Soner Sevgili

Soner Sevgili

07 Nisan 2024 Pazar

21 Mart/ “Bir doğum günü, Ekinoks ve Nevruz” 

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Daha önce de belirtmiştim; ben 1965 yılı Mart ayının 21’inde onlarca uygarlığın izlerini taşıyan Kozan Kalesi’nin hemen eteklerinde bahçe içerisindeki bir evde Hüsniye Hanım ve Ahmet Adil Bey’in son çocuğu olarak dünyaya gelmişim.
Gerek altı çocuğun ardından gelmenin anne ve babamda yarattığı yorgunluk, gerekse içinde yaşadığımız koşullar nedeniyle, epeyce bir yaş alıncaya kadar hiç doğum günü kutladığımı hatırlamıyorum.
Bizim için doğum günü demek, kuzenim Canan için pastaneden gelen kocaman çikolatalı ‘yaş pasta’ ve evde hazırlanmış türlü türlü yiyeceklerle kutlanan hoş bir etkinlikti. Bu kutlamaların tüm aileyi bir araya getirmesi de ayrı bir heyecan vesilesiydi.
Belki de o yüzden ilerleyen yaşlarımda doğum günü kutlama şansını bulduğumda bunu hep kalabalıklarla, dostlarla, sevdiklerimle yapmak istedim.
Hep çok heyecanlandım doğum günlerimde. Büyük büyük laflar ettim, doğduğum güne hep özel anlamlar yüklemeye çalıştım. O günün sadece benim için değil, tüm dünya için ne kadar önemli olduğunu öne çıkaran yazılar yazdım.
*  *  *
Takvimlerin ortak yılbaşısı; 21 Mart
 
Gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü güneş, ışınlarını ve ısısını tam ekvator çizgisinin üstüne gönderir. Yani ekinoks gerçekleşir. Takvim 22 Mart’a döndüğünde Kuzey Yarım Küre kıştan çıkar bahara girer. Karlar erir, doğa uyanır ve sırasıyla hava, su ve toprak daha fazla ısınır.
21 Mart bir çok takvimde yılın ilk günüdür. 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde yeni yıl 21 Mart’tan 22 Mart’a geçildiği gece başlar.  Persler 12 aylı, 360 günlü iki takvim kullanır, her iki takvimde de ilk bahar gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart’ta başlar. Şemsi takvimde de birinci ay olan Hemel’in ilk günü 21 Mart’tır. Hut ayı balık burcuna, Hemel ayı da koç burcuna karşılık gelir. Dolayısıyla 21 Mart gecesi güneş balık burcundan koç burcuna geçer. Selçuklu Sultanı Melikşah’ın düzenlettiği takvim olan Celali Takvimi’nde ilk ay Ferverdin’dir ve bu ay 21 Mart’ta başlar. Bütün bu takvimlerde 21 Mart’ın ortak adı Nevruz’dur.
Son yıllarda yaşadığımız topraklarda siyasal anlamlar yüklenerek bir kavganın adı olarak gösterilse de Nevruz, Adriyatik’ten Çin’e kadar binlerce yıldır kadim uygarlıkların kutladığı bir bayramdır.
Kültürel olgularla da beslenen, evrendeki olağanüstü düzenliliğin ürünü olan bu tabiat olayına toplumlar çeşitli anlamlar yüklemişlerdir. En kutsal değerler, en çok önemsenen kişiler ve olaylar bugüne mal edilmiştir.
Farklı farklı kültürlerde 21 Mart’ta yaşananlar sıralanmakla bitmez:
Tanrının dünyayı yarattığı gün… İnsanlığın atası Hz. Adem’in çamurunun yoğrulduğu gün… Adem ve Havva’nın cennetten kovulduktan sonra Arafat Dağı’nda yeniden buluştukları gün… Hz. Muhammet’e peygamberliğin gelmesi… Kuran-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı gün… Hz. Ali’nin doğum günü… Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendiği gün… Hz. Musa’nın âsâsıyla Kızıldeniz’i yararak kendisine inananları kurtardığı gün… Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu gün… Nuh’un gemisinin karaya oturduğu gün… İbrahim Peygamber’in yakılmak istendiği ve ateşler içinden kurtulduğu gün… Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı gün… Eski İran Sultanı Cemşid’in tahta çıktığı ve Mecusi dinini canlandırdığı gün… Demirci Kawa’nın halkını özgür kıldığı gün… Gök Türklerin Ergenekon’dan çıktığı gün… Gece ile gündüzün eşitlendiği gün… Baharın ve yeni yılın başladığı gün…
*  *  *
Nevruz’un kaynağı tartışması
 
Geniş bir coğrafyaya yayılan ve kutlanan Nevruz’un kaynağı ile ilgili farklı görüşler, tartışmalar çok eskilere dayanır. Farklı farklı kültürlerde, çok benzer ritüellerle kutlanıyor olması kafaları karıştırmakla birlikte bu günün kaynağının hangi kültür olduğuna dair iki görüş ön plana çıkar:
Bunlardan birincisi; tarihin bilinen en eski uygarlıklarından biri kabul edilen Sümerler’e, ikincisi ise; Adriyatik’ten Çin’e kadar uzanan alanda varlık gösteren Türkler’e dayandırılır.
Nevruz; Farsça nev (yeni), rûz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu nedenle bir çok uzman, bu kutlamanın kaynağı olarak İran merkezli kadim uygarlıklar Sümerler’i ve Persler’i esas alır.
Eski Babil’de yılın ilk ayı olan nisan gece ve gündüz eşitliği ile başlar. Dolayısıyla Babil takviminde 1 Nisan, modern takvimlerdeki 21 Mart’a denk düşer. Milattan önce 1780’den kalma kimi duvar resimlerinden Babil’de yeni yıl kutlamaları yapıldığını, bu kutlamalara Akitu Festivali dendiğini ve kutlamalara imparatorluğa bağlı diğer ülkelerin hükümdarlarının da katıldığını biliyoruz.
Ahameniş Sarayı kalıntıları arasında, saray merdivenlerine işlenmiş yaklaşık 3 bin 800 yıllık rölyeflerde, gelen konuklar tahtta oturan imparatora hediyeler getirir ve O’na hediyelerini “Nevruz Selamı” ile sunarlar.
Kış aylarından sonra tarımsal faaliyetlerin başlama dönemini ifade eden bu festival ve bayramda halk tarlalarda ya da kırlarda piknik yapar, toplu yemekler yerdi.
Eski Mezopotamya Akitu Festivali’nin en çarpıcı kutlaması ise yeniden dirilişin sembolize edildiği törenlerdi. Buna göre tapınılan yüce tanrının sureti tapınaktaki yerinden alınır, görkemli bir geçit merasimiyle genellikle nehir kenarında kurulu olan Akitu Tapınağı’na götürülürdü. Bu tören, yüce tanrının yer altı alemine inişini ve baharla birlikte tekrar yeryüzüne çıkışını sembolize ederdi.
Nevruz, İslâm öncesi İran’da hem dinsel hem de millî karakter taşıyan bir bayram olarak kutlanır. Milattan sonra 11. yüzyılda ünlü eseri Şehname’yi yazan Firdevsi, Nevruz festivalini efsanevi İran Kralı Cemşid’le ilişkilendirir. Kral Cemşid yakaladığı ve insanların emrine verdiği ifritlerin çektiği arabasıyla bugün göklere yükselir. Ayrıca Nevruz günü olan 21 Mart’ta kahraman Feridun, Cemşid’in iki kızını esir alan dev Azdahak’ı yenip öldürür.
Yine İran ve Azerbaycan kaynaklı başka bir inanışa göre de Nevruz’un kurumsallaşması Mecusîliğin kurucusu Zerdüşt’le ilişkili olarak görülür.
Şehristani ve Mes’udi gibi çeşitli İslâm âlimleri, Zerdüşt’ün Azerbaycan bölgesinde doğmuş olduğuna ilişkin görüşlere dayanarak onun bir Türk olabileceğini öne sürer. Ancak MÖ 6. yüzyılda yaşayan Zerdüşt ile bölgeye daha sonra gelen Türk boyları arasında bağ kurmak oldukça güçtür.
Eski İranlılar’ın Nevruz kutlamaları konusunda ayrıntılı bilgi veren Bifûni, Mecusilik dönemlerinden beri İran’daki Nevruz kutlamaları ile günümüz Nevruz kutlamalarının arasındaki benzerliklerin altını çizer:
Bunlardan en dikkat çekici olanı 7 sayısıyla ilişkili bazı ritüellerin düzenlenmesidir. Örneğin törenlerin bir parçası olarak 7 saksıya 7 çeşit tohum ekilir. Kutlamaların başlangıcında kralın önüne 7 çeşit tahıl, 7 ağaçtan taze dal ve 7 gümüş para konulur. Yine Nevruz dekorasyonu Farsça “S” harfiyle başlayan ve “Haftsin” denen 7 çeşit nesneyle yapılır.
Bunlardan başka Nevruz’da, insanların ruhlarını arındırdığına inanılan kutsal ateşin yakılarak üzerinden atlanması, boyalı yumurtaların hazırlanıp yenilmesi, yeni elbiselerin giyilmesi, çeşitli oyunların oynanması, piknik yapılması ve benzeri törenler de yapılmaktadır.
Günümüzde anlatılan Nevruz hikayelerinden biri de Kürt mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi’dir. Efsaneye göre 2 bin 500 yıl önce her iki omzunda da birer yılan taşıyan zalim kral Dehak, her gün Kürt halkından iki çocuğu kendisine kurban eder. Sıra daha önce 17 oğlunu bu kurbanlarda kaybetmiş Demirci Kawa’nın son çocuğuna geldiğinde tarih 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gecedir. Kawa oğlunu kendi elleriyle götürür Dehak’ın sarayına. Ve yanında getirdiği örs ile kralın kafasını ezer.
Kısa sürede bütün Ninova ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler.
Efsaneye göre o günden sonra 21 Mart özgürlüğün, kurtuluşun ve yeniden doğuşun bayramı olur.
*  *  *
İtirazlar
 
Nevruz’un kaynağının Türkler olduğunu kabul eden ikinci görüştekiler itirazlarını şöyle sıralar:
1. Eski İran yazılı kaynağı olan ‘Avesta’da, Akameniş ve Aşkaniler dönemi belgelerinde Nevruz hakkında hiçbir bilgi yoktur. Sasaniler dönemine ait belgelerde ise hükümdarlarla ilgili saray geleneklerinden bahsedilmektedir. Halkın da katıldığı bayram hakkında ilk bilgiler 11. yüzyılda Firdevsi, Biruni, Nizamül Mülk ve Kaşgarlı Mahmut’ta bulunmaktadır ki bunların da İran geleneğinin mi Türk geleneğinin mi tasviri olduğu kesin olarak belirtilmemektedir.
2. İran’da yaygın olan efsaneye göre Nevruz, efsanevi hükümdar Cemşid’in Azerbaycan’a yani İran toprakları dışına seferinden sonra kutlanmaya başlanır.
3. 365 günlük (360+5) eski İran takvimine göre Nevruz dört yılda bir gün kayarak farklı mevsimlere rastlamıştır. İran’da yılbaşı olarak 21 Mart’ın sabitlenmesi Selçuklu hükümdarı Melik Şah’la başlar.
4. Eski Ön Asya kültürlerinde olduğu gibi İran kültüründe de daha çok saray geleneği olan yılbaşı, Nevruz, milli bayram niteliği taşımaz. Coğrafi ve dini açıdan çeşitlilik gösteren Türkler’de ise bu bayram milli özellikler kazanmıştır.
5. İran geleneğinde öncelikle yılbaşı olarak kutlanan Nevruz, Türk kültüründe hem yılbaşını hem de tabiatın canlanmasını, baharın gelişini sembolize eder, hayvancılık ve tarımla ilgili hazırlık törenlerini içerir.
6. Nevruz’da yakılan ateşler de İran kaynaklı ateşperestlik ve Zerdüştilik ile ilgili değildir. Mecusilerde ateş, tapınma objesidir ve kutsaldır. Bir insan, özellikle yabancı biri, bu ateşin üzerinden atlayamaz, hatta ona yaklaşamaz. Türk kültüründe ise ateş, bir temizleme, arınma aracıdır. Kağanlar’ın yanına gelen yabancı elçilerin kötü ruhlardan arınma amacıyla iki ateş arasından geçirilmesi, hastalıkların ateşle tedavisi, kirlendiği düşünülen nesnelerin ateş üzerinde ‘temizlenmesi’ Türk kültüründe yaygın bir gelenektir.
7. Nevruz Bayramı, İran’ın -Farsların çoğunlukta olduğu- güney bölgelerinde Türkler’deki gibi coşkulu ve ihtişamlı bir şekilde kutlanmaz.
8. Nevruz kelimesi, yılbaşı törenlerini ifade eden bir terim olarak Farsça’ya, Türkler’le temasın başlamasıyla yerleşir. O tarihlere kadar Farslar’ın kullandığı terim ‘Ferverdegan Şenliği’dir. Farsçanın kurallarına göre Rüzi Nev olması gereken Nevruz’un, Kaşgarlı’da geçen ve bugün bile birçok Türk halkının aynı anlamda kullandığı Yeni Gün, Yeni Kün, Yangı Kün tabirinin tercümesi olduğu açıktır.
*  *  *
Çin Kaynaklarında Türkler ve Başay
MÖ 3. yüzyıldaki Çin yazılı kaynaklarında görülür ki yayla bölgesindeki eski Türkler ve diğer göçebe topluluklar, otların yeşerdiği zamanı yılbaşı olarak kabul ederler ve bu olguya ‘Yeni Yıl’ manasında Başay derler.
Çince kaynaklardan Tsima-chian’ın Tarihi Kayıtlar adlı eserinin ‘Hun Monografisi’ bölümünde, Hunlar’ın bu günde, ailelerin hazırladıkları yiyeceklerle piknik yapmaya gittikleri, kendi adetlerine göre çeşitli kutlamalar ve bahar şenlikleri yaptıkları, ibadet ettikleri, atalarına ve Gök Tanrı’ya kurbanlar kestikleri, büyük törenler yaptıkları kaydedilmiştir.
Ancak İslamiyet sonrası dönemde Türkler (ne zaman olduğu bilinmemektedir) kendi tabirleri olan “Başay” yerine Farsça kökenli Nevruz kelimesini kullanmaya başlamışlardır.
*  *  *
Ergenekon ve Bozkurt Destanı
Bahattin Ögel gibi kimi araştırmacılara göre Türk mitolojisindeki Ergenekon Destanı, Cengiz Han zamanında Göktürkler’in Türeyiş efsanesinden ortaya çıkmıştır. Ancak daha eski tarihlere kadar uzanan kimi Çin kaynaklarında adı geçen “Ecdat Mağarası” kavramının Ergenekon’u anlattığını düşünen araştırmacılar da vardır.
Ergenekon Destanı’na göre düşmanların katlettiği Türkler’den sadece Kıyan ve Nüküz kardeşler kurtulur. Eşleriyle birlikte Ergenekon’a sığınan bu iki Türk, 400 yıl burada yaşar.  Çoğalıp güçlenen Türkler, Ergenekon’dan çıkış yolları arar. Nihayet kutsal bozkurtun yol göstermesiyle Demir Dağı’nı eritip kendilerinin ve hayvanlarının geçeceği bir yol açarlar. Ardından atalarının intikamını alıp yeniden kendi vatanlarında egemen olurlar.
