08 Nisan 2024 Pazartesi
Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK
“Türk sporunu uluslararası standartlara uygun bir düzeye yükseltmek için mücadele etmek, bu yolda çalışmak tüm spor kulüplerimizin görevidir. Ama bu, Türkiye’nin en çok taraftarı olan iki spor kulübünün daha önce birçok talihsizliğe uğramış 2023 Süper Kupa futbol maçına Fenerbahçe’nin A Takımı kadrosu ile değil, U19 Takımı ile çıkmasını ve maç tamamlanmadan sahadan çekilmesini haklı göstermez. Cumhuriyet’in 100. yılını futbolla taçlandıracak bir Süper Kupa finali oynamak yerine, bu maçın ilk dakikasında sahayı terk etmek Fenerbahçe’ye yakışmamıştır.”
2023 Süper Kupa final maçı, başlangıçtan itibaren talihsizliklerle dolu bir süreçte dün Şanlıurfa’da bitmeden sona erdi. Bu maç, daha önce Türkiye Futbol Federasyonu’nun her iki kulübün bilgisi içinde aldığı bir karar uyarınca 29 Aralık 2023 günü Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanacaktı. Fakat 2023 Süper Kupa maçı, Galatasaray’ın sahaya ‘Ne mutlu Türküm diyene’, Fenerbahçe’nin ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ pankartlarıyla, her iki takım futbolcularının üzerinde Atatürk yazılı tişörtlerle çıkmalarına ev sahibi ülke yetkililerinin izin vermemesi nedeniyle Futbol Federasyonu, Galatasaray ve Fenerbahçe Başkanlarının ortak kararıyla iptal edildi ve takımlar Türkiye’ye döndü. Daha sonra Federasyon, 2023 Süper Kupa maçının 7 Nisan 2024 günü Şanlıurfa’da oynanmasını kararlaştırdı.
Arada 17 Mart 2024 günü yapılan Trabzonspor-Fenerbahçe maçında ve maç sonrasında olaylar çıktı. Ertesi gün Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç, 2 Nisan 2024 günü olağanüstü genel kurul toplantısı yaparak Süper Lig’den çekilme dahil son dönemde yaşananlarla ilgili kararlar alacaklarını açıkladı. Genel Kurulda verilen yetkiyle Fenerbahçe yönetimi, 2023 Süper Kupa maçına Kulübün A Takımı kadrosu ile değil, U19 Takımı ile çıkılmasını ve maç tamamlanmadan sahadan çekilmeyi kararlaştırdı. Bu karar, eski Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Galatasaray Başkanı Dursun Özbek tarafından eleştirildi. Ancak sağduyu çağrıları bir işe yaramadı ve dünkü Galatasaray-Fenerbahçe maçı, Süper Kupa tarihinde ilk kez 90 dakika bitmeden 4. dakikada sona erdi.
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç, düzenlediği basın toplantısında isyanlarının sadece Süper Kupa tarihi ve Trabzonspor maçında yaşananlarla sınırlı olmadığını söyledi. Koç’a göre ‘Türk futbolunda hakemler üzerinden ligin gidişatını dizayn eden bir şebeke, çete, sistem var. Türk futbolunu artık ‘reset’ zamanı gelmiştir. Bataklığı kurutup, Türk futbolunun kendini tekrar inşa etmesi gereken bir dönemdeyiz. … Temiz bir futbol, artık Türkiye Cumhuriyeti için olmazsa olmaz bir noktaya gelmiştir.’
Fenerbahçe Kulübü Bakanı Koç, işin içinde bir insan olarak bu iddialı sözlerinde haklı olabilir. Türk sporunu uluslararası standartlara uygun bir düzeye yükseltmek için mücadele etmek, bu yolda çalışmak tüm spor kulüplerimizin görevidir. Ama bu, Türkiye’nin en çok taraftarı olan iki spor kulübünün daha önce birçok talihsizliğe uğramış 2023 Süper Kupa futbol maçına Fenerbahçe’nin A Takımı kadrosu ile değil, U19 Takımı ile çıkmasını ve maç tamamlanmadan sahadan çekilmesini haklı göstermez. Cumhuriyet’in 100. yılını futbolla taçlandıracak bir Süper Kupa finali oynamak yerine, maçın ilk dakikasında sahayı terk etmek Fenerbahçe’ye yakışmamıştır. Olay, dün Şanlıurfa’da Süper Kupa finalini oynaması beklenen iki büyük spor kulübünün hayal kırıklığına uğrayan taraftarları kadar tüm sporsever halkımızı üzmüştür.”
