“Bilimsel” anlayış

“Bilimsel” anlayış

ABONE OL
23 Ağustos 2023 19:09
“Bilimsel” anlayış
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Habip Hamza ERDEM

Başlığı gören sıradan okuyucu, bu konu beni aşar deyip geçebilirken, ‘kurumsal bilimci’ de bu konu yazarı aşar diyebilecektir.

Dikkat edilirse,  ‘bilimsel’den sonra ‘yaklaşım’, ‘kuram’, ‘tutum’ değil ama ‘anlayış’ (conception) diyerek her iki tip okuyucuya hitap ettiğimizi söyleyelim.

Öncelikle ‘kurumsal bilimci’ derken neden ‘akademist’ ya da benim benimsemediğim bir deyişle ‘bilim adamı/kadını’ terimini kullanmadığımı açayım.

Toplumsal kurumlar (institutions), genelde ‘Devlet’, ‘Okul’, ‘Yerel yönetimler’, ya da ‘Parti’, ‘Dernek’ veya Sendikalar olabilirler.

Ancak ‘Aile’gibi hem ‘resmi’ ve hem de ‘resmi olmayan’ toplumsal organizmalar da vardırlar.

İşte Marks’ın ‘ekonomik ilişkiler’ (rapports économiques) dediği ‘ilişki’ ya da ‘bağ’ böylesi bir kurumu dile getirmek için kullanılmıştır, ki ‘kavram’ın bu tür ‘anlayış’la ele alınması ve çok daha doğru biçimde ‘derinliğinin kavranması’na, ‘bilimsel anlayış’ diyeceğiz.

Yani ilgili ‘bağ’ ya da ‘ilişki’ özünde bir ‘kurumsallık’ göstermektedir.

Nitekim, örneğin ‘ekonomik kurumsallık’ konusunu geliştirip işleyen ve Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi yapıtının yazarı Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter (1883-1950), “tarihin ekonomik yorumlanmasında, bugüne değin sosyolojinin tanıdığı en büyük kişisel başarı”nın Marks’a ait olduğunu söylemişti.

Şimdi moda deyimle bu tümceyi yeniden-okuyalım: J.M.Keynes gibi kendisinin de Marks’ın öldüğü yıl doğmuş olmalarına ‘tarihin cilvesi’ deyip geçsek bile, Schumpeter, ‘ekonomik tarih’ değil ama ‘tarihin ekonomik yorumu’ diyor.

Sonra ‘tarih’ ve ‘ekonomi’ konusunda derin çözümleme yapan birini neredeyse ‘sosyoloji’nin kurucusu ilan ediyor.

Oysa çoğu yerde ‘felsefe’ ve ‘psikoloji’ye de yer verdiği çalışmalarında, kendisini ‘sosyal bilimler’in kurucusu olarak görenler de olmuştu.

Dahası kendisinin ‘icat ettiği’ (inventer) ve bugün çokca kullanılan ‘girişimci’ (entrepreneur), buluş (innovation) ve ‘yaratıcı yıkıcılık’ (destruction créatrice) gibi kavramlarından ‘yaratacı yıkıcılık’ın aslında ‘Devrim’ demek olduğunu ileri sürmek pek âlâ olanaklıdır.

Benzer biçimde, Ekonomi Bilimi’nin Magna-Carta’sı olarak bilinen Walras’cı ‘Denge’ kavramını alt-üst eden de bu ‘yaratıcı yıkıcılık’ kavramı değil midir?

Bütün bunları anımsatmamızın nedeni ise; körü körüne ‘kapitalizm’, ‘sosyalizm’ ve ‘Demokrasi’ kavramlarını olduğu gibi, ‘arz ve talep’ gibi ‘piyasa güçleri’ kavramını da aptalca savunmanın ve kapitalizmle birlikte ‘para’nın en yıkıcı gücü olduğunu bir türlü kavrayamamanın bir ‘bilimsel anlayış’ geliştiremenin önündeki en büyük engel  olabileceğine dikkat çekmek içindir.

Güncel yaşamımıza ‘tencere/tava’ olarak giren ‘ekonomik belirleyicilik’in, aslında hem bireysel ve hem de toplumsal bir ‘fetişizm’ olduğunu, dolayısıyla ‘kader’ ve ‘fıtrat’ ya da ‘Nas’ fetişizmlerinden çok farklı olmadığını anlatmak içindir.

Hal böyle olunca, ‘kader’imizi tavanın sapına bağlayıp, eli-kolu bağlı biçimde oturup beklememiz gerekecektir.

Oysa, ‘ekonomik belirleyicilik’ kavramını bulan yazarın kendisi; ‘piyasa’nın Batı Avrupa’da ortaya çıkışının ‘tarihsel-felsefi’ koşullarının, kaderci bir yaklaşımla, içinde yer aldıkları ‘tarihsel toplumsal koşullar’a bakılmaksızın tüm toplumlar için geçerli olabileceğini ileri sürmenin olanaklı olmayacağını belirtmişti (Lettre à Nikaloi Danielson)

Böylece ‘bilimsel anlayış’ için, ilk adımın, içinde bulunulan ‘fetişizm’lerden arınmak olduğu söylenilebilecektir.

Kuşkusuz bizi çevreleyen ‘ne’lerin ‘fetişizm’ doğurduğunu ‘keşfetmek’ (innover) koşuluyla.

Daha sonra, konu üzerinde derinleştikçe yeni kavramlar ‘icat etmek’ (inventer) de neden olanaklı olmasın denilebilir.

İşte Nikolai Danielson’lar bir ‘Rus Halkçılığı’ icad ederek bu açmazdan çıkmak istemişlerdi.

O nedenle Türkiye için ‘yeni bir halkçılık’ anlayşına gereksinme var diyorduk.

Nitekim, Marks’tan Weber’e, Keynes’ten Schumpeter’e değin, aynı konunun değişik ‘kavramsallaştırılma’larıyla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini kavramamız gerekmektedir.

Ancak dudakları büzüp ‘Edım Smit’ diye başlayanların bir papağan gibi gıdıklaması karşısında, ağzılarına bayat bir simit tıkamak da bir başlangıç sayılabilir.

YanıtlaYönlendir

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP