Cumhuriyet ve demokrasi (10)

Cumhuriyet ve demokrasi (10)

ABONE OL
12 Kasım 2023 12:06
Cumhuriyet ve demokrasi (10)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Habip Hamza ERDEM

Kuşkusuz demokrasi anlayışının da zaman içinde değişebileceği ve değiştiğini yadsıyamayız.

 Nitekim Eski Yunan’dan buyana pür biçimsel, hukuksal ya da anayasal bir terim (notion) olarak gelen demokrasi, ancak 19ncu yüzyılda ve ‘sosyal’ kavramının ortaya çıkışıyla birlikte toplumsal bir içerik kazanmıştır.

          İlla ‘savaş’ denilmese bile, toplumsal sınıflar arasındaki ‘çelişki’lerin belirginleşmesi demokrasi terimini, denilebilirse eğer, ete kemiğe büründürmüştür denilebilir.

          Böylece ‘doğrudan demokrasi’ yerine ‘temsilî demokrasi’ keşfedilmek durumunda kalınmıştır.

          Bir başka deyişle, ‘politik rejim’e ‘sosyal’ bir kanat eklenerek politik (siyasal) ilişkiler ile ‘toplumsal dinamikler’ bütünleştirilmeye çalışılmıştır, ki ‘modern demokrasi’ anlayışı da böylece biçimlenmiş olmaktadır.

          Bunu tarihsel olarak, İngiltere’de Magna Carta’ya ve Osmanlı’da 1808 Sened-i İttifak’a değin geri götürmek de olasıdır.

          Daha önce Montesquieu’nün Erdem’inin öncelikle maddî ve o arada manevî de olabilen ‘çıkar’ anlamına dönüştüğüne işaret etmiştik.

          İşte ‘sosyal’in aynı zamanda yönetilen kesimlerin ‘çıkarlar’ını da içeren bir res democratika’ya dönüştürülmek istenmesi, bir anlamda Cumhuriyet’i de içermesi ve ya da onun yerini alması biçiminde anlaşılabilir.

          Dikkat edilirse, res democratika’ya geçilmiş olsa bile, ‘sosyal’i temsil eden yönetilen sınıf, ‘politik sınıf’ın yanında ancak, edilebilirse eğer, ‘temsil’ edilebilecektir.

          Böylece res democratica ya da değil, ama yönetilen sınıfların doğrudan ‘politik sınıf’ın yerini alması, yani marksist anlamda Devlet’i fethetmeleri, baştan tartışma dışı bırakılmış olmaktadır.

          Yani bu sonuncu durum, aşılmaması gereken bir ‘sınır’, ‘çizgi’ ya da ‘limit’ olarak konulmaktadır.

          İşte bu ‘sınır’ aşılmamak koşuluyla toplumun tümünü kapsayan bir ‘genel çıkar’ anlayışı yaygınlaştırılarak, Erdem de, sözde ‘sosyalleştirilmiş’ olmaktadır.

          Ancak, sosyal sınıfların ‘feragat etme haz’larına karşılık gelen Erdemi, politik sınıflardan beklememek gerekmektedir.

          Süleyman Demirel’in ‘kendim için bir şey istiyorsam namerdim’ sözü de gülümsetici bir anekdot olarak tarihteki yerini almış bulunmaktadır.

          Nitekim, özellikle Türkiye’deki ‘siyasetçi’lerin, zaman zaman ‘feragat’ ettiklerini söyledikleri ne varsa, şu ya bu biçimde denkleştirilmekte ve sadece ‘algı yaratmak’ amacıyla dillendirilmektedir denilebilir.

          Örneğin emeklilerin çoğunluğu çalışmak zorunda kalırken, herhangi bir milletvekilinin çalışmak zorunda kaldığı görülmüş değildir.

          Böylece Eski Yunan’da hoi polloi’ların varsılların mallarına el koyma tehlikesine işaret ettikleri günden buyana, bugün gerçek bir ‘sınıf’a dönüşen siyasetçilerde bu ‘korku’ varlığını sürdürmektedir.

          Oysa, ‘gerçek demokrasi’ ya da Cumhuriyetçi Demokrasi, toplumun geneli için herhangi bir ‘kuşku’ ya da ‘korku’nun yer almadığı bir aşama olarak tasarlanmış olmalıdır diyeceğiz.

          Eski Yunan’daki hoi polloi’lar ya da benzeri Orta-Çağ ayaklanmalarındaki ‘kaba güç’ün yerini modern zamanlarda, demokrasi içinde diyelim, elde etme arzusuna dönüştüğünü varsayalım.

          Her iki durumda da, varsılların malları hedeftedir.

          Ya da, ortaklaşa üretilmiş değerlerin bölüşümü diyelim.

          Buna karşın, kitlelerin günümüzdeki istekleri, demokratik düzeni bozmaya yönelik adı altında ama gerçekte ‘suç’ ve hatta terör’ olarak adlandırılmakta değil midir?

          Türkiye’de bu, sakınmasız (tereddütsüz) ve sıkılmaksızın ‘gomünist’ olarak etiketlenmeye yetmektedir.

          Ve Cumhuriyet’in değeri olan ‘feragat’, Demokraside hiçbir biçimde ‘politik sınıf’tan değil ama sürekli olarak hoi polloi (alt sınıflar)’dan istenmektedir.

          Nitekim, Türkiye’de ‘itibar’dan ödün verilmeyeceği neredeyse tümden benimsetilmiş durumdadır denilebilir.

          Bu konuda, sözde ‘demokrasi’nin temeli olan ‘talep’ ya da ‘arzu’lar, bozgunculuğun ötesinde ‘terörizm’ olarak nitelendirilmektedir.

          Eğer ‘demokrasi treni’nden inildiğine toplumsal olarak karar verildi ise sözcük olarak bile olsa ‘demokrasi’den söz etmenin gereği kalmayacak demektir.

          (Sürecek)

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP