Ömer Alpdogan

Ömer Alpdogan

21 Kasım 2024 Perşembe

Kurban Bayramı

Kurban Bayramı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ömer ALPDOĞAN

Bir Kurban Bayramını daha yaşayacağız..

Kurban Bayramının Şeker Bayramı’ndan ayırmak pek de mümkün değil..

Birbirinin tamamlayan iki bayram..

Atalarım ne güzel tanımlamış..

Birine Şeker Bayramı, ardından gelene Kurban Bayramı demiş..

Kurban Bayramı her ne kadar tıpkı Şeker Bayramı gibi dinsel bir bir bayram olmasına karşın aynı zamanda toplumsallaşmanın doruğa çıktığı günlerdendir..

Şeker ve Kurban bayramları toplumsal dayanışmanın ön planda olduğu günlerdir..

Kurban’ın tarihi insanlık tasrihi ile eşittir..

İnsanoğlu var olduğu günden beri, daima kurban kesmektedir…

Kurbanları kimi zaman, tanrılar, kimi zaman atalar için kesmişiz..

Hepsinde tek amaç tanrıları ve ataların ruhlarının memnun etmek, onların desteğini almak, olası belaları önlemek olmuştu..

Dünün amaçlar bugün de geçerli..

Türklerin atalarından olan Sümerler (Kenferler) kurbanlarını Anu, Enki, Enlil, İnanna, Nanna, Ninhursag ve Utu-Şamaş adlı yedi tanrıları için keserlerdi..

Hititler de başta Tarhanda ya da Teşup adıyla bilinen Gök tanrı (Fırtına tanrısı) başta olmak üzere tanrıları için kurban ritüeli uygularlardı.

Bugünkü Türk halklarının yakın ataları olan İskitler, Hunlar, Göktürkler de Göktengri için kurban keserlerdi..

Yunanlılarda Zeus için aynı uygulamayı yaparlardı..

Bugün yıllarca yapılan Aryan hikayesinin uydurma çıkması ve Orta Asya kökenli halklar olduğu belirlene Hitiler ile İskitler, Hunlar ve Göktürklerde  kurbanlar kanlı, kansız ve yakma kurbanlar olarak üç şekilde uygulanırdı.

Kansız kurbanlar genel olarak ekmek ve içki kurbanlarıydı.

Kanlı kurbanlar ise doğal olarak yenilebilir evcil hayvanlardı. Ancak zaman zaman tanrılara sıra dışı bazı kurbanlar da sunuluyordu. Bu tür kurbanların içinde eti yenmeyen köpek ya da at gibi hayvanlardan başka Orta Amerika halklarında olduğu gibi çok nadir olarak insan da yer alabiliyordu.

Hem kanlı hem de kansız kurbanların törene katılanlarca asla tüketilemeyeceği çok özel uygulamalar da gerçekleştirilebiliyordu. İşte bu özel durumlarda kurbanlar yakılıyordu Yakma kurbanlarda en çok kullanılan canlı kurbanlar kuşlardı.

Adana’mızda da yaşayan Hititler de bayram törenlerinde veya cenaze törenlerinde içki kurbanı, “tanrıyı içme” ve ekmek kurbanı seremonilerinden sonra ziyafet başlıyordu. Ziyafetin ana yemeği etti ve et, kurban edilmiş bir hayvanın tanrıya sunulmuş olan parçalarından geriye kalanlar anlamına geliyordu.

Yeraltı tanrılarına sunulan kanlı kurbanların etlerinin ise ritüele katılanlarca tüketilmesi mümkün değildi. Kesilen bu hayvanlar murdar kabul edildikleri için yenemezler ve bütünüyle yeraltı dünyasının hizmetine gönderilirlerdi.

Özellikle bayram törenleri için hazırlanan kurbanlık hayvanlar sayıca çok fazlaydı. Büyük bayram törenleri için yüzlerce hatta binlerce koyun ve nispeten daha az olmakla birlikte çok sayıda büyük baş hayvanın hazırlandığı metinler sayesinde biliniyor.

Ceylan, geyik, leopar, ayı ya da yılan gibi vahşi hayvanların kurban edildiğine hemen hemen hiç rastlanmıyor. Köpek, eşek, at veya çeşitli kuş cinslerini içeren ve yenilmeyen bazı hayvanlar ise ancak çok özel durumlarda kurban edilirlerdi.

Hitit metinlerine baktığımızda genellikle tanrılar için erkek, tanrıçalar için ise dişi hayvanların kurban edildiği görülüyor: örneğin Hepat veya Güneş Tanrıçası için bir inek tercih edilirken, öküz veya koç Fırtına Tanrısı’na özgü kurbanlar olarak biliniyor.

Siyah veya koyu renkli hayvanların yeraltı tanrılarına, açık renklilerin ise göksel tanrılara kurban edildiği dikkat çekiyor. Örneğin Yeryüzünün Güneş Tanrıçasına yapılan bir çağırma ritüelinde bu tanrıçaya biri siyah ikisi beyaz üç koyun kurban edilmişti ki, siyah olan onun yeraltı güneşi görüntüsüne, beyazlar ise yerüstü görüntüsüne takdim edilmişti.

Bütün bunların yanında kurbanlık hayvanın niteliği de büyük ölçüde önem taşıyordu. Örneğin açık renkli ve parlak hayvanlar, herhangi bir bedensel kusuru olmayanlar ve çiftleşmeyi gerçekleştirmemiş olanlar tercih edilmekteydi. Özellikle de yeni doğmuş hayvanlar en nadide kurbanlıklardı.

Kurbanın gerçekleşeceği yer (ister dışarıda ister içerde) ve zaman (sabah, öğlen, akşam veya gece) önemliydi. Kurbanların sayısı da belirli görüşü yansıtıyordu: buna göre sıkça üç, yedi, dokuz, on iki veya otuz kurbanlık kurban ediliyordu.

Kesim öncesinde kurbanlık hayvanlar kesim alanına getiriliyordu. Kurbanlık hayvanların bakımından ve kurban edilmek üzere seçilmelerinden her zaman tapınağa bağlı çobanlar (Sümerce LÚSIPA, Hititçe weštara) sorumluydu. Tanrı için ayrılmış hayvanların tapınağa ya da kesim yerine sevk edilmesi sırasında besili hayvanları daha zayıf hayvanlarla değiştirmek ölüm cezasını gerektiren bir suçtu. Tanrıya adanmış hayvanların kutsiyetinin ne derece yüksek olduğu buradan da anlaşılıyor.

Kurbanlık hayvanlar kesim yerine getirildikten sonra temizleniyor ve takılan takılarla süsleniyordu.

Kurban törenlerini farklı rahipler, kraliyet çifti, kral veya kraliçe yalnız olarak, prens veya bir diğer “kurban sahibi” gerçekleştirebiliyordu. “Uzaktan” da gerçekleşebilecek olan ve büyük önem taşıyan “eli kurbana dokundurma” töreni, kurbanı kimin sunduğunu gösteriyordu.

QATAM dāi, yani “eli dokundurma” jestini yapan kişinin hangi kurban töreni olursa olsun –içki, ekmek veya hayvan- bu hareketten sonra kurbanı bizzat gerçekleştirmesi söz konusu değildi. El dokunduran kişi hiyerarşik olarak üstün konumdaydı ve bir bakıma kurban etme için emir vermiş sayılırdı. Bu hareketi İslam dinindeki kurban törenlerinde, kurbanı Allah’a adayan kişinin kesim işi için kasaba yetki vermesi ile benzeşmektedir..

Hareketin kendisi QATAM dāi- fiiliyle tanımlansa da, bu aslında bir takdis işlemiydi ve derin bir anlamı vardı. Takdisi gerçekleştirecek olan önce tanrı heykeli önünde saygıyla eğilir, sonra kurbanlık hayvanının üzerine elini dokundurur, bazen de başından aşağı kutsal kabul edilen bir sıvı dökerdi. Bu sıvı su veya şarap olabildiği gibi bazen de bir temizlik maddesi olarak tanımlanan tuhhueššar’dı.

Takdis töreni sona erdikten sonra hayvan öldürülürdü. Hayvanların kurban yerine sürülmesinden ve hazırlanmasından sonra kesim işlemi başlıyordu. Kesim işlemi genellikle bir sunak veya huwaši taşında bu işten sorumlu rahip, aşçı ya da kasap tarafından gerçekleştiriliyordu

Bazı durumlarda kesilmeden önce kurban hayvanının alnına bir darbe indirilir ve hayvan bu sayede uyuşturulurdu. Özellikle sığır gibi büyükbaş hayvanlar için bu uygulamanın gerekli olduğu görülüyor. Büyük olasılıkla uyuşmuş haldeki hayvanın direnç göstermeyeceği düşünülüyordu. Örneğin AN.TAH.ŠUMŠAR bayram töreninin 11. gününde aşçı, taş baltayla koyunun başına üç kez vurur ve daha sonra kafasını keserek onu kurban ederdi.

Hayvanın öldürülmesinden sonra etleri parçalanıp, iç organları çıkarılırdı. Son olarak da kurban eti pişirilir veya kızartılır/ızgara yapılırdı.

Bu sırada tanrılara çiğ veya pişmiş olarak sunulacak olan ve kurbanlık hayvanın iç organlarından oluşan –kalp ve karaciğer öncelikli yere sahip- en değerli parçalar ayrılır; tanrı heykelinin huzurundaki taşınabilir kurban masalarının ya da sunakların üzerine yerleştirilir; geri kalanlar da törene katılanlara kutsal ziyafette yemeleri için görevlilerce dağıtılırdı.

Çiğ etlerin tanrılara sunulan kurbanlık etler arasında daha çok tercih edildiği görülüyor. Çiğ etin daima sunulan hayvanın canlı bir biçimini yansıttığına inanılıyordu.

Kurbanlık hayvanın iç organları ve eti bol olan göğüs ve kürek kemiği gibi parçaları tek bir tanrıya takdim edildiği gibi, birden fazla tanrı veya tanrıçaya da takdim edilir ve aynı zamanda tapınağın kutsal yerlerine yerleştirilirdi.

Kesim işlemi doğrudan doğruya kurbanlık hayvanın boynu hedef alınarak gerçekleştirilirdi. Boyundaki atar damar yarılarak kanın hızla akışı sağlanırdı. Kurbanın asil sahibi sembolik olarak kurbanlık hayvanın auli-sine elini dokundurur ve aşçılar bu el vermeden sonra kurbanlık hayvanı keserlerdi.

Kurbanlık hayvanın kanının ne kadar önemli olduğu, kesimin kanın fışkırarak aktığı boyun bölgesinden başlatılmasından anlaşılıyor. Bu durumda kanın nereye aktığı veya kesimin nereye doğru yapıldığı da önemli olmalıydı. Çünkü “kesmek” anlamına gelen fiiller kesimin yönünü belirten preposition’lar ile birlikte kullanılıyordu. (Fatma Sevinç. 2007. Hititlerde Ölülere ve Yeraltı Tanrılarına Sunulan Kurbanlar. Ankara Üniversitesi (Doktora Tezi))

İskitler ve Hunlardan bu yana Türklerde kurban  uygulamaları önemli bir yer tutuyordu. Türkler hangi dine inanırsa inansın, birçok töreninde kurban uygulaması vardı.

Türklerde kurbanın ilk örneklerine, MÖ bin yıllarında Çin’de hüküm süren Chou’larda rastlanıyor. Chou Hanı, avladıkları geyikleri, atalar tapınağına kurban olarak sunuyordu. Kanlı kurban uygulamaları, Hunlarda, Göktürklerde ve diğer Türk boylarında da devam etti.

Kurbanın sunuluş amaçları içerisinde, tapınma, dua, şükür gibi olaylar yer alıyor. Bunların yanısıra yağmur yağması, hastalık, zafer ve barış için de kurban sunuluyordu.

TÜRKLERDE KURBAN MİTOLOJİSİ

Çoğu zaman, yılda iki kez, Gün-Ay eşitliğinde, yani ekinoks dönemlerinde kurban adanır. Kurban töreni, bahar bayramının en önemli olayı sayılır. Göğe adanan kurbanlar,

Türkler bir taş dibinde kurban sunduktan sonra bölgeye çiçekli sazlar, ağaçlar dikerler ve kutsal orman meydana getirirlerdi. Bu yaratılışın ve yeniden doğuşun sembolik olarak tekrar edilmesidir. Türklerde kurban ritüeli, sunak direklerinin yanında ya da bir ağacın dibinde gerçekleştirilir. Bunun nedeni, gökyüzüne uzanan bu nesnelerin, dünyanın merkezini simgelemesi ve Tanrının kapısı sayılan Kutup Yıldızı ile bir bağ oluşturmasıdır.

Türklerin kurban ayinlerinde at, koç, koyun ve geyik gibi hayvanlar seçilir. Kurbanlar “Kanlı Kurban” ve “Kansız Kurban” olarak ikiye ayrılır. Kansız kurbanlara “Saçı” adı verilir

Arkeolojik kazılara göre, kanlı kurbanların en önemlisi at kurbanıydı. Atlar öteki dünya hayvanıdır. Kam’ların ve Alplerin en önemli bineğidir. Ruhları Tanrının kapısına taşır. Kaşgari’ye göre At “Ay” hayvanıdır. Beyaz atlar özellikle alnında beyaz leke bulunan atlar kutsaldır ve “Ay” ile bağlantılıdır.

Kurban edilen hayvanın kanı aday kam’ın yüzüne, gözüne ve kulaklarına sürülür .Kurban olarak seçtikleri özel beyaz atları, doğu yönüne sürer ve serbest bırakırlar. Gök Tanrıya kurban edilecek hayvan rastgele seçilmez. Onun için beyaz atlar seçilir

At iskeletlerine bozkır Türk kavimlerinde sıkça rastlanıyor. İslamiyet’ten önce kurgan denilen mezarlarda da öteki dünyada hizmet etmek üzere gömülmüş atlar yer almaktadır. Çoğu kez bunların kuyrukları kesilmiş ya da düğümlenmiş olarak bulunuyor. İslamiyet döneminde de bazı Türk hükümdarlarının atlarıyla beraber gömüldükleri biliniyor.

Kanlı kurban uygulamalarında attan sonra en fazla koyun kurban ediliyordu. Koyun ve özellikle beyaz koç, eski Türklerde Gök tanrıya sunulan kurbanlar arasındaydı.

Türklerde kurban edilen hayvanın kanının akıtılmaması önemliydi. Ruhun bulunduğu en önemli yerlerden birisi kandı. Kanda hayatiyet hassası bulunduğu için idama mahkum edilen önemli kişilerin cezaları verilirken bile kanı dökülmezdi. Sadece hakaretle öldürülmek istenenin ve düşmanın kanı akıtılırdı. Radloff, kurbanın öldürüldükten sonra derisinin yüzüldüğünü, boyun ve karın kısmından kesilip zarar vermeden çıkarıldığı belirtiyor. Yine kanın akıtılmaması için Oğuzların hayvanları ve kurbanları başlarına darbe vurmak, Moğolların da hayvanın kalbini sökmek suretiyle öldürdükleri rivayet ediliyor. Türklerde bu uygulamaların dışında kılıç darbeleriyle veya bıçağın hayvanın kalbine saplanması yoluyla öldürüldüğü de söyleniyor.

