Ah şu kadınlar (2)

Ah şu kadınlar (2)

ABONE OL
18 Ocak 2024 13:13
Ah şu kadınlar (2)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

Kadınlarla, kadınların varlığıyla, kimliğiyle, kişiliğiyle sıkça beyinlerini yoranlar, bir de “Erkek beyni kadınınkinden büyük müdür?”  sorusu çerçevesinde tartışmalar yapmışlardır.

Günlük yaşamda sokaktaki adam (ya da kendini “ikinci sınıf” gören kadın) her büyüklüğü erkeğe yakıştırdığından, büyük beyinle büyük akıl arasında doğru orantı kurduğundan, bir başka deyişle düz mantıkla, Aristo mantığıyla değerlendirme yaptığından…  Özellikle “Ben bilmem, kocam bilir” diyerek, evine çekilmiş, yaşama yalnızca izleyici olarak katılmış ya da sırtına dönmüş  kadınlar arasından;  küçük beyinle, küçük akıl arasında doğru orantı kuranlar çıkacaktır. Bununla birlikte “Büyüklerimiz bilir” diyerek kahve köşelerine çekilen erkeklerin, büyük olan beyinlerinin, büyük akıl ediniminde olduğuna ilişkin bir orantı da kurulabilecek midir?… Örneğin ABD’deki akıl hastanelerinde beyin özürlülere renkleri ve sayıları tanıtabilmek amacıyla geliştirilmiş OKEY diye bilinen oyunla büyük beyinlerdeki “büyük” akıllarının işletilmesi  amacıyla nasıl da uğraş verildiği düşünülürse…

Gerçi dahiliği erkeklere yakıştıranlar, akıl-zeka ölçümü yaparken cinsiyetle beyin ağırlığını ilişkilendirmiyorlar neyse ki… Örneğin Einstein’ın beyninin ortalama bir beyin olduğunu vurgularken, bilinen en büyük beyinlerden birinin Rus yazar Turgenyev’inki  olduğu belirtiliyor. Ve beyin büyüklüğünün; akıl-zeka üzerine doğru orantılı bir etkisi olsaydı, fillerin en akıllı yaratıklar olması gerekirdi deniyor ki böyle bir gerçek olmadığına göre, beyin büyüklüğünün, aklın büyüklüğüyle ilişkilendirilemeyeceği dolayısıyla kadınlar ve erkekler arası bir akıl-zeka yarışı açılmamış bu bağlamda…

Oysa SAĞ yarıküre ya da SOL  yarıküre tartışmalarının cinsiyetle ilişkilendirilmesi bir yana, yaklaşık 90’lı yıllardan beri bilim uzmanları erkeklere şöyle bir öğüt veriyor:

– Güzel kadınlarla değil, akıllı kadınlarla evlenin. Çünkü çocuğun aklı annesinden geçer.

Bu durumda “kadın mı daha akıllı, yoksa erkek mi?” ya da “kadınlardan mı yoksa erkeklerden mi dâhiler daha çok çıkar?” sorgulamalarının anlamlı olduğu, tartışılmaya değer bulunduğu hiç söylenebilir mi?

Ve günümüzde “dahilik” üzerine yapılan araştırmalarda; özellikle de teknolojinin sunduğu olanaklarla dâhilerin beyinlerinde neler olup, bittiğini anlamak için araştırmalar yapılıyor. Örneğin Fransa’da Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nde, en karmaşık Matematik işlemlerini kafasından yapabilen bir Alman gencin beynini ve aynı anda ona yaşıt olan altı deneğin beyinlerini incelemişler.

Deney sırasında hem Alman gencin, hem de diğerlerinin hesap makinası kullanmadan bazı Matematik işlemleri yapmaları istenmiş ve kamera görüntüsüyle beyinlerindeki oluşumlar izlenmiş. Bu karşılaştırmada Alman gencin beyniyle diğer deneklerin beyinlerinde harekete geçen bölgeler arasında önemli farklılıklar gözlenmiş.

Burada fizyolojik değişimlerin dışındaki değerlendirmeye sıra gelince; bu deneyler, uzun süreli bir egzersizin belli bir konuda beyinde harekete geçen bölgeleri değiştirebileceğini  göstermiş.  Buna göre bir mantık problemini çözmeleri istenen deneklerden yüzde 90’ının önce algılama hatası yaptıkları gözlenmiş. Bu guruba daha sonra bu yanlışı düzeltmelerini öngören  bir egzersiz programı uygulanmış. Sonuçta kamera görüntüleri, daha önceki problemleri yanlış yanıtlayanların yüzde doksanının, bu kez farklı beyin bölgelerini etkinleştirerek doğru yanıt verebildiklerini yansıtmış.

Bu veriler; kişilere verilen yoğun bir egzersiz programının ardından, yalnızca bilişsel stratejilerini değil, beynin faaliyetlerini de kökten değiştirebildiğini göstermiş. Tüm bu deneylerden elde edilen sonuçlar da biline tüm dâhilerin, zamanının tümünü belli bir konuya ayırıp böylece farklı yetenekler ortaya koyabilen,  başka hiç bir şeyle ilgilenmeyen  “manyaklar” olup, olmadığı sorusunu gündeme getirmiş.

Sonuç olarak; biraz kaba bir söyleyişle “Ebelek bilim adamları” görüşünün, bu deneylerden elde edilen verilerle örtüştüğü tartışılmış. Bu kişiler; Müzik, Matematik, Resim vb alanlarda olağanüstü bir yetenek sergilerken, diğer konularda orta bir zeka düzeyine ulaşabiliyorlar. Buradan yola çıkarak “dünyada iz bırakmış kişilerin dehaları bazı kapasitelerindeki eksiklikleri gidermeye yönelik bir telafi mekanizması şeklinde açıklanabilir mi?” sorusu bile sorulmuş. Örneğin Einstein’ın çok geç konuşmaya başladığı, hatta olgun yaşta bile düşüncelerini sözcüklerle anlatmakta zorlandığı gerçeği de anımsanırsa…

Son aşamada bir önceki yazımızla, bu yazımız birlikte değerlendirildiğinde;  aklın ve zekanın cinsiyeti olmadığı, atalarımızın sözleriyle “işleyen demirin her an ve her yaşta ışıldadığı” gerçeğine ulaşabiliriz.

Ve bu bağlamda; cinsiyet ayrımı yapılmaksızın çocuklarımıza, gençlerimize verilen eğitimle, onların zekalarını parlatmak yerine, batıl/yoz/yobaz  düşüncelerle karartmak isteyenlere dur demenin de önemini vurgulayabiliriz.

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP