Oktay Erol

Oktay Erol

25 Nisan 2024 Perşembe

Yazılarımın “maşallahı” varmış!

Yazılarımın “maşallahı” varmış!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Toplumda hırsıza “hırsız”, haksıza “haksız” denilmemesi unutulmaya başlandığında, özellikle yaşı yarım yüzyılı aşmışların yaşamalarını bırakın/ solumaları bile zorlaşıyor! Nasıl zorlaşmasın ki; özellikle de “yitik gençlik” sayılıp sensen kuşağının izlerini taşıdığınızda “her şey” daha da çıkmazlaşıyor!

Elbette seksen kuşağının içinde de vardır günübirlik yaşamı “ilke” edinmiş olan/ “günü yaşamayı” seçen, ancak “genelleme” yapıldığında “sorgulayıcılığı” yabana atılmamalıdır! Bu karşısındakinde “suç” arama biçimde değerlendirilmesin; anlatılan/ yapılan beyin imbiğinden iyice geçirilir/ süzülür, kalan tortular ortaya serilir! Masadaki “tortunun” görülmez olması, görülmezleştirilmesi beklenemez; yaşamın tüm evrelerinde karşılaşılması olasıdır! “Tortunun” biçimi, etkileyiciliği, bırakacağı iz ödünsüz ortaya konulmak için elbirliği edilip çaba harcanır! Bu yapılmazsa eğer eleştirilir, tepki gösterilir…

***

Bir yandan seksen darbesi, ardından gelen Anap/ Akp “iktidarları”, seksen kuşağının kazanımlarını alt/ üst etmeye yetti! Önce “muzır yayınlar” denilip poşet içindeki görsellere özendirildi, sonrasında “benim memurum işini bilir” denilerek cebine indirdiği “haksız kazanç” özendirildi, nedeni öğretilmeyen “bir koyup beş almak” anlayışı toplumun “özüne” körüklendi!

Ardından gelen Akp “iktidarı”… Daha işin başında, “kendine” tanınan “seçilme özgürlüğünün” herkes için zorunluluk olduğu yaşamdan çıkarıldı! Dahası da var; “demokrasi araç” sayıldı, günü geldiğinde “araçtan” inilmesi gerektiği söylenmesine karşın “gündemde” tutulması zorlaştırıldı! Yurdun birçok varlığı el değiştirilirken susturuldu! Savaşarak kazanılmış topraklar üzerinde, “sığınmacı” adı verilen “geçici konukların” hakları olduğu bile söylenebildi! Ülkenin topraklarını “yurt” bilenlerin doymadığı apaçık ortadayken, “iktidarın” üç basamaklı milyar dolara yaklaşan harcama yaptığını yinelemesi birçoklarını sızlandırmadı, sarsmadı, titretmedi, kendine getirmedi…

***

Her şey gözümüzün önünde gerçekleşiyor! Kuyrukta insanlar saatlerce bekleyerek ekmek, et, süt almaya çalışırken, nüfusun büyük bir katmanı özellikle emekliler/ asgari ücretliler “iktidarın” çok düşünerek uygun gördüğü “açlık sınırı” altındaki aylıkla geçinmeye zorlanıyor, tüm bunlar yetmezmiş gibi “enflasyonun” yükü de emekliye/ asgari ücretliye yükleniyor, sonra da biri çıkıp “sığınmacı kardeşlerimize şu kadar milyar dolar harcadık, daha da çoğunu harcarız” dediğinde toplumun bir bölümünden destek bile alıyor!

Toprağa ektiğiniz bir fidanın büyümesi/ gelişmesi/ salkım-saçak olması/ meyveye durması için bakıma gereksinim var; unutmayalım! Suyunu vermediğinizde kurur, bakımını yapmadığınızda hastalanır, kuruyan dallarını almadığınızda hantallaşır/ obezleşir! Tıpkı bu yurdun “açlık sınırı” altında yaşamaya zorlanan dargelirlileri gibi; beslenemez, bağışıklık sistemi güçlenemez, bildiğini/ öğrendiğini taşıyamaz, sağlıklı kuşak yetiştiremez, karşısındakiyle iyi bağlar kuramaz, anlatılana dikkatini veremez, soramaz, sorgulayamaz…

***

Hırsıza “hırsız”, haksıza “haksız” denilmemesi için, “bunun” başından beri gerekleri mi yapıldı yoksa? Üstelik bundan “iktidar” olduğunca, “muhalefetin” değişmez isimleri de yararlandığı gibi, “öyle bir” seçmenleri olması için uğraş veriyor olmalı! Son zamanlarda “ulaşılması” güçleşen, ancak nasılsa dün arayan bir “isim”, seçim öncesi yazılarım için “maşallahın vardı” dedi, tepkisel bir dille! Yapılanlara, “tek sesliliklerine”, anti-demokratik uygulamalarına susmam gerekiyormuş demek ki; şaşırmadım nedense! Eğer uygun olur da, karşılaşırsak “bana uymadığını” söyleyeceğim! 240424

Devamını Oku

Özel’i dinlemelisiniz!

Özel’i dinlemelisiniz!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Chp Genel Başkanı Özgür Özel’in sıkça vurguladığı “kibir, seçmen kredisi, yandaşa makam” benzeri sözler, partilinin yıllardır duymak istediği şeyler… Yaşamınızın önüne/ arkasına bir bakın! Gördüğünüz neyde “kibir, yandaşa makamı” yok ki? Daha bir ay önce, yurttaşın “bir oyunu” alabilmek her türlü “etkileyici” tümceler kuranların birçoğunun şu an yanına yaklaşamıyorsunuz! Etrafını saran “duvardan korumalardan” elini tutamıyorsunuz, içinizde birikenleri söyleyemiyorsunuz…

Özel’in “kibir” adını verdiği olgu bu ya da benzer bir olgu olmalı! Seçmen “oy” vermekle “bir şans vermiş” olduğunun altını çizdi! “Başarının” sürekliliği, “seçmene” gösterilen ilgiye bağlı! Bugün yıllardır seçmenin desteğini alan “iktidar”, yurttaşın verdiği “ödünç oyu/ krediyi/ desteği” son seçimde yitirdi! Geçmiş yıllarda aynı sonucu” muhalefet” de yaşamıştı!

***

Chp Genel Başkanı Özel’in anlattığı bu! Seçimi kazanan, ilk toplantısını yapan, günlerdir toplumun yöneliminde etkin olan kuruluşların “kutlamalarından” soluk alamayan belediye başkanları Özel’in sözlerine ne denli uyacaklar bunu süreç gösterecek! Sandıktan çıkan “oyu”, bir “görev” değil de, “güç” gösterisine dönüştüren olacak mı bunu da…

Yıllardır “alıştırıldığımız” konular vardır; herkes bilir! Seçmen oyunu verir, kazanan etrafında tanıldıklarından bir “duvar” örer, “seçime” üç/ beş ay kalana dek bu “kibrini” sürdürür! Özel’in “kendi evlatlarımızı, yakınlarımızı birtakım makamlara getirme, yandaşlarınızı zengin etme fırsatı yakalamadık arkadaşlar, biz tarihin akışını değiştirme fırsatı yakaladık” sözlerini anımsayın! Sözün özü “makamınızı herkese açacaksınız”, başka anlamı yok!

***

Sizde duymuşsunuzdur! Yirmiiki yıllık “iktidar” döneminde devletin “her” katmanında “tanıdık/ akraba/ bildik” olanların koltuklarda nasıl gönendiklerine tanık olmayan yoktu! “Muhalefet” bunlardan uzak kaldı, “iktidar” yanında olanlar gönendikçe, “muhalefet” yanın da olanlar kabuklarına çekildi! Bir ailenin eş, çocuk, kuzen, soy isim özellikli olması birçok alanda “yer almalarına” olanak sağladı! Kimsenin “işi” bilmesine, “başarılı” olmasına bakılmadı!

Dün duyduğumda üzüldüm! Genel Başkan Özel istediğince “kibirden, yakınlarınıza makam sunmaktan uzak durun” desin, partinin/ yeri geldiğinde yolundan sapan “sözde” önde gelenleri çocuklarına/ kardeşlerine/ yakınlarına çoktan yer bulmuşlar; kimi yardımcı, kimi müdür, kimi başka yerlerde konuşlandırılmışlar bile! Kendileri olmasa “eksik” büyük gibi…

***

Chp Genel Başkanı Özgür Özel’in sözlerini önemsiyorum! Ancak parti “ilkeleri” yerine “iktidar” öykünmeci rolü üstelenenlerin de olduğunu biliyorum! Onlara göre yurttaş oyunu verene dek vardır, sonrası “kendi/ yakınındaki” varlıkları önemlidir! Kamu olanakları da, yerel yönetim fırsatları da onlara sunulmalıdır!

