“Biri gezer, diğeri bakarsa” eğer…

“Biri gezer, diğeri bakarsa” eğer…

ABONE OL
1 Mayıs 2024 09:48
“Biri gezer, diğeri bakarsa” eğer…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Yaz sıcakları kendini göstermeye başlarken, bir yandan da gücü olanlar dinlence planları yapmaya başladı! Kişi başı günlük “asgari ücreti” aşan harcamalarla kimler gidebilecekse artık! Sonra ne olacak biliyor musunuz; her zaman olduğu gibi, yine “ekonomide büyüme” sağlandı, sıkıntılardan kurtulmamıza az kaldı, “çözersek biz çözeriz” diyenlerden geçilmeyecek! Ülke nüfusunun kaç olduğu, destek görerek yaşamlarını sürdürenlerin sayılarının artması, et/ ekmek kuyruklarının uzaması hiçbir anlam taşımayacak onlar için! Varsa/ yoksa dinlence yerlerindeki doluluk olacak!

Şunu düşünmüşsünüzdür kanımca; nüfusun büyük bir bölümü karınlarını doyurmak, başlarını yastığa koyacakları bir yatak için yaşıyor! Eskiden olduğu gibi yaylaya gitmekmiş, dinlenceye çıkmakmış nüfusun kaçta/ kaçı ağrısız/ acısız yapabilir günümüzde? Özal’ın çok bilinen “benim memurum işini bilir” sözünü anımsadım; kazancın “sorgulanmaması” o yıllarda çok sağlam atılmış ki, günümüzde değin geldi! Denize kıyısı olan dinlence kentlerinin “ünlülerine” yüzeysel de baktığınızda o günlerin izi görülecektir! Üstelik, “işini bileceksin ki yaşayabilesin” diyenleri de…

Aslında “önemli” bir şey kaçırılmış olmuyor mu? Bir yanda şatafatından ödün vermeyerek göğüslerini gerenler, bir yanda boğaz tokluğuna gün boyu didinip duranlar! Emeklilerin surumu, asgari ücretlilerin yaşadıkları ortada değil mi? Ne için yaşıyorlar? “İktidarın”, yılın başında “yılsonuna dek aralanarak” verildiğini belirttikleri “asgari ücret”, onyedibin lira! Bir çocuğunuz olsun, eviniz de kiradaysa “dinlenceye” çıkmayı bırakın, ay sonun nasıl getireceğinizi düşünmez misiniz?

Gözleri yurttaşın yaşadıklarına kapalı olanların “dinlenceye” çıkması yetmiyor; yetmeyecek de! Bu olgu her ilerleyen süreçte büyüyecek, sokak ortasındaki şiddeti artıracak, aile içi geçimsizliğe ayrı boyuta taşıyacak! Bunun yalnız ekonomik değil, sosyal/ sosyolojik/ psikolojik birçok etmeni de yaşamda yer bulacak! Atalar, “biri gezer, diğeri bakar” diyerek başlayabilirdi özlü söze; anımsayın!

 

Bu “sığınmacı” aşkı neden gerekti?

Bir grup Chp’li milletvekilinin “ülkemizde, ilk aşamada misafir olarak kabul edilen ama daha sonra geçici koruma statüsü verilen Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalıcı oldukları kabul edilmeli ve mülteci statüsü verilerek entegre edilmeli” demesinden, “sığınmacılar, ülkeleri güvenli duruma geldikçe yurtlarına geri gönderilecektir” planlarına geçilmişti!

Bugünlerde gerçekleşen yerel yönetimlerin “Arapça tabelalıları” kaldırma girişimiyle birlikte “güneydoğu ve Akdeniz’de kendisini Arap olarak tanımlayan, farklı şehirlerde yaşayan insanlarımız var. İkincisi, Arapça ülkemizde toplumun büyük bir bölümünde Kuran dili olarak biliniyor. Kuranı Kerim’in Arapça yazılmasından dolayı o alfabeye karşı diğer dillere göre daha farklı bir anlam veriliyor” denilmesi, 2016 yılında bir grup Chp’linin savunduğu yere geri dönülüyor!

Sığınmacı kimdir, hangi koşullarda yurtlarından gelerek konuşlandıkları ülkede kalabilirler? “Sığınmacı” sözcüğünü “mülteci” ile alalamaya kalkışmayın sakının! Doğdukları, “yurt” bildikleri topraklardan “can güvenliği” nedeniyle kopmak zorunda kalan “sığınmacıların”, günü geldiğinde, yaşam alanlarının güvenliği sağlandığında gitmelerini istemek kadar doğal bir olgu olmaz!

Hem “sığındıkları” ülkede bu yurdun yurttaşlarından daha “özel” sayılsın/ işyeri açabilsin, hem dinsel bayram süreçlerinde sınıra koşup “kaçtıkları” ülkelerine “dönmek” üzere gidip/ gelsin, hem de “geldiler, gitmesinler” denilerek “Arapça “tabelaları “din” dili olarak savunulsun; hem de bunu Chp yapsın! Şaka mısınız, işin dalgasında mısınız siz? 300424

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP