Soner Sevgili

Soner Sevgili

07 Nisan 2024 Pazar

Anavarza, Dioskorides, Aydınlı Ali ve halk hekimliği/ ı

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Anazarbos’un (Anavarza) iki tarafı tek sütun sırasıyla çevrelenmiş ana caddesinde yürüyen genç adam, sırtında ağır bir çanta ile kentin ana kapısından çıkıp stadyumun kuzeydoğusunda açılan yeni geçitten Flaviopolis (Kadirli) ve Hieropolis (Kastabala) yoluna doğru yöneldi.

250 metre uzunluğunda yer yer 4-5 metre genişliğindeki bu geçitten ilk kez geçiyordu. İki tarafı yer yer 50 metre kadar yükseklikte olan geçidin duvarlarına yazılmış kitabeyi okudu. Kitabe, Anazarbos’u dönem dönem sarsan ve hatta yıkan depremlere dikkat çekiyordu: “Tanrım; inancım uğruna yer gök alt üst olsa, dağlar denize inse, her tarafı su bassa, korkmayacağım”.

Genç adam geçitten çıktıktan sonra taş döşeli yoldan ayrıldı ve “sarkofagos” (et yiyen) denilen kaya mezarlarının olduğu sırta doğru yürüdü. Sabahın erken saatlerinde o yürüdükçe ayağındaki sandaletler çiğden ıslanıyor ve sağından solundan kuşlar havalanıyordu.

Biraz sonra yerden 70-80 santim yükselmiş bir dikenin önüne geldi ve dizlerinin üstüne oturdu. Çantasından yazı takımlarını çıkardı. Papirüs demedi içinden gözüne kestirdiği birini ayırdı ve ahşap yazı tahtası üzerine sabitledi. Papirüsün ortasına gelecek bölümü hesapladı ve kırmızı ile, büyükçe SİLYBUM MARİANUM (Meryem Ana, Kangal Dikeni) yazdı.

Doğup büyüdüğü bu güzel kente eğitim almak için gittiği Tarsus’tan yeni dönmüştü. Tarsus’ta bütün Ovalık Kilikya’nın en ünlü hekimlerinden biri olan Tarsuslu Areios’tan ders almıştı.

 

 

Anazarboslu bu genç hekimin adı Pedainus Dioskorides idi. Tarihler ise milattan sonra 60’ı gösteriyordu. Bu genç adam, kendisinden sonra neredeyse 2 bin yıl boyunca tıp tarihine damgasını vuracaktı.

*  *  *

 

 

Pedanios Dioskorides Toros dağlarının eteklerinde yer alan ve Ovalık Kilikya’nın Tarsus ile birlikte en önemli iki kentinden biri olan Anazarbos’da milattan sonra 40 yılında doğdu. Doğum yılı da dahil, Dioskorides’in hayatına dair bilgiler çoğunluk bilinmez ve tahminlere dayanır.

Dioscorides, Tarsus, İskenderiye ve Atina’da tıp eğitimi aldı. Çalışmalarında Tarsus’ta bulunan Alexandria kütüphanesini kullandı.

Konuya ilişkin kanıtlar bulunmamaktaysa da, Dioskorides genellikle Roma ordularına bağlı bir askeri hekim olarak anılır. Böylece Yakın Doğu’dan Britanya’ya ve hatta Mısır’a kadar Roma İmparatorluğu’nun büyük bir bölümünü gezme imkanı buldu.. Kitabından Anadolu, Arabistan, Mısır, Yunanistan, İtalya, Britanya, Kuzey Afrika ve Kafkasya’yı dolaştığı, bitkiler topladığı, hastalıklarda kullanılan bitkilerin tanımlarını, kullanım şekillerini araştırdığı anlaşılmaktadır.

Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce Milattan Sonra 64’de “İlaçlar Bilgisi Üzerine” anlamına gelen “De Materia Medica” adlı eserini yazdı.

Dioskorides’in hem hocası ve arkadaşı hem de meslektaşı olan Tarsuslu Hekim Areios’a ithaf ettiği eser, bitki, insan-hayvan ve mineraller, metaller ve topraklar olmak üzere üç doğa alanına ilişkin tıbbi malzemeleri ele almaktadır. De Materia Medica’da 813 adet bitki, 101 adet canlı ürün ve yaklaşık olarak 102 adet mineral ilaç tanımlanır. Kitapta yaklaşık 1000 adet ilaç ve bu ilaçların toplam 4 bin 740 kullanım şekli tanıtılır.

*  *  *

 

 

Beş ciltten oluşan bu büyük eserin bölümlemesi şöyledir:

Birinci Cilt; Aromaları, yağları ve merhemleri, ağaçları, bunların özsularını ve meyveleri içerir. Yağlar genellikle su içinde bekletilerek yumuşatma yöntemiyle yani maserasyon yöntemiyle ya da bazı bitki parçalarının yağa yatırılıp sıkılmasıyla elde edilirdi. Bu ciltte Dioskorides genel hatlarıyla yağlar ve yağların özellikleri hakkında yazmıştır (Papirüs, söğüt, meşe, yaş mazı vb.).

İkinci Cilt; Hayvanlardan elde edilen ürünleri içerir. Bal, süt ve yağ da bu ürünler arasında yer alır. Dioskorides bu ciltte tahıl türlerinden, sebzelerden, ‘acı’ bitkilerden de söz eder (sarımsak, soğan, hardal, zencefil, karabiber vb.). Özellikle eritilmiş domuz/kaz yağı ve içyağı, bunların hazırlanışı ve aromalarla nasıl iyi kokabilecekleri konuları ele alınmıştır. Ayrıca denizkestanesi, deniz salyangozu, tahtakurusu, süt, pamuk yağı, idrar ve dışkı da konu edilmiştir.

Üçüncü Cilt; Kökleri ve bitkilerden elde edilen ‘özsuları’ ele alır. Bu özsular ya suyla yumuşatma ya da sıkma yöntemiyle elde edilir. Baharatlar ve tohumlar, tıbbi etkileri bakımından açıklanır (ravent, ödağacı, kenevir vb.).

Dördüncü Cilt; Narkotik ve zehirli bitkilere yer verir.  Dioskorides’in kaygan bir tabaka barındırmaları nedeniyle süngerleri ve mantarları da bu kategoride gördüğü ‘diğer’ baharatları kapsar (böğürtlen, frambuaz, haşhaş, mürver vb.). Ayrıca Dioskorides, zor sindirilebilir ve boğulmaya ya da koleraya sebebiyet verebilecek olması yönüyle yenilebilir mantarların bile aşırı miktarda tüketilmemesi konusunda uyarıda bulunur.

Beşinci Cilt; Dioskorides asma, şarap ve diğer anorganik maddeleri bu ciltte işler. Şaraplar yaş, renk, menşei ve hazırlanışa göre ayırt edilir. Dioskorides’e göre, saf, özgün ve kekremsi olan şarap ısıtıcı, iyi sindirilebilir, mideye iyi gelecek, iştah açıcı, besleyici ve uykuyu destekleyici niteliktedir. Şarap, genel anlamda vücuda iyi gelir ve vücutta sağlıklı bir rengin belirmesine neden olur. Bunun yanı sıra şarap, çeşitli zehirlenmelerde panzehir görevini de görür.

Beşinci cildin son bölümünde Dioskorides, metalleri, madenleri ve tuzları da dâhil ettiği metal kategorisini ele alır (örneğin cıva, tuzlar, demir pası, kurşun vb.).

Beş ciltte ele alınan tüm tıbbi malzemeler, özellikle farmakolojik etkileri bakımından açıklanır. Dioskorides ağırlıklı olarak şu hastalıklara ya da acılara değinir; kramplar, kulak ağrıları, ülser, bitki ya da hayvan kaynaklı zehirlenmeler, kadın hastalıkları, kaşıntılar, kürtaj ya da (erkek ve/veya kadında) doğum kontrol, epilepsi, şişkinlik, melankoli vb.

Anılan tıbbi malzemeler, oturma banyoları, ağızdan, fitil şeklinde, merhem ya da pansuman olarak kullanılabilir. Ancak çok nadir durumlarda farmakolojik kullanım şeklinin dışında bir kullanım önerilir.

 

 

*  *  *

Dioskorides’in, De Materia Medica adlı eserinde oldukça az sayıda alıntı yapması ve bitkiler hakkında kendisinden önce araştırma yapanları neredeyse yok sayması dikkat çeker. Yazmış olduğu önsözden de anlaşıldığı üzere, bu tutumunun nedeni, kendisininden önce bu alanda çalışmış kişileri yetersiz ve güvenilmez bulur. Bu nedenledir ki Dioskorides alıntı yapmak yerine öncelikle kendi gözlem ve araştırmalarını temel alır.

 

 

Dioskorides eserinde bitkileri tanıtırken, tıbbi malzeme olarak kullanılabilecek her bir bitkiye ilişkin ayrıntılı bir bilgi şeması sunar. İzleyen dönemlerde oluşturulan bitki kitapları için bir model teşkil eden bu şema bitkilere ilişkin şu bilgileri içerir:

1. Bitkinin resmi. Özgün metinde birer resim bulunduğu tahmin edilmektedir, ancak bu konuda bir kanıt yoktur,

2. Bitkinin adı (genellikle Yunanca ya da Latince köküyle),

3. Bulunduğu yer,

4. Botanik betimi ve etkili bileşenlerine ilişkin bilgi,

5. İlacın özellikleri ya da etkinin türü,

6. Tıbbi kullanım şekli,

7. Zararlı yan etkileri,

8. Dozu. Birçok tıbbi bitkiye ilişkin Dioskorides doz bilgisini belirtmemiştir. De Materia Medica’nın önsözünden anlaşılacağı üzere, Dioskorides, bitkilerin etkilerinin mevsim, toprak özelliği, iklimsel koşullar ve diğer etkenlere bağlı olarak değişkenlik gösterebileceğini öngörür. Bunun yanı sıra o, yaş, vücut hacmi, cinsiyet ve hastalık durumu gibi hastaların bireysel farklılıklarını da göz önünde bulundurur. Bu noktada Antikçağ hekiminin, tamamen sezilerine ve deneyimlerine güvenmesini önerir.

9. Toplama, işleme ve depolama bilgileri,

10. Olası sahteleri ve bunları açığa çıkarma,

11. Hayvanlara yönelik tıp alanında kullanımı, büyü ve tıp dışı kullanımlar.

Bu bilgileri aktarırken Dioskorides tıbbi malzeme olarak ele aldığı bitkileri, tıpta kullanılmak üzere çağdaşlarına kesin ve tartışmasız hale getirmeyi amaçlamıştır. Böylece beş cilt halinde oluşturduğu bu geniş bilgi yelpazesiyle yüzyıllar sonra gelişecek olan farmakolojinin öncüsü ünvanını kazanır.

*  *  *

 

 

Dioskorides bu eseri tahminen M.S. 1. yüzyılın ikinci yarısında yazmıştır, yani bu eser neredeyse Gaius Plinius Secundus’un Doğa Tarihi adlı eserinin çağdaşı kabul edilir. Temel eser niteliğinde olan bu yapıt, son derece eleştirel kişiliğiyle bilinen Gaius (M.S. 129-199) tarafından bile o kadar kusursuz ve eşsiz olarak kabul edilmiştir ki, o yeniden herhangi bir bitki tanımı yapmaya gerek duymadan Dioskorides’i şöyle anar:

“Anazarboslu Dioskorides, sadece baharatları değil, aynı zamanda ağaçları, meyveleri, doğal ve yapay özsuları ve tüm bunların dışında metalleri ve hayvansal özleri de ele alarak beş kitapta tüm ilaç öğretisi hakkında son derece yararlı şeyler yazmıştır. Bana göre Dioskorides ilaç öğretisini herkesten çok daha mükemmel bir biçimde sunmuştur.

Bize göre Dioskorides bitkileri o kadar yeterli nitelikte betimlemiştir ki onun isabetli ifadelerini tekrar etme gereksinimi duymamaktayız.”

 

 

Yazıldığı günden günümüze kadar farmakoloji alanının en önemli başyapıtı olarak kabul edilen Dioskorides’in Yunanca “Peri Hyles Hiatrikes” adıyla yazdığı eserin ilk hali maalesef günümüze ulaşmamıştır. Eserin elimizdeki en eski nüshaları VI. yy’da “De Materia Medica” adıyla yapılan Latince çevirisidir. Daha sonra eser Latince çevirisinden İbranice, Arapça, Farsça ve Süryanice’ye çevrilerek dünyanın dört bir yanında çok geniş bir okur kitlesiyle buluştu.

