Üstün Sokaktayız…
Hava nasıl olur ki; aylardan mayıs bir de…
Nisan ayının sonrası…
Bir ozanın ‘oğlum deniz kadına benzer- dalga sesi o denli belirsiz’ dediği gibi, aslında nisan ayı da denize benzer;
O denli belirsiz!
Yaz mı, kış mı; ne olacağı belli değil!
Güneş kış ayının soğuğunu unutturduğu gibi, güneşsizlik berbat oluyor.
Giyim-kuşamlar bile paranoyaklaşıyor!
İnce mi, kakın mı belirsiz…
* * *
Mayıs…
Daha sıcak, ‘karıncalara özgürlük’ şarkısının doğada mırıldandığı dönem…
Metin, Seyhan ile akşamki ‘halı saha’ maçının değerlendirmesini yaparken uçuyorum nedense.
Metin’de uçuyor, Seyhan’da…
Abdal kadını, yanındaki büyüyen çocukla, ördükleri sepetler ellerinde belirinceye dek…
Yanımızda duruyorlar…
Abdal, denilince yenimuhalefet.com okurları ne anlar bilmiyorum da; açayım:
Abdallar, bizim çocukluk dönemimizin davulcuları, ayrıca sünnetçileridir…
Düğün sahipleri güçlerince davulla zurnacı bulundururdu.
Masaların isteklerini yerine getirirlerdi…
Bir de, sünnet olmak zamanı gelen erkek çocuklarının korkularıydılar ayrıca…
Kökenleri, dilleri, bağlı oldukları inançları konusunda yeterli düzeyde araştırma yapılmamakla birlikte önemsenmemiştir de hiç…
Kime ne?
Evlerinin gereksinmelerini sağlarlardı…
Abdallar, düğün salonu ile orkestra ortaya çıkınca ilk işsizliğin belirtilerini yaşadılar.
Piyasada iş vermiyorlardı; ne tarlada çalıştırılıyor, ne de iş veriliyordu…
Bu gerçek, abdal kadınları ile çocuklarını dilenmeye itekledi…
* * *
Geçen yıllarda Abdal Davul Şov’un oluşması kentimizde sevinç yaratmıştı.
Eski Kültür Bakanı’nın bir açılış için gelişini anımsıyorum.
İstanbul İl Kültür Müdürü Ahmet Bilgili de tanık olmuştu…
Abdallardan kurulu Abdal Davul Şov’u oluşturan erkekler beyaz gömlek, siyah şalvar, siyak kundura ile sanatlarını sergiliyordu…
Her türden melodiye uyum veriyorlardı.
Önümüzden abdal kadınlarının dize dek çiçekli elbiseleri, ayaklarında ‘şıkır’ terlikleriyle geçerkenki tavırları öyle ‘başka’ bir şeydi ki…
Arkalardan birisi, ‘sanki cumhurreysin avratları gibiler’ deyince, ‘haklılar, çünkü kocaları sanatçılarımız’ dediğimde Sayın Bilgili onaylamıştı…
Çünkü buna açtılar…
Belki de ilk kez ‘ötelenmeden’ oradaydılar…
* * *
Metin, Seyhan ile akşamki halı saha maçını konuşurken yanımızda beliren abdal kadını ile büyüyen çocuğu, kamıştan ördükleri sepetlerinden almamızı istedi…
Bir sepet!
Kadın ‘bir tane alırsanız çocuğuma ilaç alırım, o hasta’ dediğinde üçümüzün de gözleri açıldı.
Hangi çöpten toplanan, ne denli sağlıklı olduğu bile artık tartışılmayan naylon selelere yeğlenmesi neden düşünülür; anlamaya çalıştık birlikte.
Kamış, her şeyiyle doğal ortamda oluşur. Zehir, zarar düşünülemez!
Abdallar, bölgemizde ‘balık tutmayı’ öğrenmiş öğrenmesine de, tuttukları balıklar ‘takas yöntemiyle bile’ değerlendirilmeyince bugünkü sonuçlar ortaya çıkmış işte…
Mayıs ayı, güneşin üzerine bulut yürüdü biraz önce…
Üstün Sokak’tayız…
EĞİTİM
15 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceEĞİTİM
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce