Soner Sevgili

Soner Sevgili

07 Nisan 2024 Pazar

İnsan Nedir, Şimdi Bildim II – Yüzlerce Yıllık Komşuluk Vol.01

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Yaşı benim gibi 50’yi geçmiş hemen hemen bütün Kozan’lıların çıkınında bir “altın kazan” hikayesi vardır. Bu altın kazan kimilerinin düş gücüyle içine bir-kaç insanın girebileceği büyüklüğe kadar ulaşır. Yörenin bütün definecilerinin düşlerini süsleyen bu altın kazan kimine göre 7 kollu, kimine göre dokuz kulpludur. Tevatüre göre, dünya da sadece Kozan’da ki bu üzeri değerli taşlarla süslü kazanda pelesenk yağı üretilir…

2015 yılında Beyrut’u ziyaret ettiğimde Antilas’ta ki Katoligosluk’u ziyaret ettim. Kapıda beni Hayr Bedros Manouelian adında genç bir rahip karşıladı. Evlerinde ki yaşlılar Türkçe bildiğinden Bedros’ta az da olsa Türkçe biliyor ve konuşabiliyordu. Bizi katoligos yardımcısıyla tanıştırdı ve o dönemde yeniden düzenlendiği için sıradan ziyaretciye kapalı olan müze bölümünü gezdirdi.

Bu tarifsiz heyecan veren bir şeydi. 30 Mart 1998’de açılan müzede benim çocukluğum boyunca dinlediğim bütün hazine masallarının gerçek halleri sergileniyordu.

1915 yılında Osmanlı Hükümeti’nden Kozan’da bulunan Katoligosluğa şehri boşaltma emri geldiğinde, bütün Kozanlı Ermeniler seferber oldu. Öncelikle Ayasofya Katedrali ve Manastır’da bulunan kutsal emanetler özenle paketlendi. Sonra şehrin Ermeni marangozları ve demircileri gece gündüz çalışarak büyük boy hazineleri, taşınabilecek boyutlara bölerek her bir parçayı başka birinin taşıması sağlanarak 1915’in yaz aylarında Halep’e götürdü. Bu yolculuğu Odyssean Yolculuğu diye tanımlayan Ermeniler, hep geri dönecekleri umudunu taşıdı.

İşte onlarla aynı topraklarda doğmuş ben, onların yolculuğunun 100. yılında, onların gözlerinden sakındıkları hazinelerini görme heyecanını yaşıyordum. Bedros ilk kattaki bir salonun kilitli kapılarını açtığında ilk dikkatimi çeken, yukardan gelen gün ışığı ile parlayan “altın kazan” oldu. Kutsal Chrism (muṙoni kat‘say) denilen, kutsal muron yağının hazırlandığı kazan tam karşımdaydı. Ama hiç o Kozan söylentilerinde anlatıldığı gibi bir büyüklükte değildi. Kutsal Ayasofya Katedrali görünümündeki bu kazan olsa olsa 1.20-1.30 metre yüksekliğinde. Ama yine de çok etkileyici bir görünüme sahipti.

Tamamen altın ve gümüş ile yapılmış bu eser dört melek figürünün üzerine oturuyor. Kilisenin ana binasını temsil eden gövde üzerinde Ermeni Kilisesi’nin kurucusu sayılan Aziz Grigor’un ayakta durduğu bir kabartma ve İncil’den kimi ayetler var. Her tarafı oya gibi işlenmiş bir sanat eseri görünümündeki kazanın üstünde beş kule var. Merkezde büyük bir ana kubbe üstünde bir, dört bir yanda da dört adet sivri kulenin tepelerinde haç yer alıyor. Bu bölüm aynı zamanda kazanın kapağını oluşturuyor.

Bu muhteşem eser 1817’de Sis Katolikosluğu’nun Kutsal Tahtı için Grigor ve Sargis Çelebiyan ve ortakları Harutyun Bezjian tarafından İstanbul’un en usta kuyumcularına yaptırılarak hediye edilmiş.

Müzenin diğer katlarında, salonlarında gördüklerimi, o zaman tuttuğum notlardan daha uzun başka yazılarda anlatırım. Ama o ziyaretin bana hissettirdiği yüzlerce yıl bir arada yaşamış, birbirlerine en kıymetli varlıklarını emanet edecek kadar güvenmiş, birbirleriyle konuşurken karşısındakinin dilini kullanmaya özen göstermiş, zaman zaman çatışmış ama yüzlerce yılın çok büyük bölümünü kardeşçe yaşamış iki halkın birbirini hiç tanımadığı hissiydi.

O yüzden burada, olabildiğince çatışma ve karşıtlık dilinden uzak, yüzlerce yıl komşuluk yaptığımız insanları tanıma çabamı paylaşacağım.