Sonraki dönemlerde Türk boyları Ergenekon’dan çıkış günü olarak gördükleri 21 Mart tarihini Ergenekon ya da Bozkurt günü olarak kutlar. Türk hakanları bu günde Demir Dağı’nın eritilmesi anısına günümüze kadar süregelen örs üzerinde demir dövme ritüelini yaparlar.
Ulus olarak Türkler’in varoluşunu, bağımsızlığını ve esaretten kurtuluşunu simgeleyen Ergenekon Destanı’na dayalı bu kutlamayla tabiatın uyanışı ve dirilişiyle ilişkili tarımsal karakterli “Bahar Festivali” kutlaması birbirinden temelde farklıdır. Dolayısıyla bazı araştırıcıların haklı olarak vurguladıkları gibi bu iki kutlamanın birbirinden ayrı düşünülmesi gerekir.
*  *  *
Türk Boylarında Nevruz
Ortaçağdan günümüze kadar Türk boyları, Asya’dan Avrupa’ya, yaşadıkları tüm yörelerde 21 Mart tarihini yılbaşı ya da tarımsal ve kozmogonik karakterli bir festival olarak kutlamayı sürdürmüşlerdir. 21 Mart’taki bu kutlamalara genellikle Nevruz ismi verilmiştir.
Nitekim günümüzde Kırım Türkler’i Navrez, Harezmliler Navsarji, Soğdaklılar Navsarız, Çuvaşlar Noris Ohaye ya da Navrus, Kırgızlar Nooruz, Tacikler Gülnavrız, Tatarlar Noruz, Batı Trakya Türkleri Mevris ve Anadolu Türkleri Nevruz ya da Sultan Nevruz olarak anarlar o günü.
Bunun dışında 21 Mart kutlamalarına Başay, Ergenekon, Ergenen Kün, Bozkurt, Gül Gardon, Bayşeşek, Su bayramı, Babu Marta, Ulıstın Ulı Küni, Yengi Kün ve Canı Cıl gibi isimler de verilmektedir. Türkler bu isimlerden bir ya da birkaçını Nevruz ismiyle birlikte kullanır.
Peki kökeni binlerce yıla dayanan Nevruz kutlamaları Türk topluluklarında nasıl kutlanıyor? Anadolu’dan önce diğer Türk topluluklarına bir göz atalım:
Karaçay-Malkar Türkleri’nde, eski şamanist inançlarla İslâmi inançlar Nevruz Bayramı’nda birbirine karışır. Nevruz günü halk birbiri içine giren 9-10 halka şeklinde sıralanır. Bu halkaların ortasında köyün yaşlılarından biri eline boza ya da şıra adı verilen bir tas alıp dua eder. Daha sonra sıbızgı denen kaval ve davul eşliğinde tempo tutularak oynanır. Bu sırada halka şeklinde sıralanan halk sağa sola hareket ederek şarkı söyler. Ayrıca, at yarışı, güreş, güzellik yarışmaları, tüfek atışı, halat çekme, yağlı ipe tırmanma gibi faaliyetlerde bulunulur.
Ayrıca tarla işleri için dualar edilir. Nevruz Bayramı kutlamaları bitmeden hiç kimse bahar işlerine başlamaz. Tarlayı ilk sürecek öküzler süslenir ve onlar için dua edilir. Nevruz öncesinde bir yakınları vefat etmiş aileler ise ‘çök’ adı verilen eski bir adeti yaşatırlar. Evdeki herkes oturarak ölen yakınları için dua ederler. ‘Irnas’ denilen mısır ya da buğdaydan yapılan bir yemeği yerler. O gece içki içilmez, et yenmez.
