Soyutlama üzerine (8)

Soyutlama üzerine (8)

ABONE OL
16 Aralık 2023 15:54
Soyutlama üzerine (8)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Habip Hamza ERDEM

Marx, 1843 yılında kaleme aldığı ‘Hegelci hukukun eleştirisi’ (Critique du droit hégelien) çalışmasında, ‘somut’un geçen yazıda açıklanan biçimde ‘soyutlama’sının en hoyrat bir ampirizme düşmek olduğunu yazacaktır.

Örneğin Hegelci Devlet, somut tarihsel Devlet’in ‘soyutlama’sının, doruğu ya da eski bir deyimle feriştahı olmaktadır.

Bununla birlikte, sivil toplum ile özel çıkarlar arasında artan çelişkileri barındırmaktan geri kalmamaktadır.

Böylece ‘soyutlama’nın temeli, ne kendi belirlenmelerini ve ne de kendi devinimini açıklayabilmekte ve kendi içeriğinden koparılmış bir ‘biçim’e (forme) dönüştürülmüş olmaktadır.

Temelleyen değil temellenen totolojik bir yinelenmeye dönüşmüş olmaktadır da denilebilir.

Nitekim, André Tosel’in aktardığı üzere, katoliklerin inancına göre ekmek ve şarabın İsa’nın vücuduna dönüşmesi anlamına gelen (transsubstantiation mystique) terimini anımsatacak bir biçim almaktadır.

Böylece sivil toplumun çelişkileri de, olsa olsa ‘düşünce’ye (en idée) çıkarılmış olmakta, ama somutla bağı kesilmiş olmaktadır.

Her ne kadar, Devlet’in ampirik belirlenmeleri, ussal ve kabul edilebilir önermeler olsa da, sivil toplumun belirlenmeleri bu sahte-temele taşınmış oldukları için anlaşılamaz olmaktadırlar.

Demek ki, Marx’a göre, bu hegelci spekülatif soyutlama, Devlet’in bilimsel açıklamasını ancak ‘dış biçim’iyle ortaya koyabilmekte ve dolayısıyla gerçekten anlaşılması için ancak tersine çevrilmesi gerekmektedir.

Nitekim, Marx’ın Hegelci yaklaşımı ‘tersine çevirdiği’ ya da ‘ayakları üzerine oturttuğu’ biçimindeki savlara iyi bir örnek olarak Devlet’in bu hegelci soyutlaması verilebilir.

Ancak Genç-Marx’ın ‘spekülatif soyutlama’ya örnek olarak verdiği bu Devlet kavramı, daha sonra Feuerbach üzerine tezlerde, bu kez ‘yabancılaşma’ bağlamında ele alınacaktır.

Yabancılaşma kavramının tarihi bir yana, yirminci yüzyılın ilk yarısından itibaren çok kullanıldığını görüyoruz. Peki ama, bir felsefî miras olan yabancılaşma, bilimsel bilmede nasıl bir ‘çözümleme aracı’ olarak kullanılacaktır?

Değil mi ki, günümüzde insan, kendinden koparılmış (arraché), özgürlüğü dahi şeyleymiştir.

Anımsanacağı üzere, burada, daha önceki yazılarımızda ‘fetişizm’ bağlamında özellikle ekonomi politikten örnekler vermiştik.

Böylece, fetişizmin gerçekte bir ‘soyutlama’ tipi olduğu da ortaya çıkmış olmaktadır.

Ve burada ‘dil sorunu’ ya da ‘dil’ ile anlamak’ arasındaki içiçelik sorunu da açığa çıkmaktadır.

Marx ve Hegel’in Almanca terimlerini, diğer dillere çevirmenin güçlüğüne yakından bakılacak olursa; Entfremdung sözcüğü ‘kendine yabancı olmak’, Entaüsserung sözcüğü ‘kendinden uzaklaşmak’; Verwirklichung sözcüğü ‘kendi yıkım ve zararlarının gerçekleşmesiyle karşılaşmak’ ve Verdinglichhung sözcüğü ‘şeyler tarafından ilişkilerinin bozulması’ anlamına gelmektedir.

Oysa Türkçe’mizde bütün bunlar bir tek ‘yabancılaşma’ sözcüğüyle karşılanabilmektedir.

Burada yabancı dillerden ‘çevrilen’ yapıtlardaki ‘anlam kaymaları’ ya da hiç ilgisi olmayan bir biçimde dile getirilmiş olduklarının altını çizerek, konumuza dönelim.

Nitekim Henri Denis’in dikkat çektiği gibi, örneğin ‘yabancılaşma’yı bir ‘blok’ ya da bir ‘birim’ olarak ele almanın ‘sakıncaları’nı saymakla bitmez.

Diğerleri şöyle dursun, kendilerini Marksist olarak görenlerin bile marksizmle ilgisi olmayan bir alana kaymalarına yol açtığını bile söyleyebiliriz.

Örneğin para, meta ve sermaye kavramlarının birer ‘soyutlama’ ama bir ‘spekülatif soyutlama’ oldukları ya da ‘fetişleştirme’ye varan bir anlam kaymasına vardırıldığını, Türkiye’de ‘benim’ diyen ekonomistlerin ne kadarının bildiğini ben bilmiyorum.

Ama liberal/demokrat/sosyalist olduğunu söyleyen bir ‘ünlü’müzün bilmediğinden eminim.

Çünkü bu tiplerin; ama onlar ‘somut’ diyeceklerini biliyorum.

Böylece ‘somut’ ile ‘soyut’ arasındaki ilişkilerin kolayca kavranamayacağı bir yere gelmiş oluyoruz.

(Sürecek)

 

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP