Faruk Haksal

Faruk Haksal

01 Ocak 2024 Pazartesi

“Yılbaşı”nı anlamlı kılabiliriz

“Yılbaşı”nı anlamlı kılabiliriz
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Faruk HAKSAL

Yetkin bir insan için yılbaşı, geçmişinin artı ve eksileri ile kıyasıya hesaplaşmak demek…

Benimsemiş olduğu dünya görüşünden hayatına yansıyan pratikle boy ölçüşmek demek.

Demek ki yılbaşı, özellikle yetkin insanlar için önemli ve değerli bir kilometre taşı…

Hayıtın kaçıncı kilometresinde olduğunu düşünmeyi günün gündemine taşıyan bir milat!..

Yani… Yeni ve yeniden bir başlangıç!

Bir “varoluş” istasyonu…

Öyle bir istasyon ki, trenin nereden geldiği değil, nereye gideceği önemlidir.

Trene daha önce kimlerin binip, kimlerin indiği de değerini yitirmiş bir meseledir.

Bizce yeni yılın temel gerçeklerinden birisi de, bizim hangi trene bineceğimize karar verirken gerçekten özgür olup olmadığımızdır.

Mesele, hayata yeniden başlama güç ve enerjisine sahip olup olamadığımızdadır.

Yılbaşı, ancak bu nitelikteki bir irade gücü, bilinç ve enerji ile kutlanırsa bir anlam taşır ya da kazanır.

Aksi halde insan, iki kadeh rakı ile hoplama-zıplama-gümbürtüsü içinde kendisini eritir ve böylece… bir gününü daha telef eder ve yoluna –öylece- devam eder…

Ve telef olmayı kanıksamış yaşantı biçimi, daha önceki yaşantıların üzerine istif edilerek “Atık-Yaşam-Arıtma-Tesisi”ne deşarj edilir…

Yılbaşı “mit”i, Gregorian takviminde 31 Aralık ile 1 Ocak arasına sıkıştırılarak, gecenin 12’sine nişan alınmış bir an parçasıdır…

İşte bu sıradan anı, varoluşunun yeni bir başlangıç noktası yapabilmektir değerli olan…

Bilinçli bir yılbaşı kutlaması, işte bu varoluşsal başlangıç noktasına olan öykünmedir. Bu öykünme enerjisinin üretildiği bir yaşam trafosudur.

Yılbaşı aynı zamanda “yeni”nin bayramıdır.

Yeni olanın, eski’yi eskitmesinin hazzını taşır.

Ve her şeyden önce [bu anlamda] bir umuttur!..

Bilinçli olmaya çalışan bir insanın, geçmiş hata ve yenilgilerinden süzüp ürettiği yaşam derslerini önündeki masaya cesaretle koyup, hayatını yeniden şekillendirmeye karar verebileceği bir atılım sürecinin ilk saatleridir, ilk sabahıdır, ilk günüdür.

Onun için umut doludur.

Sevinç yüklüdür.

Ve insanın kendisine, toplum içindeki yerine, sorumluluklarına, yaşamının eğrilerine, inişlerine-yokuşlarına doğru bilinçli ve sorgulayıcı bir bakışın zeminidir.

Yılbaşı, bilinçli olma seçeneğini işaretlemiş bir birey için hiç de kolay bir gün/ve gece değildir anlayacağınız…

Aşılması sorumluluk gerektiren, tırmanılması sevinçli bir yükseklik duygusu üreten… Ve üzerinde yürünmesi keyifli, “uzun ince bir yol”dur…

Hepinizin yılbaşını bu düşüncelerle kutlar, sağlıklı ve başarılı bir yeni yıl dilerim.

Devamını Oku

Heyecanlarımızı dinlendirme vaktidir

Heyecanlarımızı dinlendirme vaktidir
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Faruk HAKSAL

Aylardan Kasım günlerden Cumartesi, hangi yılda olduğumuzu siz zaten biliyorsunuz.

Saat 03 civarı…

Kurultay salonunda yer alan insanların büyük, çok büyük bir kısmı [neredeyse hepsi] horon tepiyor.

Yer Akbük, evin salonundaki televizyon açık. Ses gümbür gümbür.

Eşim ve ben ayaktayız, bilmediğimiz, beceremediğimiz halde ekrandaki horon tepenleri taklit etmeye çalışıyoruz.

Ben mi, ben sadece yerimde zıplayıp duruyorum.

Evet…

CHP Kurultayı’nda ortaya çıkan sonuç gerçekten çok önemlidir.

Pazar günün o ilk saatleri ülkenin makus talihine çoğulcu ve gür bir sesle dur denmiştir. O sabah ülkenin geleceğinin yeniden yapılandırılabilme imkânını önümüze koyan bir dönüm noktasıdır.

Böyle bir sonuç karşısında heyecanlanmamak mümkün müdür?

Hayır değildir, ama…

Artık heyecanlarımızı dindirme zamanıdır.

Sevinçlerimizi işe, emeğe, bilince ve planlı-programlı yoğun bir stratejik çalışmaya yükseltmek zorundayız.

Heyecanın azı yararlı, çoğu çok çok zararlıdır.

Bizim heyecanımız mutluluktan doğmuştur. Kökeninde sevinç vardır, yeniden yeşeren umutlarımız vardır.

Dolayısıyla bizlere enerji verecek kıymetli bir duygudur. Ama onun hızını ve coşkusunu kontrol etmek koşulu ile… Hele hele seçilen yeni genel başkan ve yanındaki [nedense yoldaş demekten çekiniliyor] yol-arkadaşları…

Heyecanlarınızı kontrol ettiğinizde hemen ardından bilinç, sağduyu ve soğukkanlılık gündeme oturacaktır.

Heyecan çalışmalarımızın motorudur ama, bilinç-sağduyu ve soğukkanlılık başarılarımızın anahtarlarıdır; öyle olmak zorundadır.

Heyecan nasıl kontrol altına alınır?

Nefes egzersizleri yapmak gibi basit fiziksel yöntemleri deneyebilirsiniz ama, işin temeli başarıya ve ideallerinize olan güveninizi taze tutmaktan geçer…

Son cümle:

Yeni seçilen CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’i, ortaya çıkan bu değerli zaferin gizli kahramanı olan Sayın Ekrem İmamoğlu’nu… Ve öncelikle de, kişisel çıkar çarklarına meydan okuyarak lider sultasına boyun eğmeden özgür iradesini cesaretle ortaya koyan delege kardeşlerimizi en içten duygu ve düşüncelerimizle kutluyor, başarılar diliyoruz.

 

www.soruyusormak.com

Devamını Oku

Eyyyyy; Delege yoldaşım…  

Eyyyyy; Delege yoldaşım…  
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Faruk HAKSAL

Ülkemizin içinde bulunduğu bu zorlu süreçte omuzlarına yüklenmiş olan büyük sorumluluğun farkında olduğunu umut ediyorum.

Umuyorum ve bekliyorum.

Artık herkesin bildiği gibi, CHP kendisini düzeltmeden bu ülkeyi düzeltmenin mümkünü yok, olanağı mafiş…

İçinde yaşadığımız şartlar bazı açılardan bir miktar da olsa Erzurum ve Sivas Kongereleri’nin iklimini yansıtıyor.

Bu ülkenin siyasal düzenini, hukuk-demokrasi-ekonomi-özgürlük değerlerini yeni baştan inşa etme noktasındayız.

Sen delege kardeşim, sen…

Ya… Bugüne kadar olan bitenleri ve artık alıştığımız yenilgi atmosferlerini onaylayacak ve aynen sürdürülmesine izin vereceksin.

Ya da merdivenin birinci basamağına ayağını koyup, kırılan umutlarımızın yeniden yeşermesine imkan tanıyacaksın…

Yıllardır gidilmekte olan yolun bizleri, ülkeyi ve CHP’yi nereye getirdiği hepimizin malumu…

Bu yolun çıkmaz olduğunu sağır sultan duydu; kör Mahmut gördü!

Kardeşim, arkadaşım, yoldaşım sen…

Sen… Bu gidişe dur deyip, makus talihimizin beline bilincini saplayabilir; onun rotasını güzel günlere doğru çevirebilirsin.

İşte bu ağır, ciddi, onurlu fırsat ve yetki senin ellerinde.

Ülkenin ve CHP’nin geleceği senin bilincinin içeriğinde gizli.

Çıkar onu dışarıya…

Bizlere bu hafta sonunda bir yenilgi yıkıntısı daha yaşatma…

Meydanlarda buluşalım.

Horonlar tepelim. Ve bir daha -asla- yenilgi yüzü görmeyelim.

Ve gerçekten demokratik-laik-hukuk devleti değerlerine yani uygar dünyaya doğru hep birlikte koşalım.

Haydi… Canım kardeşim.

 

www.soruyusormak.com

Devamını Oku

O zaman… Halk ne yapacağını bilir

O zaman… Halk ne yapacağını bilir
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Faruk HAKSAL

Yönetim tarzı, “hesap verilebilir olmalı!..”

Bir basamak yukarıya çıkıyoruz: Yöneticiler hesap vermeli!

Mutlaka, zorunlu, olmazsa –asla- olmaz bir şart bu.

Ancak böyle bir yönetim tarzı oluşturulabilmesi için, vatandaş da, sorgulama hakkını sonuna kadar kullanacak yapıda olmalı.

Evet!..

Demokrasi ve sosyal hukuk devleti, [gerçek anlamda ve kalıcı olarak] yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarı doğru kurulabilir.

Yakın tarihimiz bu deneyimi bütün sevinçleri ve hemen ardından gelen acıları ile yaşamadı mı?

Yaşadı!

O zaman işe yeni baştan başlamamız gerek.

İlk önce bizler aşağılardan yukarı katlara doğru bu çağdaş/uygarlık “ide”lerini teker teker oluşturmalı ve inşa etmeliyiz.

İşte bu nedenlerle, biz de kendi sorumluluk alanımız çerçevesinde bu hakkımızı kullanmaya çalışacağız.

Örneğin;

Halen üyesi olduğum CHP yönetimine soruyorum [sorguluyorum]:

AKP yönetiminin 21 yıldır devletin tüm katlarında “tek başına” egemenliğini sürdürmesinin sorumluluk payının hesabını “Halk Partisi” olarak halka verebilir misiniz?

Cumhuriyet düşmanı olarak tescilli Ekmelettin isimli bir kişiyi Cumhurbaşkanı adayı olarak göstermenizin hesabını verebilecek misiniz? Bırakın –şimdilik- halkı bir tarafa, ben kişi olarak bunun hesabını sizlerden soruyorum ve yanıtını bekliyorum…

Ya Muharrem İnce handikabı meselesi… Parti içindeki bir rakibi böylece tasfiye ederek bu politika esnafını gündeme taşımanın hesabı?.. Bu meselenin hesabı kolay kolay verilemeyecek kadar ağırdır; Eyyy… Sizler!

İmamoğlu’nun halkın gönlünde bir umut olarak yükselişi görmezden gelinerek [ya da çok iyi görüldüğü için] türlü çeşitli hendekler inşa etmenin [halen etmekte olmanın] hesabı nasıl verilecek?

Anketlerde cumhurbaşkanlığı için kişi olarak en geride ve parti olarak orta seviye sabit bir düzlemde gezinirken, buna rağmen, tamamen kişisel bir hırsla altılı masanın adayı ben olacağım tutturmasının hesabı nasıl verilecek?

Ülkenin geleceği [ve yerleşik deyimi ile bekası] için bu büyük risklere nasıl girilir? Bu kumar nasıl oynanabilir? Muhalefet yönetiminin polit bürosuna kayıtlı diğer “evet efendimci” aktörleri ülkenin geleceğini ıska geçip, kendi gelecek umutlarını öne aldıklarının hesabını nasıl verecekler?

Ülke adım adım uçuruma doğru yuvarlanırken yirmibir yıldır parti genel merkezinin en üst katlarındaki koltuklarınızda laf yetiştirme muhalefeti yapmanızın sorumluğunu taşıyabiliyor musunuz? Bu hesabı verebilecek misiniz?

Bu sorular, sorgulamalar sürüp gidebilir…

Liste o kadar uzun ki.

Hesabı verilmesi gereken eylem, eylemsizlik, söylem, söylemsizlik ve en önemlisi de, halkın itici gücünü [o rüzgarı arkanıza alarak] kitlesel bir muhalefet yapmamış olmanızın; ülkenin içinde bulunduğu diz boyunu aşmış sorunların çözüm umudunu halkla birleşerek ülke sathına yayamamış (yaymamış!) olmanızın hesabı, hesap listesi o kadar uzun ki…

Evet, bu satırları karalayan kişi olarak ben, bir birey ve CHP’nin kayıtlı üyesi olarak bu meseleleri gündeme taşıyarak sorgulama sorumluluğuna ve hakkına sahibim.

İsterseniz beni ihraç edin…

Fark etmez mi? Hayır fark eder…

Mesele bir demokrasi kültürü meselesidir.

Parti için demokrasi meselesidir.

Bizim işimiz hesap sormak, sizinkisi ise; bu hesap pusulasını söylemle değil, eylemle, fiiliyatta yanıtlamak; öz-eleştiri yapmak.

