15 Eylül 2024 Pazar
Kent Ekonomi Bilimi; kentsel kalkınma bağlamında, genel olarak kentli insanın refahını, Türkçe söyleyişle gönencini arttırmayı amaçlar, buna ilişkin kuramlar ileri sürer. Ve bu bilim dalı bize der ki:
– Kentsel yatırımlar ve alt yapı hizmetleri sunumunda öncelikli olarak kentde yaşayanlar düşünülür, dolayısıyla göçler sonucu o kente gelen her yeni kişi, kentde yaşamakda olanların, yerleşik düzende o kentin halkından olanların (kentsel hizmetlerden yararlanmak için harç, vergi, resim olarak kent giderlerine katkıda bulunanların) refahından, gönencinden çalar.
Bakış açımızı kentsel mekandan, ülke geneline çevirirsek; kuşkusuz şöyle diyebiliriz:
-Ülkemize göç eden, dışarıdan ülkemize gelen her yeni kişi, yurtdaşlarımızın refahından/gönencinden çalar, bedelini harç, vergi, resim olarak ödediği alt ya da üst yapı hizmetlerinden ne varsa, bedelini ödemeden onlara ortak olarak halkın payına düşen kamu hizmetlerinden yararlanır. Örneğin; içmesu, kanalizasyon ya da sağlık ve eğitim hizmetlerinin yetersiz kalmasına neden olur.Ortalama Milli Gelir hesaplamalarında; kişi başına düşen milli gelirin azalmasına neden olur.
Nedendir bunca söz; neye giriş içindir bunca çaba derse değerli okur, açıklayalım:
Temmuz ayının ortalarına doğru basına düşen duyumlara göre;yedi bin Suriyeli’ye vatandaşlık, yurtdaşlık hakkı verilecekmiş.
IŞİD de inanma derim ben buna…Yedi bin değil, en az yetmiş bindir bu sayı bence…Nasıl ki 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi sonrasında gerçek ölü sayısı gizlenmişdi bu ulusdan…İşte bu oy deposu, AKDÜZEN’in oy güvencesi “ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü” bu topluluğun sayısı çok, ama çok daha farklıdır, açıklanan sayıdan çok daha fazladır.
İşte bu nedenle uykularımız kaçıyor…
Uyumuyorsak nedeni; ülkemize doluşturulan bunca yavşak Arap, bedevi…
Çorap sökülmesi değil, Arap dökülmesi…İpini koparan topraklarımıza dalıyor…Ve onlar yalnızca refahımızdan, gönencimizden çalmakla kalmıyor. Bunca kafa kesici, kan içici aramızda geziyor. Üstelik bunlar neler, neler söylüyor?…
-IŞİD İstanbul’u başkent yapacak!…
Bu gidişle olmaz, olmaz deme; olmaz, olur.İstanbul; Arabın olur…
Türk susma ve sakın unutma!…IŞİD süpürge, Türkiye faraş…Kal toprağında Suriyeli; gelme artık, yavaş!…Yoksa bizim illerde çıkacak savaş…Plan işliyor;Suriyeliler Anadolu’ya…Suriyeliler’den arındırılmış topraklar İsrail’e ki bu topraklar;Kenan Toprakları, Musa’nın çocuklarına vaad edilmiş topraklar…
Acaba Türkler nereye?…
Ve bu karmaşada; Türkiye’nin etnik yapısı mı değiştiriliyor?…
Yoksa ülke insan çöplüğüne mi dönüştürülüyor?…
Yeter!.. Suriyeli Araplar’ı ülkemize ithal etmek yerine, yitirdiğimiz özümüzü, gerçekçi sözümüzü, bilgiyle beslenen usumuzu yeniden benliğimize ithal edelim…
Kentler, kentleşme ile başlamışken söze usumuza düşen bir kavram; yerel yönetimin yanındaki “yerel yönetişim” kavramı…En anlaşılır bir deyişle bu kavramın anlamı da; halkın yerel yönetime katılımı, katılması eylemi, uygulaması…Bu uygulamanın da gerçekleştiği yer, kurum; Kent Konseyleri…
Bu konseylerin de kuruluş amacı; kimilerine göre halk katılımı, kimilerine göre halk katliamı…Özellikle de AKP iktidarıyla değiştirilen Yerel Yönetimler Yasası sonrasında giderek işlevsizleştirilen bir oluşum… Herkes işine geldiği gibi anlıyor “yerel yönetişim” kavramını ve bu kavramın uygulama alanı “kent Konseyleri”ni…Örneğin; ülkemizin Batısı’nda hak katılımı, yerel demokrasi, yerel hizmetlerin sunumunda “elini taşın altına koyma” anlamı anlaşılır ve amacı güdülürken…Doğusu’nda; özerklik istemlerinin ardına gizlenmiş bölücülük amaçlanıyor.
Oysa gerçek anlamıyla uygulandığında; çağdaş kentleşme ve kentlileşme kuramlarına göre beslenen umut, verilen emek, sonuç olarak da yaşanabilir bir kent demek… Ne yazık ki söylemler, bir türlü eyleme, yaşama geçirilmedikçe bütün bu kavramlar; yalnızca havanda su dövmece, lafla peynir gemisi yürütmece olarak kalıyor.Ve ülkemizde 2002’den beri süregelen düzende de Türkiye’de yaşayanlar ikiye ayrılıyor:
1- ATAM’ın ulusal bayramlarını kutlayanlar
2- ADAM’ın buyurduğu bayramı kutlayanlar
İşte bu topraklarda yaşayanlar; keşifler ve icadlar çağına ayak uyduramamış olsa da…Gölge düşmanları yener, ülkelerini yeniden keşfeder, devrim bile icad eder…Yeter ki buyursun, buyruk versin, istesin Hz. ADAM…
Üfürükden tayyare…
Hayaller aleminde keşfedilen seyyare…
15 Temmuz’da bayram…İç ayran, ol kendine hayran!…
Vee 17 Temmuz 1999 Gölcük Depremi’nden sonra; ne sarsıntılar yaşadı bu ülke…Göklerdeki Babamız; daha beterlerinden bizleri sakla…
Bu vesile ile; 15 Temmuz Darbe-i Mesel gününüz mübarek olsun!…
Yine de gönül ister, dil diler ki
Bu ülke; ATATÜRK aydınlanmasında yol alan yurtdaşlarla dolsun…
Didim, 16 Temmuz 2017