(8.4.2024)
Prof. Dr.
Hikmet Sami TÜRK
“Anayasa’mızın 67. maddesine göre ‘Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme … hakkına sahiptir.
Seçimler … serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. …’ (f. I-II).
Yerel yönetimler seçimleri, 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’la düzenlenmiştir. Bu Kanun’un 9. maddesine göre ‘2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11 inci maddesinde belirtilen sakıncaları taşımamak kaydıyla, on sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı belediye başkanlığına … seçilebilir.’ Bu Kanun’un ‘Adaylık’ kenar başlıklı 10. maddesine göre ‘Anayasa ve kanunlarda yazılı şartlara uygun olarak seçilme yeterliğine sahip olan her vatandaş, bir siyasî parti listesinden veya bağımsız olarak. … belediye başkanlığına … adaylığını koyabilir.’ (f. I) ‘Siyasî partilerin aday listelerini vermeleri’ kenar başlıklı 12. maddeye göre ilçe ve il seçim kurulları, ‘geçici adayları mahallinde alışılmış usullerle ilân ederler.’ (f. II, IV). İzleyen iki gün içinde ‘Adaylara karşı itiraz’, iki gün içinde ‘Adayların incelenmesi’ 14. ve 15. maddelerde düzenlenmiştir. İtirazlar, ilçe ve il seçim kurullarınca incelenip karara bağlandıktan, böylece 16. maddeye göre adaylıklar kesinleştikten sonra ‘ilçe seçim kurulları bütün adayları oy verme gününden önceki 20 nci gün ilân eder.’
‘Belediye başkanlıklarına seçilenlerin tespiti’ kenar başlıklı 22. madde uyarınca ‘Sandık kurullarınca gönderilen belediye başkanı seçimlerine ilişkin tutanaklar ilçe seçim kurulu tarafından birleştirilerek en çok oy alan aday, başkanlığa seçilmiş olur.’
Ana çizgileriyle kısaca özetlenen 2972 sayılı Kanun hükümlerine göre, seçmenlerin oy verdikleri adayların hepsi, belirli süreler içinde bu aşamalardan geçmiş, seçilme yeterlikleri ilçe ve il seçim kurullarınca incelenmiş ve adaylıklarına engel bir durumu görülmemiş insanlardır. Sandıklar açıldıktan, verilen oyların sayım ve dökümüne göre seçimi kazanan adaylar belli olduktan sonra yapılan itirazın bir anlamı yoktur.
Seçimi kazanan her adaya mazbatası verilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde demokratik rejimin temelindeki seçme ve seçilme hakkı çiğnenmiş olur.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un ‘Kurul başkan ve üyelerinin seçim işlerini bozması’ kenar başlıklı 163. maddesine göre; seçim kurulları başkan ve üyeleri, ‘seçim neticelerini ilân etmezler, tutanağı asmazlar veya kanunen vermeye mecbur oldukları tutanak suretlerini vermezlerse’, ‘iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.’ Seçim işlerini genelde büyük bir başarıyla yürüten ilçe ve il seçim kurullarımızdan hiçbirinin seçimi kazanmış bir adayı kazanmamış saymak veya tersini yapmak gibi suç oluşturacak bir haksızlık yapması beklenemez.
31 Mart 2024 günü Türk milleti, Cumhuriyetin anlamına uygun bir olgunlukla büyükşehir belediye başkanlarını, belediye başkanlarını, belediye ve il genel meclisleri üyelerini, muhtarlarını seçmiştir. Hiçbir ilçe ve il seçim kurulunun hiçbir seçim çevresinde Milletimizin iradesine, Anayasa ve kanunlara aykırı olarak seçim sonucuna gölge düşürecek bir yanlış yapmayacağına inanmak istiyoruz.”
(2.4.2024)
Prof. Dr.
Hikmet Sami TÜRK
“7 Ekim 2023 günü Filistinli bir paramiliter örgüt olan Hamas’ın roket atışlarıyla başlayan İsrail-Filistin savaşı, –24 Kasım’da verilen 7 günlük ‘insanî ara’ dışında– yaklaşık 6 aydan beri devam etmektedir. Ramazan süresince Gazze’de acil ateşkes ilânı, BM Güvenlik Konseyi’nin sürekli 5 üyesinden biri olan ABD’nin veto etmeyerek çekimser kalmasıyla kabul edilmiştir. Güvenlik Konseyi’nin bir diğer sürekli üyesi olan Rusya Federasyonu’nun ‘kalıcı ateşkes’ önerisi ise reddedilmiştir. Alınan karar, Ramazan boyunca devre arası mola gibi devam edecek geçici bir ateşkesten ileriye gidememiştir.
Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 25. maddesine göre üyeler, ‘Güvenlik Konseyinin kararlarını kabul etme ve uygulama konusunda görüş birliğine varmışlardır.’ Dolayısıyla Güvenlik Konseyi kararları, üye devletler için bağlayıcıdır.
Fakat 25 Mart 2024 tarih ve 2728 sayılı Güvenlik Konseyi Kararının gereği henüz yerine getirilmemiştir. 7 Ekim 2023’ten 25 Mart 2024’e kadar İsrail saldırıları sonucunda Gazze’de ölen Filistinlilerin sayısı 32.333, yaralananların sayısı 74.694 iken; bu rakamlar 31 Mart 2024’te aynı sırayla 32.782 ve 75.298’e çıkmıştır.
Bu durum, geçici ateşkesin henüz gerçekleşmediğini, savaşın devam ettiğini, İsrail’in Hamas’ı yok etmek adına erkek, kadın, çocuk, genç, yaşlı tüm Filistinlileri hedef alan bir katliamı sürdürdüğünü, kalıcı ateşkesin ve barışın uzak olduğunu gösteriyor. Gene de bugün Kahire’de İsrail ve Hamas temsilcileri arasında yeniden başlayacak ateşkes görüşmelerinden olumlu bir sonuç çıkması umulmaktadır.
İsrail-Filistin savaşının durdurulması ve barışın yeniden kurulması için Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 39-49. maddelerinde öngörülen kararların alınması ise, Güvenlik Konseyi’nin sürekli üyelerine veto hakkı tanınan dengeleri içinde kolay görünmüyor. İsrail’i durdurabilecek en etkili hareket, arkasındaki ABD’nin Yahudi lobisini gözeten iç politika hesaplarına dayalı desteğinin kesilmesidir.”
(31.3.2024)
Hikmet Sami TÜRK
“İsrail halkının –Başbakan Netanyahu ve komutanlarından farklı olarak– 4 aydan beri süregelen Filistinli katliamını onayladığı düşünülemez. Dünyanın her yanında bu katliama karşı ‘Stop genocide!’ (Soykırımı durdurun!) gösterileri yapılıyor. Barışsever bütün insanların ortak dileği budur. İsrail, bu katliamla Yahudilerin Nazi Almanya’sında uğradıkları soykırım dolayısıyla dünyada kazandıkları sempatiyi kaybetmek üzeredir. İsrail-Hamas savaşında kalıcı ateşkes zamanı gelmiştir.”
29 Şubat 2024 günü İsrail askerleri, yokluk içindeki Nablus kentinde yiyecek yardımı almak için bekleyen Filistinlilere tank, top ve otomatik silâhlarla ateş açtı; ilk rakamlara göre en az 112, sonraki rakamlara göre 122 kişi öldü, 760 kişi yaralandı. Dün (3 Mart 2024) İsrail askerleri, Gazze’de yardım malzemesi taşıyan bir kamyonu vurdu: 9 ölü. Refahiye kentinde bir eve düzenledikleri bombalı saldırıda aynı aileden 6’sı çocuk 14 kişi öldü.
Sivilleri hedef alan, arkası kesilmeyen bu katliam hakkında eski Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir değerlendirme yaptı:
“Gazze’de İsrail saldırıları sonucunda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı, bu gün (4 Mart 2024) 30.534’e, yaralıların sayısı 71.920’ye ulaştı. Asker sivil, genç ihtiyar, erkek kadın ayırt etmeyen bu saldırılarla gerçekleştirilen katliam soykırım niteliğindedir. İsrail, Uluslararası Adalet Divanı’nın ihtiyatî tedbir kararına aldırış etmeksizin soykırımı hemen her gün işlenen cinayetlerle yeni boyutlara taşıyor.
Bu bağlamda 7 Ekim 2023 günü Filistinli paramiliter örgüt Hamas’ın roket atışlarıyla başlayan savaşta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ülkesinin askerî harekâtı için meşru savunma hakkı yanında dinî dayanak da göstermesi ilginçtir. Söz konusu olan, aslında İsrailoğulları ile aynı kökten gelmelerine karşın İsrail’in amansız düşmanı olan Amalekliler hakkında Eski Ahit Tevrat’ta yer alan şu ayetlerdir:
‘Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalekin İsraile yaptığını, Mısırdan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amaleki vur, ve onların her şeylerini tamamen yok et, ve onları esirgeme; ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.’ (Bap 15, 2-3. ayetler).