Şunu unuturlar; yaşanan son seçim bir derstir. Yurttaşın yoksullaşmasına, mülksüzleşmesine, umursamaz olunmasına bir ders… Özel’i dinlemelisiniz… 230424

Devamını Oku

23 Nisan’da çocuklar…

23 Nisan’da çocuklar…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı; tüm çocuklara kutlu olsun… Hepsi bu kadar! Arkası yok! Politikacıların, sivil toplum kuruluşlarının, sistemin diğer etmenlerinin art arda paylaştıkları “kutlama” iletilerini baştan sona taradığınızda ne görüyorsunuz bilmiyorum! Ya da geçen yıl yayımladıkları “kutlamalardan” değişik bir tümce var mı?

Örneğin, bir siyasetçiden gelen iletide “ulusal egemenliği baş tacı yapacak kadar halkına güvenen, egemenliğin en son ferdine kadar ulusun olduğuna inanan büyük bir ruh” sözleri yer alıyor! O “ruhun” çocuklara verdiği önem neden göz ardı diliyor?

***

Geçtiğimiz günlerde, Şeker Bayramı nedeniyle yerel yönetimlerin “ulaşımı ücret” yapması toplumda “anlaşılır” izler bıraktı! Belediye otobüslerinde, metrolarda son zamanlarda yaşanmayan yoğunluk ortaya çıktı, saatlerce süren kuyruklar oluştu!

İstanbul için sosyal medyada yer alan “çirkin” paylaşımlarda anakent belediyesine “sözde” tepki gösterildi! Ancak bir olay gözden kaçırıldı! Bir dargelirli anne-baba-çocuk da “ücretsiz ulaşımdan” yararlanmış, denizin kıyısında kendilerine yer bulmuşlardı. Anne-baba, “ücret” ödemeden yaptıkları gezi nedeniyle hoşnuttu, on yaşındaki çocukları da “burada yaşıyoruz, ancak şu ana dek denizi ilk kez gördüm; çok mutluyum” demesine de kimse engel olamadı!

***

Çocuklar için bu ya da benzeri birçok “yaşanmışlık” bellekte yer etti! Örneğin fiyatı nedeniyle dondurma yiyemediğini, okulda “bir öğün” olsun yemek verilmediğini, kış boyu soğukta/ karanlıkta okul yoluna düştüğünü, “aç” yatağa girdiğini, “dinlenme” nedir bilmediğini…

Çocukların “doymadığı”, ancak “bayram” saydığı gün ortaya konan/ “içten” olmayan açıklamaların biteceği de yok! Günün önemi üzerinde genişçe durulurken, “yaşama” ne kattığı/ ne kattırdığı gözlerden uzak tutulmakta ısrar sürüyor!  Yüzdört yıl önce kurulan “laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı 23 Nisan”, korunmaktan öte/ üzerine ne konularak günümüzde yaşama geçirilmiştir; sormamalı mı?

Atatürk’ün 23 Nisan için “yükselen yeni kuşak, gelecek sizsiniz, Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek, yaşatacak sizsiniz” sözü yol gösterici olmaya yetmez mi?

 

Adana/ Mersin tren yolcuğu iki yıl yok!

Adana-Mersin tren yolculukları, iki yıl sürecek çalışmaların ardından “hızlı trene” kavuşacak. Üçyüzoniki kilometrelik Gaziantep hattı, Adana-Mersin hattıyla noktalanacak. Burası güzel de, bu sürede yaşanacaklar için de çalışmalar yapıldı mı, merak ediyorum doğrusu!

Gaziantep-Mersin arası yolculuğun daha kısa sürmesi, Adana-Mersin’in bir saatten yirmibeş dakikaya düşmesi tren yolculuğunu özendirmeye yetecek; burası tamam…

Bugün için “sorun”, iki yıl içerisinde, bu güne değin yolculuk yapanların “ulaşımda” verdikleri rahatlık “nasıl” çözülecek? Mersin’den Adana’ya ya da Adana’dan Mersin’e yolculuk yapmakta treni kullananlar için her hangi bir hazırlık yapıldı mı? Örneğin belediyeler ulaşımı “rahatlatmak”, yolcuların gereksinimini karşılamak için çaba harcadı mı?

