Oktay Erol

Oktay Erol

28 Nisan 2024 Pazar

Oruç sağlığınıza yarasın…

Oruç sağlığınıza yarasın…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Dinsel inanç gereği yerine getirilen “orucun” ilk günü. Çocukluğumda oruç ayının gelmesini severdim. Sabahtan akşama dek kurulmayan sofra, büyük heyecanla beklenirdi. Gün boyunca “yemeyişin” bile tatlı bir izi kalırdı insanlarda. Daha çok konuk ağırlanırdı, daha çok konuk olarak tanıdıklara gidilirdi. Tanıdıklar, komşular iç/ içe olur, birlikte “oruç açım” anı beklenirdi. Gülüşler, sevinçler içtendi! Büyüler, küçüklere karşı daha hoşgörülü, daha bağışlayıcı olurdu! Güzel günlerdi “o” günler…

Neler oldu, bir şeyler olduğu kesin de, Köroğlu’nun dediği gibi “tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” işte! Yaşam koşulları, gelişen teknoloji, ekonomik doyumsuzluk, daha çok da kapitalizmin “tek ben olayım” hırsı herkesi birbirinden kaçırmaya yetti! Peki, bu “yaşam koşulları” denen şeyi kim “icat” etti? Kim insanların başına “bela” etti de; yalnız “oruç ayında” değil, başka zamanlar da bile tanıdıklar/ yakınlar birbirine yüzlerine dönmeye başladı?

***

Nostalji olsun, diye yazmıyorum bunları! Bir komşu düşünün, ısrarla/ oruç açımına çağırsın sizi, üstelik çocuklarınızla birlikte… X, y, z kuşakları bunları yalnız romanlarda okuyacaklar sanırım! Bugün market raflarından bulunan birçok besin olmayabilirdi, en az bir “etli yemek” yemek bulunur/ sofrada olanla da doyulurdu! Kimse de bugün olduğu gibi ekonomik sarsılma yaşamaz, birbirinin kuyusunu kazmaya çalışmaz, aklından çarpık düşünceler geçirmezdi!

Haydi şimdi düşünün, büyüklerinizin yaptığı gibi iki çocuklu bir aile dostunuzu “oruç açmaya” çağırın! Önce aylık kazanç gözlerinizin önüne gelir, ardından yapacağınız masraf sonrası “oruç ayı” boyunca ne yapacağınızı, elinde kalanla ay sonunu nasıl getireceğinizi düşünmeye başlarsınız! Haydi başlamayın isterseniz! Uzun et kuyruklarında geceden sıraya girmek zorunda kalırsınız, ya da belediyenin göndereceği “erzak paketini” beklersiniz, ya da dört duvar arasında “doymaya” çalışırsınız!

***

Bir de “toplumsal davranış bozuklukları” var elbette! Tüketiciyi düşünen, kendini “denetimci” diye tanıtan beceriksizler de işin içinde olmalı ki; oruç başlamadan bir-kaç gün önce market raflarında yer alan ürünlerini ederleri değişir! Üstelik yalnız “oruca” özgü değil, tüm dinsel kutlamalar da aynı “fahiş fiyatlı” satışlara tanık olunur, nedense yönetenlerden biri de çıkıp “neler oluyor orada” demez, “o” doymazları korurlar! “Kıtlık mı başladı” diye de düşünürsünüz! Hepsi; insanlar, inançları gereği bir ay oruç tutacak, bunu “kazanca” dönüştürmek için köşe başlarını tutan “doymazlar” için ne bir yaptırım, ne denetim, ne de bir “sen nasıl bir insansın” benzeri bir soru sorulmaz, üstelik böyle bir eder artışının olabileceği aylar öncesinden öngörülebilir!

Diyetisyenlere göre “oruç açımını” suyla yapmalı, başta sıvı yiyeceklerle, ardından diğerleri de yavaş/ uzun süreli tüketilmesi gerektiği söyleniyor! Gün boyunca aç kalıp, akşam nasıl besinler tüketileceği konusunda da uyarılar yapılıyor! Nereden çıktı bunlar bilmiyorum? İnsanlara “yemesini bilmiyorsun, dediklerimi dinle” diyenler, insanların ekonomik gücünü göz önünde bulundurmadan konuşup/ dururlar! Cem Karaca’nın bir şarkısı var, “açlıktan verem olana/ bal ye diyorlar” der ya; işte öyle! Unutmayalım ki; orucunu tutanlar, içinde bulundukları ekonomik güçlerine göre sofralarını kuracaklar. Emeklinin, asgari ücretlinin, dar gelinin “çifte aylıkları” olmayacağına, “yatırımların” olması için bu katmanın “açlık sınırı” altında kalması “gerektiği” savunulduğuna göre, ne diyelim ki?

Elinizden geldiğince, dışarıya kulaklarınızı kapatarak “iyi yaşamaya” bakın, oruç sağlığınıza yarasın… 090324