Oktay Erol

Oktay Erol

08 Mayıs 2024 Çarşamba

BİZ YOK SAYILAMAYIZ

BİZ YOK SAYILAMAYIZ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son yıllarda ard-arda olan gelişmelerden dolayı ‘paranoyaklık’ başladı bende. Olur ya ‘tanımsız’ bir sözcük, ya da ‘açıklamasız’ bir tez ortaya atarsam bağışlayın beni! İnanın bana, kendimi çoğu zaman ‘umutsuz’ bulduğum gibi, ‘neden’ böyle ‘kuşkucu’ olduğuma da kızıyorum açıkçası… ‘Kızmaktan’ öte bir şeyler yapabileceğime inansam, bir dakka bile beklemeden dalacağım içlerine ama yok, yok inanmıyorum! Kendimi ulu-orta bırakmaktan başka da ‘çare’ bulamıyorum…

Sondan mı başlayayım? Hayır, hayır! Baştan! Ya da ortadan mı yoksa? Bakın burada bile ne yapacağımı şaşırdım! En iyisi, öyle fazla uzağa gitmeyeyim isterseniz. Bu gün yaşadıklarımıza gelinceye değin neler yaşandı, bana neler yaşatıp komplo-teoriler üretmeme neden oldu onlara değineyim…(Burada küçük bir açıklama: Bunları yazmasam delleneceğim… Düşüp bayılacağım. Harakiri yapacağım. Kendime zarar vereceğim. Bu satırları okumanızla bir kişiyi yaşattığınızı biliniz.)

Anımsayın, Dağlıca baskınına ne kadar oldu? İki, üç, dört ay… Ne de çabuk unuttuk böyle? Teröristler kaç can almıştı öyle, kaç canı kundaklayıp kaçırmışlardı? Benim yüreğim sızladı yeniden. Ama en çokta, bize dost-most gibi görünüp de o silahları ‘onların’ eline verip de ‘haydi’ diyenlerin önüne eğilip ‘izin’ istemeler beni sızlatıyor. Değil mi ama? Terör, Kuzey Irak’tan besleniyor. Kuzey Irak, büyük babanın oğlundan! Babanın oğlu mega güç Amerika’dan dünyayı yönetiyor! Vur, diyor; vuruluyoruz! Dur, diyor; duruyoruz! Kaç oradan kaç. Kaçıyoruz!  Bak bana bak. Bakıyoruz! ‘Kuzey Irak’a saldırma!’ saldırmadık! ‘Askerinize çuval giydirdik!’ Sustuk kaldık!

Peki, bunları yaşatanlar da, ya da biz yaşayanlarda neler oldu da birden ger şey değişti? Babanın oğluna neler yapıldı da, ya da bizim büyüklerimiz ne dedi de Kuzey Irak’a giriş ‘serbest’ bırakıldı? Bizim buralarda geleneksel olan bir dilek vardır ya; gökkuşağının altından geçebilirsen her şeyin tersi olur. Kız-erkek, iyi-kötü, hayın-yurtsever, gece-gündüz, eski-yeni… Babanın oğluna böyle bir şey mi oldu yoksa? Böyle düşünmemi hoş bulmayan var mı bilmiyorum? Düşünsenize, Kuzey ırak’a girilmesine neden izin verildi? Bunu geçelim, nokta vuruşlar yapılabilmesi için bulunakların koordinatları bile söylendiği açıklanıyor. İşte burada, tam bu noktada ‘paranoyaklık’ denilen ‘yeni alışkanlığımın’ gölgesi düştü önüme. Düşündüm de… Neler olmuştur neler? Komplo-teorilerim ‘akıl almaz’ biçimde harekete geçti! Başbakanımızın Amerika’ya daha gittiği gün, bu günlerin temeli atılmıştı. Orada denildi ki ‘biz sana izin vereceğiz ama, çıkacağın günü de biz belirleyeceğiz. Orada dağa-taşa kurşun yağdırıp, mermi fırlatacaksın.’ Hepsi bu mu? Değil elbette. ‘Sen ülkeni böyle sevindirirsin. Benim ülkemin sevinmesi için de İran’da, Afganistan’da bana yardımcı olacaksın. Bundan başka Bop’ta, Kürdistan’da bizi yalnız bırakmayacaksın… Yoksa ağzına nükleer sürerin’

Burada ilgisiz gibi dursa da ilişkilendirebileceğim bir diğer gelişme de Kosava’nın bağımsızlık duyurusunda yaşananlar… Neler olmadı ki? Bağımsızlığı, birkaç Avrupa ülkesinin yanı sıra Amerika’da tanıdı. Hemen ardından bizim ülkemiz. Gerekçe de ‘hazırdı’ hani. Kuzey Kıbrıs’ta rahatlayacaktık. Tanınacaktık… Öyle miydi acaba? Bu muydu hepsi? Amerika ile değiş-tokuş mu söz konusuydu? Ya da babanın oğlunun ağzından düşmeyen ‘Kürdistan Devleti’ konusu mu kozlanacaktı? Kim bilir!

Benim ‘paranoyak’ yanım şunu söylüyor: Amerika hem Bop’u, hem Kuzey Irak’ı, hem Kürdistan’ı, hem de bizi hep bir arada düşünüyor. Bir yandan Kürt devletini destekliyor, bir yandan teröristlere silah yardımı yapıyor, hem de bize dönüp ‘alın buraları vurun’ diyor. Ben buna ne bir ‘tanım’, ne bir ‘açıklama’ bulamazken; nasıl olur da ‘türban’ konusunu ‘vakıflar’ konusunu birlikte irdeleyebilirim, diye iç çekmeye dek götürdüm işi.  ‘Bizi’ zaman zaman buralardan uzaklaştırmak istese de yapamıyor, bizi yok sayamıyor, bizi bir yana atamıyor açıkçası…