Bu konuda Adana/ Mersin belediyelerinden gelecek açıklama önemli; üstelik 31 Mart başarısının ardından böyle bir girişimin toplumda oluşturacağı “erinç” yabana atılmamalı… 220424

Devamını Oku

Özel’in çalıştay konuşması…

Özel’in çalıştay konuşması…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Yerel Yönetimler Çalıştayı konuşmasında öne çıkan “değişimci” tümcelerin yenilerini gördük. Özellikle seçimi kazanan belediye başkanlarını “kibirden” uzak durmaları, “kendi evlatlarını, yakınlarını, yandaşlarını zengin etmek” gibi bir girişimde bulunmaktan uzak durmaya çağırdı! Özel, ayrıca seçmenin “yerel yönetimleri” yetkilendirdiğini, kredi açtığını, bu kredinin “çok iyi” kullanılması gerektiğine vurgu yaparak “seçmen bunu değerlendirecek” dedi.

Görevlerinin daha üçüncü haftasında bir “yargıya” varmak, bugün içinde bulundukları koşulları anlamadan “eleştiri” yağmuruna tutmak haksızlık olur! Geçtiğimiz günlerde yaptıkları meclis toplantıları olsun, tanışma törenleri olsun “alışma” süreçleridir! Bugün için “ulaşılamıyorlar” denilerek, “çamur at belki izi kalır” anlayışının tutarlılığı düşünülemez!

Yurttaş şunu biliyor olmalı: Seçim süreci yorucuydu! Şimdi de o “yorucu” süreç geçmiş değil! Toplumun sivil örgütlerinden gelen “yüz yüze kutlama” buluşmalarının başka toplumlarda nasıl olduğu konusunda bir bilgim olmamasına karşın, ne yazık ki bizde yaygın olduğunu, “kazanan” kim olursa olsun “iyi ilişkiler” kurabilmek adına yoğun olarak gerçekleştiğini biliyorum. Ancak bu geçici bir süreç, ilk ayın ardından son bulacağını sanıyorum.

İşte asıl o zaman başlayacak belediye başkanlarının koşuşturmaları, Özel’inde belirttiği gibi “kibirden” uzak durmaları… Başkana “kredi” veren seçmen kapısını çalacak, içinde bulunduğu “çıkmazı”, bugüne değin içine attığı “bungunluklarını” anlatacak… Seçmenin “krediyi” değerlendirmesi için önünde zaman olduğu gibi, Genel başkan Özel’in sözlerinin de önemi var!

 

Yerel halk/ enflasyonun düşeceğine ikna…

Hazine- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Uluslararsı Para fonu-Dünya Bankası Bahar Toplantısı’nda düzenlenen “Türkiye: Değişen Küresel Ekonomide İleriye Doğru Gitmek” konulu etkinlikte konuşurken, akıllara durgunluk getiren bir tümce kurdu. “Yerel halkı, enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerek” dedi.

Duyduğunda “ilk” başta, ülkemizde “eyalet sistemi” var da bilmiyor muyum, diye düşündüm! Başka türlü “yerel halk” sözüne bir yer bulamadım! Yoksa “yerel halk” denilmesinin nedeni enflasyondan “en çok” etkilenen katmanlar mıydı? Dar gelirli, emekli, asgari ücretli, küçük esnaf, çiftçi, köylü… Var/ yok gibi, ben/ sen gibi, iktidar/ muhalefet gibi, ezen/ ezilen gibi, bir de yerel/ genel halk! Büyük gaf!

Bir diğeri “enflasyonun düşeceğine ikna etmek”… Kimi? Dar gelirliyi, emekliyi, asgari ücretliyi, küçük esnafı, çiftçiyi, köylüyü… “İkna etmek”, inandırmak… Toplumun belirtilen katmanına “inandırıcı” olabilmek için, daha öncesinden “verilen sözlerin” yerine getirilmiş olması gerekir! Enflasyonun daha önce de düşeceği söylendi, “fahiş fiyatların” önleneceği belirtildi, insanların daha iyi “doyabileceği” müjdesi verildi! Sonuç; dün toplumun büyük bir çoğunluğunun tadını unuttuğu, tadımlık alabilmek için ESK önünde geceden sıraya girildiği ete “kurum” yüzde yirmibeş zam yaptı! Eti dışarıdan kimin/ kaça getirip de piyasaya sürdüğü belirsiz, ülkemizde hayvancılığın gelişmesi için “ne” yapıldığı belirsiz, birkaç ay sonra kutlanacak “Kurban Bayramı’nda” yaşanacak sıkıntıların açacağı yaralar belirsiz…

Bakan Şimşek’in sözlerinin, bunca zorluklar yaşayan yurttaşın dünyasında yeri yok! 200424

 

 

Devamını Oku

“Seçim sonucundan dersimizi aldık” bu mu?

