Oktay Erol

Oktay Erol

08 Mayıs 2024 Çarşamba

YILAN SU İÇENE DOKUNMAZ BENSE OKUYANA

YILAN SU İÇENE DOKUNMAZ BENSE OKUYANA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yıllardır, günlük gazetelerden en az birini alırım. Düzenli olarak… İki, üç aldığım da olmuştur; zamanımın yeterli olması koşuluyla. Onun için de, ‘gazete, kitap, dergi okurlarını’ hep önemsemişimdir. Tanıdıklarım arasında şu tümceyi de sıkça kullanırım: yılan su içene dokunmazmış ya, bense okuyana dokunmam…

 

Bizler, seksen kuşakları okumaya ayrı bir önem veririz.

 

Seksen sonrasında, oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibiydik; şaşkındık!

Daha onbeşimizde, onsekizimizde sırdaşımız, yoldaşımız, okulumuz olan kitaplardan, bir gün,  gencecik fidanlardan koparılan tazecik ışkın gibi bir yana atılışımızla birlikte soldurulduk, yalnızlaştırıldık, doyumsuzlaştırıldık, aptallaştırıldık…

 

İşte o nedenle içimde biriken bir olguydu ‘okuyamamak’…

 

O yılları anımsamaktan öte, o yılları yaşayanlar çuvallar dolusu kitapların yakılışına tanık oldular. Belki bir daha bir araya getirilemeyecek kitapların yanışına…

 

Bulunduğum ortamda gazete, kitap okuyan birini gördüğümde sevinirim, o nedenle.

Yanına ilişip, söyleşirim…

 

Gazetesinden, okuduğu yazarlara değin…

 

Ama hep, gazeteyi baştan okuyanı önemserim. Neden, diyeceksiniz… Günümüzde gazetenin genellikle ‘bilgilenmek, olanları irdelemek’ amaçlı kullanılmadığını hep biliyoruz açıkçası… Bir çayevinde, ya da bir okumaevinde, dernekte masada duran gazetenin son sayfasından başlandığını görüyoruz. Ganyan, iddia, maç sonuçlarını ‘izlemeye’ alan büyük bir kitle var ne yazık ki. Spor yazarlarını, demiyorum… ‘Şans oyunları’ sözünü ettiğim…

 

Geçenlerde tevide haberlerin arasında onsekiz-yirmi yaşındaki gençlere soruyorlar:

 

-Kenan Evren kimdir?

 

-Ressamdı sanırım!

 

-Yoksa halterci miydi?!

 

-Ya, aslında hiç yabancı gelmiyor, biliyor musunuz?

 

Gazetelerin ikinci sayfa magazinleriyle, tevi izlencelerinin dışına çıkamayanların verecekleri yanıt bundan başka ne olabilirdi ki?

 

Kenan Evren, bilinmeli miydi?

 

Elbette bilinmeliydi. Bu ülkenin seksen sonrasına damgasını vurmuş, üstelik cumhurbaşkanlığı yapmış, bir de anayasa yazdırmış bir devlet adamı bilinmeliydi elbette. Oturduğum yerden irkildim inanın. Hani son günlerde ‘bu halk’ diye söyleve başlayanların tümcelerini ‘yüzde kırkyedi yanılıyor mu’ diye bitirmelerini düşündüm ister-istemez… ‘Halkın istencine kulak verin, yoksa tarihin karanlıklarına gömülürsünüz’ diyenlerin, bir de bu ülkeyi yönettiklerini düşünerek…

 

‘Bense okuyana dokunmam’ dedim ya; kızanlar var mıdır ‘eski köye yeni alışkanlıklar getiriyorum’ diye?

 

Sayı ne denli az olursa, o denli sevineceğim…