Rifat Serdaroğlu

Rifat Serdaroğlu

21 Kasım 2024 Perşembe

Olmazda ısrar etmek

0

BEĞENDİM

ABONE OL

rifatyazarimiz

İçinde her türlü meyve sebze yetiştirdiğiniz büyükçe bir bahçeniz var.
Emek, para, zaman harcayıp yetiştirdiklerinizi, bahçenize dadanan hırsızlardan korumak için bekçilik yapacak birini işe alıyorsunuz.

Bekçi olarak işe aldığınız adam, komşu bahçedeki katil-hırsız-kaçakçılarla işbirliği yaparsa, onu işte tutmaya devam eder misiniz?

Bekçi olarak işe aldığınız adam, sizin bahçenizdeki kulübesine sapık adamları toplayıp sizin çocuklarınızın üzerine saldırtmaya başlarsa, onu çalıştırarak para ödemeye devam eder misiniz?

Elbette ki etmezsiniz!
Peki, içinde yaşadığınız, ekmeğini yediğiniz, suyunu içtiğiniz, havasını soluduğunuz, her türlü nimetinden yararlandığınız cennet vatanınız, sizin o küçücük bahçenizden daha mı değersiz ki, başarısızlığı-kötü niyeti- ahlaki değer eksikliği bulunan adamları hala işbaşında tutmaya devam ediyorsunuz?

İnsanları yerinde kilitleyen, eyleme geçmekten alıkoyan “Kalleş soru” şudur;
“Tamam da ben tek başıma ne yapabilirim? Ya başıma bir şey gelirse, ya beni de tutuklarlarsa?”
İşte bu soruyu sorduğunuz an, mücadeleyi baştan kaybettiniz demektir!
O andan itibaren siz, haklarını-sorumluluklarını Anayasadan alan bilinçli bir birey olmak yerine, tebaa-ümmet-köle olmaya aday hale gelirsiniz…

-Tek başıma ben ne yapabilirim?
Çok şey yapabilirsiniz. Faşist dikta yönetimine bir daha oy vermeyeceğinizi çeşitli şekillerde duyurabilirsiniz. Sizin gibi düşünenlerle bir araya gelip, hala uyanmamakta ısrar edenleri uyandırmaya, gerçekleri anlatmaya, onlara doğru yolu göstermeye başlayabilirsiniz.
Anayasadan kaynaklanan “Demokratik Direnme” hakkınızı kullanabilirsiniz.
Verdiğiniz oya ihanet edip, faşist diktaya baston olan partinizden istifa edebilirsiniz.
Faşist Dikta mensuplarına, çevrenizdeki Belediye Meclis üyelerinden İl Başkanlarına, Milletvekillerinden Bakanlara kadar tanıdığınız olanların yüzlerine karşı “Yapamadınız, beceremediniz, bırakıp gidin” diye söylenebilirsiniz…

-Ya başıma bir şey gelirse?
Başınıza gelecek olanlar çoktan geldi ama siz farkında bile değilsiniz.
Çağdaş ve hür dünyadan koparılmak üzeresiniz. Böyle devam ederse yakında hepimiz “Federe İslam Devletinin” ümmeti olacağız. Gözünüz gibi sevip koruduğunuz çocuklarınızın geleceği çalınıyor, farkında değil misiniz?
15 yılda toplam dış-iç borcumuz tam üç kat arttı, görmüyor musunuz?
Doğan her yavru artık üç kat daha borçlu doğuyor, anlamıyor musunuz?
Sanayi durma noktasına gelmiş, tarım felç halde, insanımızın büyük bir kısmı borç batağına sokulmuş, işsizlik sürekli artıyor!
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, Faşist Diktanın kendi elleriyle devlete soktuğu FETÖ mensupları, saçma sapan bir darbe girişiminde bulunup, insanların ölümüne, Türk Devletinin dünyaya rezil olmasına sebep olmuşlar!
Anayasa rafa kaldırılmış, olağanüstü hal bile istismar edilmiştir.
Baştan beri yanlış olan ve hala yanlış devam edilen Suriye politikası sonucu, Türk Askeri, Özgür Suriye Ordusu denen bir güruhun koruması konumuna getirilmiş!Her gün onlarca vatan evladı şehit oluyor, onlarcası sakat kalıyor.
Ne uğruna?
Başına daha neler gelmesi lazım ki, artık sesin çıksın be aziz Türk Milleti?

-Ya beni de tutuklarlarsa?
Zaten şu an tutuklu durumundasın ama hiç merak etme cezaevleri ağzına kadar dolu! Sen susmaya devam edersen Türk Vatanının tamamı Cezaevi olmaya devam edecek! Hırsızlık-yolsuzluk-rüşvet almış yürümüş. Faşist diktayı eleştirecek bir-iki tane gazete kalmış!
Bu durumda içerde olsan ne olur, dışarda kalsan ne olur be azizi milletim?

Gerçekten bizler, tüm emperyalist devletlere karşı savaşıp Türk Devletini kuran o mübarek neslin çocukları mıyız? Ne oldu bizlere? Vatanı için, demokrasi için, özgürlük, aydınlık için mücadele etmekten çekinmeyen bizlere ne oldu?

Osmanlı zamanında orduya “Poşu” denen ve başa sarılan bezden gerekmiş.
Sadrazam, Şam Valisine “Derhal on bin adet poşu gönderin” diye emreden bir yazı göndermiş.
İletişim bu günkü gibi olmadığı için, telgraf aktarmalı olarak Şam’a ulaşıncaya kadar şu hale gelmiş; “Derhal on bin adet puşt gönderin!”
Emri alan Vali Paşa, adamlarına emri iletmiş ve “Tiz on bin puşt bulunup payitahta gönderile” demiş!
Uzatmayalım, tüm Arap yarımadasından on bin puşt bulunup, İstanbul’a doğru yola çıkarılmışlar!
Sadrazam, on bin kişilik bir gücün üzerlerine doğru geldiğini öğrenince, orduyla önlerini kesmiş ve“Kimsiz, ne istersiz” diye sormuş. Kafilenin başındaki komutan anlatınca, yanlışlık anlaşılmış ve Sadrazam şu emri vermiş; “Bunlar bir arada tutulmayacak ve cümlesi Osmanlı topraklarına dağıtılacak, de haydi!”

O günden bu güne bu puştlar çok mu ürediler? Yoksa bizler azınlığa mı düştük?

17 Eylül 2016