“Seçim sonucundan dersimizi aldık” bu mu?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Daha bir ay dolmadı! Denilenlerin de unutulmaması gerekirdi aslında! Demek ki yirmiiki yıllık bir “iktidar” olmanın bıraktığı “iz” bu olmalı! Yaşanan yerel seçim sonuçları ortaya çıkınca “biz dersimizi aldık, sorunu anlıyoruz, çözeceğiz” diyenlerdi kimdi; anlamıyorum! Peki, “iktidar” ne dersi almıştı o zaman? Her şey, her uygulama, her çekilen dargelirlinin yaşadığı sıkıntı, şatafatlı yaşamlarını yoksulluğun gözüne sokmayı bırakmayanlar…

Değişen bir şey yok! Yirmiiki yıl boyunca nasıl yoksulluğu çözmek yerine “sadaka/ destek” vererek yaşamı sürdürmek, üretimi özendirmek yerine tüketen toplum olmayı salık vermek, bilgi/ deneyim yerine “biatı” öne çıkarmak erek sayılmışsa değişmeden sürüyor!

31 Mart seçimleri, yurttaşın yirmiiki yıl sonunda gelinen “yere” tepkisi biçiminde algılanması gerekirdi! O yıllar yurttaşın alım gücü neydi, o yılın teknolojisinden ne denli yararlanabiliyordu, bayramları nasıl karşılayabiliyordu, gelecek konusunda ne denli güvenliydi… Sandığa giden yurttaş sandıkta, gitmeyen “oy vermeme hakkını” kullanarak geçen yirmiiki yıl sonunda “iç sesinin” yönlendirdiği biçimde “iktidara” uyarıda bulundu!

Anlaşılıyor ki; son üç/ beş ayda yaşanan enflasyon göz ardı edilerek, yaşadıkları şatafat gözlerden uzak tutularak “asgari ücrete ara zam yok” denildi! Yurttaşın, soluduğu havadan bile “vergi” almalarına karşın, topladıkları “ulusal geliri” nereye/ neden/ ne amaçla olduğu bilinmeyen biçimde savurmalarına karşın, tüm “iktidarların” asıl ödevlerinin “ulusal geliri” hakça kullanmak olmasına karşın yükü/ cezayı halkın sırtına yüklemek “seçim sonucundan dersimizi aldık” demek değildir, “iktidarı desteklemediğiniz için daha da yoksullaşacaksınız” demektir! Unutmayın!

 

“Bana iş için gelmeyin” ne demek?

Akşam bir dizide, başrol oyunculardan biri “ayıp olmasın diye sustuklarımıza kızıyorum, ayıp olsun susmayacağım” dedi! Oyucunun “rol” gereği yaşadıklarını düşünüyorum da, ülkemizde “muhalefetin” yaşadıklarıyla benzerlikleri o denli çoktu ki! Hep dışarıda kalmıştı, birçok beklentisi yarıdan kalmıştı, sevinememişti, arkadaş söyleşilerinde kahkaha ile gülememişti!

“Muhalefeti” düşünsenize bir… Son yerel seçimde biraz olsun yüzler gülümsedi! Beklentilerinin gerçekleşme umudu vardı artık! Bugüne değin salt “muhalefet” olması nedeniyle yaşadıkları vardı! Çocukları çalınan üniversite sınav soruları sürecini yaşamıştı! “Muhalefet” olmakla imliydi…

Adana’da “iktidara” yakın kaç belediye var ki; birçoğu yirmiiki yıllık “muhalefetin” yönetimine geçti! Bugünden sonra, bugüne değin “muhalefette” olanların belediyelerin kapılarını çalmaları kadar doğal bir şey yok! Daha dün karşılattığım biri anlattı; üzüldüm! Kimin olduğundan söz etmedi, ancak bir başkanın “bana iş için gelmeyin” dediğini söyledi! Yurttaş yolu için de, çamurlu sokağı için de, sivrisinek ilaçlaması için de, çocuğuna iş içinde belediyenin kapısını çalacak!  Bunun “tersini” düşünmek aklı da, utkuyu da, başarıyı da yorar!

Bu tümceyi hiçbir belediye başkanının ağzından kulaklarımla duymadım, duyduğunu söyleyenlerden duydum! Bu ya da benzeri “kibri” çiçeği burnunda ya da “usta” konumundaki belediye başkanlarına hem yakıştıramam, hem de böyle bir yaklaşım beklemem! “İktidarın” tutamadığı ele “muhalefet” uzanamadıkça yaşam daha da zorlaşacak, yurttaş “ayıp olmasın diye sustum” demeyecek; bunu en son seçimde kanıtladı, unutmayın! 180424

Devamını Oku