Türklerde kandan sonra ruhun ikamet ettiği ikinci yer kemiklerdi. Eski Türk inançlarında kemiğin manası büyüktü. Avcı topluluklarda, hem insan hem de hayvan kemikleri hayatın sonuncu kaynağını teşkil ediyordu. Av hayvanının kemikleri kırılmaz, bir araya getirilerek ya toprağa gömülür, ya da toprağın veya bir ağacın üzerine bırakılırdı. Hayvanın canının kemikler içinde barındığına, kemikleri kırmamakla hayatın yeniden başlayacağına inanılırdı. Bu kemikler kırılmadığı gibi köpeklere verilmez ve ateşe de atılmazdı.

Kurban Türklerde önce Gök Tanrıya sunuluyordu. Tanrıya kurban etme işlemi bütün Türklerde devam etmişti. Göktürkler ise her yılın beşinci ayının ikinci onunda, yurdun ileri gelenleri Ötüken’in batısında bir tepeye çıkarak burada tanrıya kurban kesiyordu. Türkler bu yere Botengri adını veriyordu.

MÖ 2. yüzyılda bile Gök Tanrıya kurban sunulduğu, kurban için özel törenler yapıldığı kaynaklarda geçiyor.

Tanrıya sunulan kurbanın dışında, kutsal sayılan yerlerde, kutsal sayılan nesnelere de kurban sunuluyordu. Mesela Altaylıların Erlik’e kurban sunması gibi. İnançlarına göre Erlik, insanların kurban sunmalarını sağlamak için onlara hastalıklar ve çeşitli felaketler veriyordu. Şayet istediğini alamazsa insanları öldürüyordu.

Eski Türkler Gök Tanrıya ve gökte başka ‘tengri-ruhların’ varlığına inandıkları gibi tabiata da inanıyorlardı. Mesela dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, su kaynağı, mağara, ağaç, orman volkanik göl, deniz, demir, kılıç bunlardan bazıları. Bunlardan bir kısmından iyilik, bir kısmından da kötülük geliyordu ve Türkler bu tabiat ruhları için at ve koyun kurban ediyordu.

Kaynaklarda, Türklerde dağ kültünün, Gök tanrı kültüyle ilgili olduğu ve Hunların eski vatanı olan Yan-sı-yan veya Şan-dın-şan sıra dağlarındaki Han-Yoan dağında Hunların her yıl Gök Tanrıya kurban kestikleri belirtiliyor. Ayrıca Hun hakanlarının Çin ile olan antlaşmaları, Hun Dağı denilen bir dağın tepesinde kurban keserek, yaptıkları yeminle tayin ettiklerini ve dağları tanrının makamı olarak gördüklerini belirtiyor.

Yine Altaylıların dağ ruhlarına kurban sunmaları, Mani ve Buda dininde olmalarına karşın, Dokuz Oğuzların ülkelerindeki büyük bir dağa kurban kestikleri de kaynaklarda geçiyor.

Kutsal dağlarda kurban kesme uygulamasının bir benzerini de Abakan sahillerinde yaşayan Beltirler’de görüyoruz. Beltirler bu dağa Tiğir Tacıyan (kurban kesilen dağ) adı veriyorlardı.

Kutsal sayılan dağların dışında atalar kültü sebebiyle, her yıl ecdat mağarasında, ırmak kenarında da kurban sunulduğu biliniyor.

Eski Türklerde bir de tuğa ve bayrağa sunulan kurbanlar da vardı. Eski Türk destanlarında tuğlara, ak-boz at veya kısrak kurban edildiği anlatılıyor. Bu tuğa ve bayrağa kurban sunmak Osmanlı devletinde de devam ediyordu. (Dilşad Atik. 2001. Eski Türklerde Kurban İnanışı ve Uygulamaları. Erciyes Üniversitesi. Yüksek Lisans Tezi.)

Hangi inançla, hangi Tanrı için kesiyorsanız, kurbanınız kutlu olsun, yerine ulaşsın..

Nice bayramlara!..

 

kurban-bayrami

0

BEĞENDİM

ABONE OL