Afganistan’da yaşayan Türkler, Nevruz’da sabah namazının ardından mukaddes mekânları ve mezarlıkları ziyaret eder. Burada yakınlarının ruhlarının bağışlanması için dua ederler.
Uluğ Türkistan’ın güneyindeki Mezar-ı Şerif’te her yıl Nevruz’dan 40 gün önce Hz. Ali’nin türbesine büyük bir Nevruz bayrağı dikilir. Kırkıncı gün büyük bir merasim yapılır. Yüz binlerce insan Mezar-ı Şerif’te toplanır. Bu toplantıya devlet erkânı ve din adamları da katılır.
Azerbaycan’da da Nevruz Bayramı’nda mezarlıklar ziyaret edilir. İki bayram arasında vefat etmiş olanların yakınlarına başsağlığı dilenir. Cenaze evinde Nevruz şenliği düzenlenmez. Nevruz akşamı erken yatılmaz. Ölen kişinin adı söylenerek “Falancanın adına kazan açtım” denilerek bir kazana pişirilmek üzere et, pirinç gibi şeyler konur.
Gagavuzlar, mart ayının başlarında mezarlıkları ziyaret ederler. Otları temizler, tamirat yapar, yeni fidanlar dikerek, mezarları süslerler. Bu işler bittikten sonra mezarın yanı başına bir şişe koyarak mum veya kandiller yakarlar.
İran’da yaşayan Türkler’de Nevruz kutlamaları genel olarak İslâmi bir görünüme büründürülür. Nevruz günü kızlar pınarlardan su getirip caminin ortasında bir leğenin içine döker. Sonra erkeklerden oluşan bir grup Yasin sûresini kırk kez okuyup suya üfler. Ardından kadınlar ve kızlar su kaplarını getirip, leğendeki sudan doldurarak evlerine götürür. Bir kısmını içme sularına katıp teberrük diye içer, bir kısmını da hayvanlarına içirirler. Bu törene ‘Çil Yasin’ adı verilir.
Kazaklar ise Nevruz günü erkenden yüksek bir tepeye çıkıp güneşi karşılar. Kazak kadınları eğilerek ve “Nasılsın Güneş Ana?” diyerek güneşi selamlar. Ulus günü olarak adlandırılan yılın bu ilk gününde kurban olarak at veya öküz kesilir. Kurbanların kanları çocukların alınlarına sürülür. Aksakallılar kurban etinden bir parça yedikten sonra Nevruz duası okur. Kazak kadınları ayrıca Nevruz günü su kaynaklarına gider. Kaynaklara, pınarlara yağ döküp, yeni dikilen ağaçlara ak boya sürerler. Kazaklar yine Nevruz kutlamaları esnasında kil kapları duvarlara ya da çeşitli eşyalara vurarak parçalar.
Manas Destanı’nın yaratıcısı Kırgızlar Nevruz günü evlerdeki bütün odaları tütsüleyip belalardan, kötülüklerden korunmak, kurtulmak maksadıyla Alas duasını okurlar. Kırgızlar Nevruz’u meydanlara çıkarak kutlar. Sarı-kırmızı-yeşil flamalar dalgalanır, kadınlar kötülüğü kovmak için tütsüler yakar, danslar, oyunlar oynanır.
Türk boyları arasında yerleşik hayata ve kent uygarlığına erken geçen Budist Uygur Türkleri Nevruz’u 21 Mart’ta yeni yıl bayramı olarak kutlar. Nevruz günü yenilen yemekten sonra Nevruz ayini yapılır. Sazendeler nahşalarıyla halkı coştururken, meddahlar destan, kıssa ve hikayeler anlatır, koşakçılar hazırladıkları koşakları söyler. Ayrıca katılanlar çeşitli oyunlar oynar ve gösteriler yapar. Ayin bittikten sonra “Yeni yaşın kutlu olsun” diyerek insanlar birbirlerini tebrik eder, birlikte yer içer, dua ederler. Bu durum “Nevruz ayinine çıkmak” olarak adlandırılır. Ayrıca bugün mezarlıklar ziyaret edilir. Buralarda yapılan dualara ise Nevruz duası denir. Uygur, Kazan, Ufa ve Mişer Türkleri bahar geldiği zaman özellikle de Nevruz günü Ergenekon Destanı da okurlar.
Batı Trakya Türkleri ise küçük çocukları çabuk büyüsünler diye Nevruz günü çimenlerin üzerinde yuvarlar. Büyükler ise yazın çalışırken belleri ağrımasın diye çimenlerde yuvarlanır.
Gümrü’de yaşayan Türkler, Nevruz günü uyumayıp yeni yıla uyanık olarak girmek isterler. Yılın ilk gününde ise erkenden kalkıp kaynak başlarına veya su kenarlarına giderek birbirlerini ıslatırlar. Burada önemli olan suyun kaynak suyu ve yeni yılın ilk suyu olmasıdır.
*  *  *
Peki Anadolu’da Nevruz Nasıl Yaşanıyor?
Selçuklular’da Nevruz Bayramı’nın özel yemekler pişirilerek, özel hediyeler alınıp verilerek eğlenceler ve şenliklerle kutlandığı bilinmektedir. Selçuklular’da yılbaşı, güneşin koç burcuna girdiği gün olan 21 Mart yani Nevruz günü olarak kabul edilir.
Nevruz Anadolu’da, Nevruz-ı Sultani, Sultan Nevruz, Navrız, Mart Dokuzu gibi adlarla anılmıştır. Esas unsurları Türkler’den oluşan Osmanlı’nın Nevruz’u bilmemesi, yaşamaması düşünülemez. Tarihçilerin bildirdiğine göre Osmanlı döneminde halk Nevruz’da kırlara çıkar, 41 çeşit ot toplayıp bunları kaynatır içer, “Nevruziye” denilen macun hazırlar satarmış. Şehirlerde eczacılar yaptıkları macunu semtin varlıklı kişilerine gönderip bahşiş alırmış.
Sofrada “yedi sin” (heft sin) yani Arapça’daki sin harfiyle başlayan yedi yiyecek -süt, simit, sukker, salep, sirke, soğan, semek (balık) veya sefercil yani ayva- bulunurmuş. (Bu 7 tür yiyecek İran, Türki Cumhuriyetler ve yakın zamana dek Bektaşi gruplarında da görülmüştür.)
Sarayda Nevruz kutlama geleneği daha görkemli olur. Çeşitli kaynaklar Osmanlı padişahlarının Nevruz tebriklerini kabul ettiklerini, halkın arasına katılarak Nevruz coşkusuna ortak olduklarını kaydetmekte ve padişahın katıldığı bu törenlere Nevruz-ı Sultânî isminin verildiğini belirtmektedir. Bu törenlerde veziri-azamlar sultana “Hediyye-i Nevruziye”ler verir, hekimbaşları yaptıkları ”Nevruziye” macununu sunar ve karşılığında sultanın hediye ettiği kürkü giyerlerdi.
Osmanlı hanedanını çıkarmış Kayı Boyu’na mensup Karakeçililer, eskiden 21 Mart’ta Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplanarak şenlik yaparlardı. Günümüzde bu törenler Eylül ayında yapılır. Bu bayramın bir diğer adı da ‘Yörük Bayramı’dır.
İzmir’de yaşayan Naldöken Tahtacı Türkmenleri Nevruz’u, yaylaya çıktıkları 22-23 Mart günlerinde kutlar. Tahtacı Türkmenleri, Nevruz’da sabah erkenden kalkıp, yeni elbiseler giyerek, önceden hazırladıkları yiyecekleri de yanlarına alıp mezarlığa gider. Mezarların başında bulunan ocaklarda kahve pişirip, sohbet ederler. Mezarlar ziyaret edildikten sonra topluca yemek yenir. Bu arada sazlar çalınır, şarkılar, türküler söylenir. Salıncaklar kurulur, çocuklar ‘bayrak’ adı verilen uçurtmalar uçurur. Öğleden sonra ise kadınlar mezarlıkta çerez dağıtırlar. Bu işe ‘hak üleştirme’ denir. Mezarlıktan ayrılırken de mezar taşları öpülür ve dualar edilir.
Diyarbakır, Siirt, Mardin, Şanlıurfa gibi kentlerde ve kentlerin kırsal alanlarında yaşayan Yezidiler, Nevruz’u yeni yıl bayramı olarak kutlar ve Zerdüşt’ün bu gün doğduğunu kabul ederler. Bu günde davul-zurna çalınır, kırlara çıkılır, çocuklar ev ev dolaşıp hediyeler alır, kurban kesilir.
Hatay, Adana, Mersin çevresinde yaşayan ve tahminen 500 bin civarında oldukları kabul edilen Nusayriler de Nevruz’u kutlar. Nusayriler’in bir kısmı için Nevruz 21 Mart’ta, bir kısmı için ise 1 Nisan’da başlar. Davet edilen dini önderle birlikte namaz kılınır. Kutsal kabul ettikleri Kitabu’l Mecmu’u’dan 16 sure okunur. Şeyh oradakilerden hiç birinin bilmediği duaları sessizce okur. Bu nedenle bu namaza şeyhin getirilmesi şarttır. Erkekler “Hırısi “adı verilen dövülmüş buğday ve etten oluşan bir çeşit aşure yaparlar.
Alevi-Bektaşiler Nevruz’u, Hz. Ali’nin (Şah-ı Velayet) doğum günü olarak kabul ederler ve bir bayram sevinciyle kutlarlar. O günün akşamı “Ayin-i Cem” yapılır, Nevruziyyeler okunur. Anadolu’nun bir çok yöresinde 21 Mart akşamı Ayin-i Cem yapma geleneği sürmektedir.
Silifke Tahtacıları ise Nevruz’u, Hz. Hüseyin’in doğum günü olarak kabul ederler. Arguvan (Malatya) Alevileri Nevruz’da “Kış bitti bayramı” yaparlar; ateşler yakılır, yemekler yenir, şenlikler kurulur.
*  *  *
Kaynakları biraz tarayınca yukarıda saydığım gibi onlarca örneğe rastladım. Bu örnekler alt alta sıralandığında şu sonuca varmak mümkün oluyor:
Anadolu’nun birçok yöresinde dünden bugüne Nevruz biliniyor, kutlanıyor ve hatta çok fazla saygı duyuluyor. Bunun yanısıra hiç bilinmediği yöreler de bulunuyor.
Nevruz’un kökeni ve kime ait olduğu konusunda kimse açık ve kesin bir bilgi veremiyor. Ama böylesi geniş bir coğrafyada kültürlerin ortak bir kodu olması, kaynağının kim olduğundan daha önemlidir. Nevruz’un Ortadoğu ve Asya toplumlarında geçmişten gelen bir gelenek olarak, çeşitli anlamlar yüklenerek kutlanıyor olması sosyolojik açıdan çok önemlidir.
Kültüre mal olmuş bir etkinliğin son dönemlerde siyasal içerikle doldurulmak istenmesi, birlik, sevgi, bolluk ve bereket sembolü olan Nevruz’un bir tabu haline gelmesine yol açmıştır. Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı Nevruz’a ideolojik yaklaşmamak gerekir.
O, toplumların ortak kültür motiflerinden biridir, kültürlerin ortak bir bayramıdır.
Bize düşen sorumluluk Nevruz’un tarihsel süreçte oluşmuş içeriğine uygun olarak, ortak bayram, yaşama sevinci, bolluk, bereket ve barış yüklü olarak onu yaşamak ve yaşatmaktır.
Ve son söz, benim doğum günüm, doğanın doğum günü, hepimizin Nevruz’u kutlu olsun…