İslam Dünyasında Skoridos olarak bilinen Dioscorides’in eseri, Huneyn Bin İshak tarafından, IX. yy’da Kitabül Haşayiş adıyla Arapça’ya çevrilmişir. İbni Sina tarafından yazılan El-Kanun Fi’t-Tıbb kitabında Dioscorides’in kitabına atıflar bulunmaktadır.

Dioskorides’in bu ilaç öğretisi eseri, aynı zamanda Antik Çağ’ın ilaç çalışmalarına ilişkin de en önemli kaynaktır. Latince çevirisi sayesinde bu esere Batı dünyasında özellikle Ortaçağ ve Rönesans döneminden 18. yüzyıla kadar uzanan bir süreçte, büyük değer atfedilmiştir. Sadece 1499 ile 1598 yılları arasında yeni yeni hareketlenen kitap baskı sanatı çerçevesinde Dioskorides’in De Materia Medica’sının Yunanca, Latince, İtalyanca, Fransızca ve Almanca metinleri basılmıştır.

*  *  *

 

 

Biçim ve etkiye göre bitkilerin, metallerin ve hayvansal özlerin sınıflandırılmış olmasını Dioskorides’e borçluyuz. Bu sistematikten günümüzde de öncelikle tıp, farmakoloji ve botanik yararlanmaktadır. Bitkilerin sınıflandırılması, işlenmesi gereken temel maddelerin ele alınış biçiminde şu dönüşümlere neden olmuştur: Dioskorides, o dönemden beri farmakolojinin temel yapı taşı olan ham maddeleri sunmuştur; tekil ilaç çoğul farmakolojinin yerine geçmiştir ve karışımların denetimsiz kullanımı azalmıştır; botanik sözcüğü Dioskorides’de ilk kez bitki bilgisi anlamında kullanılmıştır; De Materia Medica Ortaçağ ve Yeniçağ dönemlerinde oluşturulmuş çok sayıda herbaryum ve baharat kitabı için bir dayanak modeldir; Plinius’un yanı sıra Dioskorides ilk olarak temizlenmiş pamuk yağının üretimini açıklamaktadır (oisypos). Ayrıca Dioscorides’in eserinde tanımlanan bitkiler sayesinde Akdeniz bölgesinin 2000 yıl önceki bitki varlığı hakkında bilgi edinilip bugünkü bitki varlığıyla karşılaştırma olanağı sağlanmıştır.

Önsözünden de anlaşıldığı üzere, Dioskorides batıl inançtan ve büyüden uzak durmaya çalışmıştır. Örneğin muska yapımı için bitkilerin karışımının söz konusu olan bazı nadir noktalarda Dioskorides şu ifadeleri ekler: “Öyle söyleniyor ki…” ya da “Bazı insanlar… iddia ediyorlar.” Onun bu ifadeleri, malzemelerin etkilerini olabildiğince yalın, nesnel ve tarafsız bir biçimde tanıtma denemesidir.

*  *  *

 

 

Dioskorides’in De Materia Medica eseri için yazmış olduğu önsözünün, Türkçe’ye çevrilmiş hali şöyledir:

Yaşlı ve genç olmak üzere birçok kişi ilaçların hazırlanması, tedavi gücü ve sınanması hakkında yazmış olabilir, değerli Areios, ama ben sana buna rağmen, boşa ve nedensiz bir çabanın beni bu eseri oluşturmaya itmediğini kanıtlamaya çalışacağım; çünkü daha önceki eserleri yazanların bir kısmı işe yarar bir şey yapmamıştır, diğer bir kısmı ise sadece kulaktan dolma bilgileri kaydetmiştir.

Bitinyalı Lolas ve Tarentumlu Herakleides aynı malzemeyi yüzeysel bir şekilde ele almışlardır, ancak onlar botanik alanını ihmal etmişlerdir, metalleri ve baharatları ise hiçbir şekilde anmamışlardır bile. Kök araştırmacısı Krateus ve Hekim Andreas ise konuyla daha ayrıntılı ilgilenmiş gibi görünmekteler, ancak çok sayıda yararlı kökü ve bazı bitkileri tanımlamamışlardır. Ayrıca her şeye rağmen eser yazmış olan yaşlılara, az çalışmış olsalar da yapmış oldukları çalışmaları itinayla yaptıkları söylenmelidir. Hepsi Asklepios soyundan gelme Bassos Tylaios, Nikeratos ve Petronius, Niger ve Diodotos gibi gençlere ise saygı göstermek mümkün değil. Gerçi bunlar herkes tarafından bilinen ve tanınan ilaç dağarcığını idare eder bir düzeyde ele almışlardır, ama ilaçların gücü ve onların gerçekliğine ilişkin özellikleri, ilaçların etkisini deneylerle değil, her birinin nedenlerinin maddenin değişkenliğine bağlı olarak farklılık gösterdiği hakkında boş laflarla tespit etmeye çalışarak sadece yüzeysel bir şekilde belirtmişler; ayrıca da maddeleri birbiriyle karıştırmışlardır. Bu bağlamda örneğin Niger, ki o aralarında en önemlisi gibi yansıtılmaktadır, Euphorbium’un İtalya’da yetişen Bonsai ağacının suyundan meydana geldiğini, ayrıca Androsaimon bitkisinin kantaron bitkisiyle aynı etkiyi yarattığını iddia etmektedir. Ona göre sarısabır bitkisi, Judea bölgesinin fosil bir ürünüdür ve buna benzer daha birçok şey uydurup duruyor. Gerçekliğe bir karşıt oluşturarak kendi gözlemlerini değil, yanlış anlaşılanların kulaktan kulağa dolaşması sonucunda ortaya çıkan şeyleri sunuyor.

 

 

 

İlgili eserlerin bir kısmında kendi aralarında benzer güçler oluşturmadıkları için, bazı bitkiler kullanım şekli bölümünde yer almıyorken diğer eserlerde akılda daha kolay kalabilmesi için, tür ve etki açısından aynı kategoride olan bitkiler alfabetik sıralama için birbirinden ayrılmıştır.

Biz ise ilk olgun gençlik çağımızdan itibaren, maddeyi tanımaya yönelik kesin bir arzuyla ve birçok ülkeyi gezdikten sonra (sen biliyorsun bizim askeri yolumuzu) maddeleri beş cilt halinde ele aldık, hem de senin teşviklerinle. Bu nedenle de bu çalışma sana ithaf edilmektedir. Bu ithaf, bize kanıtlamış olduğun azminin karşılığıdır. Sen kendi doğan gereği, bilimsel anlamda eğitilmiş olan herkesi, ama özellikle de seninle aynı sanatı yürütenleri ve en mükemmel biçimde bizi kendi arkadaşın kabul edersin. Senin iyi niyetinle ilgili küçümsenmeyecek bir kanıt, son derece saygıdeğer Likanios Bassos’un, sana duyduğu sempatisidir. Bu sempatiyi ve ikiniz arasındaki emsal kabul edilmeye değer karşılıklı iyi niyeti sizinle olan etkileşimlerimizde gözlemleyebildik.

 

 

Ama biz senden ve bu esere yönelen okurlardan, sunum konusundaki becerimize değil, deneyimle birlikte nesnenin kendisine adanmış itinaya bakmanızı rica ediyoruz. Çünkü biz maddelerin büyük bir bölümünü son derece büyük bir titizlikle kendi gözlemlerimizle tanıdık, tüm anlatılarda ve araştırmalarda aynı olan ve bazı yerlerde yerli olan birçok şeyi güvenilir bir şekilde öğrendik. Şimdi de hem alışılmışın dışında bir düzen kullanmaya hem de her bir maddenin türünü ve gücünü tanımlamaya çalışacağız.

Öyle tahmin ediyorum ki tıbbi malzemeler hakkında tüm sanat alanına yayılan ve bu alanın her bir parçasına paha biçilemez nitelikte destek sağlayan bir öğretinin gerekli olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Bu sanat tıbbi malzeme hazırlanışlarıyla, karışımlarıyla ve hastalıklarda yapılan deneylerle desteklenebilir, çünkü her bir ilaç hakkındaki bilginin bu konuya katkısı çok büyüktür. Eserin tam olması bakımından genel olarak tanınan ve benzer türden olan maddeleri de dâhil edeceğiz.