Bundan ötesini siz bilirsiniz…

İçinde yaşadığımız süreçte delegeler bilir.

Onlar da bilemiyorsa…

Bu açık gerçekleri bilerek ıska geçiyorlarsa.

Halk ne yapacağını bilir; tabii bizler de…

 

 

Devamını Oku

100. Yıl ve birkaç zihin takıntısı

100. Yıl ve birkaç zihin takıntısı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Faruk HAKSAL

Cumhuriyetimizin 100. yılını öyle ya da böyle, ama kendi imkanlarımızla ve bizzat düzenlediğimiz coşku yüklü etkinliklerimizle kutladık.

Belki de resmi engellemeler daha da etkili oldu ve gayrı resmi, yani kendiliğinden gelişen inisiyatifleri tetikledi.

Atatürk büstüne çelenklerimizi koyduk. Saygı duruşunda bulunduk ve Bağımsızlık Marşı’mızı hep bir ağızdan söyledik.

İşte bu satırları karalamakta olan kişi olarak ben de yaşamakta olduğum Didim’in Akbük mahallesinde ağır adımlarla evime dönerken zihnime takılan birkaç notu sizlere iletmek istedim:

Zihin takıntısı 1:

 Saygı duruşu kimler için yapılıyor?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ve şehitlerimiz…

Oysa benim zihnim şöyle diyor:

  • Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah ve DAVA arkadaşları sonra da şehitlerimiz…

Çünkü eğer biz “Cumhuriyet”i kutluyorsak… Atamızın silah arkadaşlarının yanında mutlaka onun ülkü-dava-düşünce arkadaşlarına da saygılarımızı sunmalıyız.

Cumhuriyet kutlaması bir askeri zaferin kutlaması değildir.

Tabii ki askeri zafer olmasaydı, cumhuriyet de ilan edilemezdi ama… Cumhuriyetin ilanı; çağdaş ve uygar düşüncenin, ümmetin alelade bir müridi olmaktan vatandaş olmaya geçişin ve halk egemenliğinin inşasının; yani bu düşüncelerin tümünün birden resmiyet kazanmasıdır.

İşte bunun içindir ki, O’nun etrafında birleşerek bu düşüncelere omuz veren savunan yoldaşlarına da saygılarımızı arz etmeliyiz.

Zihin takıntısı 2:

 Saygı duruşunun “tiiiii…” sesi. [Siz tii borusu da diyebilirsiniz.]

Nereden çıktı bu tiz-ötesi siren sesi?

Yanıtı açık ve net:

  • Melodinin bestekarı Daniel Butterfield’in Amerikan İç Savaşı’nda generalliğe kadar yükselmiş bir iş adamı tarafından yaratılmış bir ağıt…

Anlamı ise, savaşın yıkımlarını belleklere taşımak.

Peki bize bu “tiiii” nasıl ve neden girdi?

Bu boru müziğinin ülkemize ulaşması, ABD’nin Kore’yi İşgal Savaşı’na katkıda bulunmak amacıyla 50 sent karşılığında asker yolladığımız bir döneme, yani o günün siyasilerinin “Küçük Amerika Olma” hayallerinin gündemde olduğu bir sürece rastlıyor.

Zihin takıntısı 3:

Biz haleN ne yapıyoruz?

Örneğin bugün olduğu gibi Cumhuriyet Bayramımızı kutluyoruz. Programda ne var?

Saygı duruşu.

İstiklal Marşı…

İstiklal [yani Bağımsızlık] marşımızın temelinde hangi düşünce vardır?

Türkiye halkının emperyalizme karşı duruş ve direniş düşüncesinin ulusal pratiği, eylemi mevcuttur!..

Peki çağımızın Türkiyesi’nde nasıl olup da bu iki birbirine taban tabana zıt düşünce ve eylem birbirine eklenmiş; eklemlenmiştir?

Bu arada küçük bir not:

Amerikan İç Savaşı, köle ticareti ve sömürüsüne dayalı olarak yapılan tarım ekonomisinin egemen olduğu Amerika’nın güney eyaletleri ile serbest ucuz işgücüne gereksinme duyulan sanayiye sahip kuzey eyaletlerinin çıkar çatışmasının bir sonucu idi.

İşte tiii zamazingosu bu çatışmanın sembolüdür.

Sonuç: bu ayıbımızı bir an önce düzeltelim.

Düzeltilmesine katkıdan bulunalım.

 

Devamını Oku