12 Kasım 2024 Salı
21 Şubat 1997 tarihinde MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e “İrticai Tehdidin Halihazır Durumu” başlıklı 32 sayfalık bir rapor sunar. Raporda en güçlü tarikatlar içinde Fethullah Gülen grubunun olduğu anlatılmakta ve gruba ait 4 üniversite, 130 civarında lise ile 50’den fazla şirket olduğu ve grubun Zaman gazetesinin ABD ile birlikte 12 ülkede yayımlandığı bildirilir. 25 Şubat 1997 tarihinde MİT tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına “İrticai Faaliyetlerin Önlenmesine Dair Tespitler” başlıklı ikinci bir rapor daha gönderilir. Raporda, irticanın durumu çeşitli başlıklar altında incelenmektedir.
28 Şubat 1997 tarihinde askerlerin ve sivillerin birlikte olduğu Milli Güvenlik Kurulu toplantısında “rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler” başlığı altında alınan kararların, bugün yaşadığımız sıkıntıları görünce ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Bu kararlar, tarikatların devleti ele geçirmesine son verilmesi bakımından çok önemliydi ve ülkemiz için bir dönüm noktasıydı. Bugün laiklik ilkesi yok edilirken bu kararların önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
28 Şubat 1997 tarihinde alınan 18 maddelik tavsiye kararları, Refah-Yol Hükümeti tarafından 13 Mart 1997 tarihinde imzalanarak ‘Bakanlar Kurulu Kararı’ haline getirildi. Bu durumda ortada darbe adı verilebilecek herhangi bir uygulama yoktur. Eğer darbe denecekse, bu uygulama cumhuriyeti yıkma çabalarına karşı bir darbeydi. 28 Şubat, tarikatları ve cemaatleri tehdit kabul etti ve ABD ile işbirliği içindeki siyasal İslamcılıkla mücadele etmeye başladı.
28 Şubat 1997 sürecinin asıl nedeni, o dönemin iktidar ortağı Refah Partisi’nin laiklik ilkesini yok edecek söylem ve eylemleriydi. 11 Ocak 1997 tarihinde, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği vermişti. Refah Partisi Rize Milletvekili Şevket Yılmaz; “Allah’ın size soracağı soru şöyle: Küfür düzeninde İslam Devleti olsun diye niye çalışmadın?”, Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan; “Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır. Türkiye yıkılacak beyler” demişti. Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, “Laiklere şeriat enjekte edilecek”, Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe; “Bu törenlere içim kan ağlayarak katılıyorum. Bu düzen değişmeli. Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini eksik etmesin”, Şanlıurfa Belediye Başkanı Halil İbrahim Çelik; “Ben kan dökülmesini istiyorum. Demokrasi böyle gelecek, fıstık gibi olacak” diyorlardı.
Günümüzde hiç kimse bu gerçeği görmek istememektedir. 28 Şubat’ın en önemli amacı, laik devletin uzun yıllar yaşamasını sağlayacak girişimleri başarmaktı. O gün herkesin desteklediği bu süreç, günümüzde yok sayılmaktadır. Aslında yok sayılmak istenen laikliktir, mahkemede yargılanmıştır ve günümüzde laiklik yok edilmektedir. Dinci partilerin tek dertleri laikliktir. Anayasa Mahkemesi’nin 30 Temmuz 2008 tarihinde verdiği karar ile AKP’nin laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin odağı olduğu onaylanmıştı. Öyle ilginç bir ülkeyiz ki laik bir devleti, laiklik karşıtı bir iktidar yönetiyor ve laiklik her gün biraz daha yok ediliyor.
28 Şubat’ın ardından 19 Mart 1999 tarihinde Fethullah Gülen’e soruşturma açıldı ama soruşturmanın açıldığı gün Fethullah Gülen, ABD’ye kaçtı ya da kaçırıldı.
AKP iktidarı 2012 yılında TBMM’de “Darbeleri Araştırma Komisyonu” kurarak, 28 Şubat’ı araştırmaya başlamıştır. 28 Şubat sürecine ilişkin yaşanan olaylar nedeniyle “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçlamasıyla 103 sanık hakkında 2 Eylül 2013 tarihinde Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde davada açıldı.