Özellikle her bir malzemenin uygun mevsimde muhafaza edilmesi ve toplanması konusunun itinayla gözden geçirilmesi son derece gereklidir. Çünkü ilaçların etkili olup olmayacağı ya da gücünü kaybedip kaybetmeyeceği buna bağlıdır.

 

 

Malzemeler açık hava koşullarında toplanmalıdır, çünkü malzemelerin kuru havada toplanmasıyla yağmurlu havada toplanması arasında büyük bir fark vardır; aynı şekilde bölgelerin dağlık, yüksek, rüzgârlı, soğuk ya da kurak olması da belirleyicidir, çünkü bu özellikteki bitkilerin tedavi gücü daha fazladır. Düzlük, nemli, gölgeli ve rüzgârsız bölgelerde yetişen bitkiler genellikle daha az güçlüdür, özellikle de uygun olmayan bir mevsimde toplanmışsa ya da güçsüzlükten solmuşsa.

Bu bitkilerin, iyi toprak özelliğinden ve mevsim koşullarından dolayı genellikle eninde sonunda gücünün tamamına eriştiği de tabii ki göz ardı edilmemelidir. Bazı bitkiler kış mevsiminde çiçek ve yaprak vermesi bakımından ilginçtir, diğerleri ise yılda iki kez açar. Bu konuda deneyim kazanmak isteyenler, yeni filizlerin topraktan çıkmasına, bitkilerin tam büyümesine ve sonra solmasına tanık olmalıdırlar. Nitekim ne rastlantı sonucu filizlenmeyi gözlemleyen kimse bitkinin tam gücünü anlayabilir ne de sadece olgunluğuna erişmiş bir bitkiyi görmüş olan kimse o bitkiyi filizlenirken tanıyabilir. Bu nedenle yapraklardaki değişiklikler, sapların boyutu, çiçekler ve meyveler ya da herhangi başka bir özellik nedeniyle, bu şekilde gözlemler yapmamış olan kişiler şu ya da bu yanılgıya düşmektedirler. En azından bu nedenledir ki, ot, öksürük otu ve mayasıl otu gibi bazı bitkilerin ne bir çiçek ne bir sap ne de bir meyve verdiğini iddia ederken bazı yazarlar yanılmıştır. Bu bitkiler hakkında en çok bilgiyi, bu bitkilere birçok yerde sık sık rastlayan kişi edinebilir.

 

 

Ayrıca beyaz ve siyah helleborus gibi bazı bitkisel ilaçların uzun yıllar dayanırken diğerlerinin genellikle üç yıl dayanabileceği de bilinmelidir. Karabaş otu, açık renkli kedi kekiği, yarpuz, kara pelin otu, ada çayı, pelin otu, mercanköşkü ve benzeri hassas bitkiler tohum verecekken toplanmalı, çiçekler ise düşmeden hemen önce, meyveler olgunlaşınca toplanmalı, tohumlar ise düşmeden önce kurumaya başlayınca toplanmalıdır.

Bitki suları taze bitki saplarından çıkarılmalıdır. Yapraklar için de aynı şey geçerlidir. Akan özsular ve damla sıvılar (gözyaşları) ise bitki henüz tam gücünü koruyorken saplar kesilerek elde edilmelidir. Muhafaza ve sıkma ya da kabuğunu soyma için yararlı olan kökler, bitki yapraklarını kaybetmeye başlarken toplanır. Temiz olan kökler doğrudan nemsiz ortamda kurutulmaya bırakılmalıdır, toprak ya da kil kalıntıları olanlar suyla yıkanmalıdır. Güzel kokulu çiçekler ıhlamur ağacından yapılmış kuru sandıklarda saklanmalıdır. Bazı bitkilerin, tohumlarının korunması amacıyla kâğıt ya da yapraklara sarılarak muhafaza edilmesi daha uygundur.

Sıvı ilaçların muhafaza edilmesi için hiçbir şekilde sızdırmaz bir gümüş, cam ya da boynuz kap uygundur; topraktan, gözenekli olmayan ya da özellikle adi şimşir ağacından yapılmış ahşap kaplar da kullanılabilir. Maden filizinden yapılmış olan kaplar, özellikle de sirkeden, katrandan ve reçineden yapılmış göz ilaçları ve nemli ilaçlar için uygundur. Yağlar ve özler kalay kaplarda muhafaza edilmelidir.