4 aydan beri devam eden savaşta İsrail, Hamas saldırısı karşısında meşru savunma sınırlarını aşan, çocuk yaşlı, erkek kadın sivilleri de hedef alan bir harekât yürütmektedir. Dinî dayanak olarak gösterilen Tevrat ayetlerinde yapılması istenenler, günümüzün anlayışıyla soykırımdan başka bir şey değildir. İsrail hukukunda soykırım ve Nazi döneminde işlenmiş ağır suçlar için idam cezası vardır. Ama öyle anlaşılıyor ki İsrail Hükümeti, kendi askerleri tarafından yapılan katliamı soykırım saymamaktadır. Bu Bakımdan Uluslararası Adalet Divanı’nın vereceği karar büyük önem taşıyor.
Aslında İsrail halkının –Başbakan Netanyahu ve komutanlarından farklı olarak– 4 aydan beri süregelen Filistinli katliamını onayladığı düşünülemez. Dünyanın her yanında bu katliama karşı ‘Stop genocide!’ (Soykırımı durdurun!) gösterileri yapılıyor. Barışsever bütün insanların ortak dileği budur. İsrail, bu katliamla Yahudilerin Nazi Almanya’sında uğradıkları soykırım dolayısıyla dünyada kazandıkları sempatiyi kaybetmek üzeredir. İsrail-Hamas savaşında kalıcı ateşkes zamanı gelmiştir.”
(4.3.2024).
Hikmet Sami TÜRK
“İsrail-Filistin savaşı, yalnız Hamas ve İsrail ordusu arasında olmuyor. Hamas saldırısı karşısında Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesinde öngörülen meşru savunma hakkını kullandığını söyleyen İsrail, bunun çok ötesine geçen bir harekât yapıyor. Hamas’ı yok etmek adına erkek, kadın, çocuk, genç, yaşlı tüm Filistinlileri hedef alan bir katliam gerçekleştiriyor ya da onları bu sonuca gidecek koşullarda yaşamaya zorluyor. Okul, hastane, kilise ve camiler ile sığınmacı kamplarını da bombalayan İsrail’in saldırıları sonucunda Gazze’de ölen Filistinlilerin sayısı, bugün (29 Şubat 2024) itibariyle 30.035’e, yaralananların sayısı 70.457’ye ulaştı. Bu rakamlar, katliamın soykırım boyutlarında olduğunu gösteriyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 günü kabul ettiği Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Sözleşme’nin sözleşmeci tarafların yükümlülüğü ve soykırım suçunun tanımı ile ilgili ilk iki maddesi Türkçe çevirileriyle şöyledir:
“Sözleşmeci Taraflar, soykırım ister barış, ister savaş zamanında işlenmiş olsun, bir devletler hukuku suçu olduğunu tasdik ederler ve bu suçu önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ederler.” (m. 1)
“Bu Sözleşmede soykırım, aşağıdaki fiillerden herhangi birinin millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla işlenmesi anlamına gelir:
Soykırım Sözleşmesi, günümüzde 140 ülkenin taraf olduğu uluslararası bir sözleşmedir. 1948’de kurulan İsrail, bu Sözleşmeyi 1949’da imzalamış, 1950’de onamıştır. Aynı yıl Türkiye’nin Sözleşme’ye katılımı, 23.2.1950 tarih ve 5630 sayılı Kanun’la onanmıştır.
Nazi dönemi Almanya’sında öldürülen 6 milyon Yahudinin akıbetine uğramamak için aralarında Türkiye de bulunan başka ülkelere sığınan, bu arada vaat edilen topraklar olarak gördükleri Filistin’e göçen Yahudilerin kurdukları İsrail’in, Filistinlileri soykırıma uğratmaması gerekir. Bu, hem İsrail’in de imzaladığı Soykırım Sözleşmesi ile üstlendiği yükümlülüğe aykırıdır; hem Yahudilerin geçmişte çektikleri acıların benzerini Filistinlilere yaşatmak anlamına gelmektedir.
Gazze’deki soykırımın önlenmesi için İsrail-Filistin savaşında –bugün Avrupa Parlamentosu’nun yaptığı çağrıda belirtildiği gibi– “acil ve kalıcı ateşkes” ilân edilmesi, ABD ve bazı Avrupa devletlerinin İsrail’e destek vermekten vazgeçmeleri gerekir. Barış için savaşın durdurulması, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarından çekilmesi, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da kurulan bağımsız Filistin Devletinin tanınması şarttır.
(29.2.2024).