07 Nisan 2024 Pazar
Odanın duvarları kireçle bembeyaz ve tertemiz boyanmış. Hayli büyük oda kilimlerle renklendirilmiş. Bir köşede, üzerine serilmiş kilimle sedire çevrilmiş bir yatak, yılların izini taşıyan zemini kapatmak için kullanılan daha büyükçe bir kilim ve duvarın beyazlığı içinde tüm renkleri öne çıkan kırmızı ağırlıklı bir el dokuması kilim/namazlık…
Biri yandaki odalara açılan pencereye, diğeri giriş kapısının karşısına yerleştirilmiş iki kitaplık. Babamın dükkanından gelen şezlong, annemin çeyizinden kalan bakır mangal ve odanın en gözde zenginliği; komodin üzerine yerleştirilmiş bir pikap… O komodinin içinde ise çoğunluğu 45’lik onlarca plak…
* * *
Doğup büyüdüğüm evden sıklıkla söz ediyorum. Kozan Kalesi’nin eteklerinde dik bir arazide merdiven gibi aşağıya doğru inen üç ayrı oturma bölümünden oluşur. Orta kat büyük ailenin oturduğu “bizim ev”dir. Aşağıda iki oda bir mutfaktan oluşan bir kat vardır. Burası zaman zaman yakın ve güvenilir kişilere kiraya verilir ya da evin evlenen çocukları daha büyük bir eve çıkıncaya kadar orada otururdu.
En üstte ve arkada ise yan yana dizilmiş üç odadan oluşan başka bir ev vardı. Orası evin genç nüfusunun kaldığı bir yerdi. Ve o dönem için lüks sayılabilecek ayrıcalıktı böyle ayrı bir mekana sahip olmak. Önce Dehri Abim, sonra Mehmet Abim sonra da ben orada kaldık. Lise yıllarımda benim evim oldu orası…
Şimdi aradan onlarca yıl geçtikten sonra o odadan, her biri başka dünyaların kapısını açan anılar, dış kılıfları yılların etkisiyle yıpranmış plaklar ve duvarlara sinmiş bir şarkı kaldı:
“Kimseye Etmem Şikayet…”