Yıllar sonra FETÖ davasından tutuklanacak olan Mustafa Bilgili’nin o tarihte Ankara Savcısı olarak iddianamesini yazdığı 28 Şubat davası, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kapatılmasının ardından, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Hukuka aykırı şekilde süren davada 13 Nisan 2018 tarihinde oybirliğiyle “Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini zorla düşürme veya vazife görmekten men” gerekçesiyle 21 sanığa müebbet hapis cezası verildi. Verilen cezalar 9 Temmuz 2021 tarihinde Yargıtay tarafından onaylanarak, 14 sanığın müebbet cezası kesinleşti. 19 Ağustos 2021 tarihinde 14 sanık hakkında yakalama kararı çıkartıldı ve tutuklandılar. Yaşları 80 civarında olan sanıkların cezaevine gönderilmesi tam anlamıyla demokratik ve laik cumhuriyetten intikam almaktır. 28 Şubat 1997 kararlarını yargılayıp, ceza verenler, hukuku kendilerine bağımlı hale getirerek, kendi sivil darbeleriyle ülkeyi yönetmektedirler ve buna “ileri demokrasi” adını vermektedirler.
28 Şubat kararları ve tutuklanan ileri yaştaki emekli subaylar için ana muhalefet partisi CHP’den ses çıkmamıştır. 1 Eylül 2021 tarihinde Uluslararası Kafkas Derneği, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti. Bu ziyarette Kılıçdaroğlu, Çerkez Ethem’in itibarının iade edilmesi ve mezarının Türkiye’ye getirilmesi gerektiğini söyledi. Ulusal Kurtuluş Savaşımızda Yunan saflarına geçen ve milli mücadeleye ihanet eden birine itibar iadesinde bulunulması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, Türk Ordusu’nun şerefli subaylarına yapılan hainlikleri görmek istememiştir.
Bugün FETÖ davasından tutuklu savcılar tarafından hazırlanan 1705 sayfalık “28 Şubat İddianamesi”nin 794-795-796. sayfaları ilginçtir. 1996 yılında ‘Batı Çalışma Grubu’ tarafından hazırlanan raporun bir bölümü iddianameye alınmıştır. Günümüzde her isteyenin internetten kolaylıkla ulaştığı iddianamenin 794. sayfasının başlığı şöyledir: “3.43.“Gizli” İbareli Sosyal Sigortalar Kurumu’ndaki Bölücü ve Mezhepçi Kadrolaşma ile Yapılmakta Olan Yolsuzluklar (8.Kls S:179-185)”. Bu dönem 13.05.1992-20.09.1996 tarihleri arasında genel müdürlük yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun dönemidir. Bu rapor, Kemal Kılıçdaroğlu’nun askerlerden nefret etmesini sağlamıştır ama Kılıçdaroğlu’nu kimin ya da kimlerin koruyup kolladığı şimdilik bilinmezliğini sürdürmektedir.
Eğer 28 Şubat kararları tam olarak uygulanabilseydi, ülke olarak bugün her yönde çok daha farklı yerlerde olacağımız kesindi. Ancak iç hain güçler ile dış odakların çabalarıyla ülkemiz bugün ortaçağ karanlığını yaşamaktadır. 28 Şubat’ın, 8 yıllık eğitime olanak tanıması çok olumluydu ancak alt yapısı tamamlanmadan 8 yıllık eğitime geçilmesi bir hataydı. Çünkü bazı köylerin okulları kapatıldı ve taşımalı eğitime geçildi. Okulları kapanan köylerden giden öğretmenlerin yerini imamlar aldı ve bugünlere geldik.
1 Eylül Çarşamba günü Yargıtay’ın yeni binasının ve adli yılın açılışının kuran okunarak yapılması, laik ve demokratik cumhuriyetimize darbedir. AKP genel başkanı, Adalet Bakanı, Diyanet İşleri Başkanı, diğer bakan ve yargıçlarla birlikte açılışa katılarak, adalet duası eden Kemal Kılıçdaroğlu, şeriat provasına ortak olmuştur. AKP’nin sivil darbesi ülkemizi karanlıklara ve bilinmezliklere sürüklemektedir. 13 Ocak 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal Paşa şöyle seslenmişti:
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.”
6 Eylül 2021.