Oktay Erol

Oktay Erol

21 Kasım 2024 Perşembe

Yaşananlar ‘yaşanmamış’ gibi…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

 oktayyazdi

Yaşananları ‘olmuş’ saymama duyarsızlığı büsbütün abanmışsa bir ülkenin üzerine; hiçbir şey anımsanmıyor, hiçbir şeyden dersler çıkarılmıyor, yaşanılır olmayan günlere savruluşa karşı duyarsızlık umarsızca sürüyorsa ‘kötü son’ yakınıdır, demektir.

Ülkenin tepesindeki gelişmeler,

Yüreğe düşen acı,

Sokaktaki kaygısızlık,

Korkuyla sabaha uyanmak,

Geçim sağlayabilmek için ‘yaşanan’ zorluk,

Hepsi bir çırpıda gözlerden ıranabiliyorsa eğer, başka söze ne gerek?

***

Yıllardır gazete köşelerine abanıp, iktidar partililerinin arasında yer alabilmek; her tür dalavereye ödün veren, tüm yanlışlarına kılıflar ayarlayan isimlerin ‘son’ cumhurbaşkanının başbakanı ‘görevsizleştirme’ eylemini ‘devrim’ diye tanımlamaları acınırlıklarının da göstergesi!

‘Koca koca’ bildiğimiz adamların, ‘tek güç’ karşısında estirmeye çalıştıkları, dünyanın bir çok ülkesinde yerden yere vurulup-kınananırken, övgü enflasyonuna boğmaları düşündürücü.

Asıl neden araştırılması gerekirken,

Aradaki anlaşmazlık bilinmesi gerekirken,

Ülkeye, insanına vereceği zarar göz ardı edilmemesi gerekirken,

‘Tek’ gücün doyumu uğruna yapılan saçmalıklar, haksızlıklar bu ülke yurttaşlarının yaşamına nasıl bir bungunluk getireceği görülmüyor mu?

***

Kaygısızlık…

Kaygısı olmama durumu…

Olanlara aldırmama…

Gelişmelerden hangisini söylemeli ki?

Başka bir bakış yok, başka bir düşünce yok, başka bir bilen yok; doğru hep ‘onun’ söyleminde!

Bu korkunç değil mi?

Gören, duyan, bilen, düşünen, yaşayan konuşmamalı mı, karar vermemeli mi?

Bu ‘teklik’ niye?

Diyorum ya, ‘koca koca’ bildiğimiz adamların, akşamdan sabaha söylediklerini evirip-çevirip, kendilerini yalanlama ‘güvensizliği’ nasıl bir tutumdur?

Düşünüyorum da…

Yıllardır ‘kendimce’ yazdıklarımı, savunduklarımı ‘yok’ sayabilmem benden ne istenmeli, ne de yadsıma durumuna düşmeliyim…

Politikacıları dinlerken, kulaklarıma inanamadığım ‘çelişkilerle’ dolu tümcelerini sıraladıklarında ‘halkın temcilcisi’ olamamak için verdikleri çaba bir ‘düş’ gibi!

O ‘temsilcinin’ konuşmalarından kaygılanmamak, söylediklerine aldırmamak da ‘halk adına’ başka bir acı! Başka bir açık yara!

***

Sabahın ‘korkuyla’  eşleşmesine bir ‘duruş’ sergileyememek bir hastalık olmalı!

Operasyon gerektirmeli!

Artık sayısını belleğimizde tutmakta zorlandığımız ‘terör’ olaylarında yaşamını yitirenlerin, gazete sayfalarında köşeciklere sıkıştırlmasına karşı, ‘toplumsal muhalefet’ oluşturulması gerekmez mi?

Her yiten yaşamı ‘hesabı sorulacak’, ‘boyun eğilmeyecek’ denilerek, günü kurtarma demeçlerine tanık olduğumuz ‘temsilcilerin’, bir gün olsun ‘herkesin yaşama’ hakkı üzerine tezler üretmesi çok mu zor?

***

Yaşananlar ‘yaşanmamış’ gibi;

Salt koltuklarını,

En önemlisi de ‘hırslarını’ gerçekleştirme eylemlerini görmezden gelmenin, yaşamı ‘yaşanılmaz’ yollara sürükleyeceği bilinmesi gerekmiyor mu?