Oktay Erol

Oktay Erol

08 Mayıs 2024 Çarşamba

BİR KEKLİK ÖYKÜSÜ

BİR KEKLİK ÖYKÜSÜ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Bir ‘keklik öyküsü’ var…

Adam pazarda dolaşırken bir kuş satıcısında gördüğü keklikleri merak eder.

İki keklik vardır. Boy-pos aynı… İkisini birbirinden ayırmak o denli olanaksız ki, yine de sorar:

‘Bunların fiyatı ne kadar?’

Kuş satıcısı parmağıyla göstererek ‘şu elli, öteki yüz lira’ der.

Adam, kendisinin bilmediği bir ‘özelliği’ olduğunu anlamış olsa da, ‘ne’ olduğu konusunda ‘bilgisi’ olmadığı için sorar:

‘Fiyat farkı niye…’

‘Çünkü biri yalnız öter, diğeri ise ava götürülerek başka kekliklerin de yakalanmasını sağlar’ der.

‘Keklik avında kullanıldığı için fiyatı pahalı, desenize.’

‘Tam söylediğiniz gibi.’

‘Öyleyse yüz liralık kekliği ver bana’ der, adam.

Bedelini öder, satıcıdan birkaç adım ötede, aldığı kekliğin başını gövdesinden ayırır.

Satıcı şaşmış kalmıştır.

Bu kez merakla satıcı sorar:

‘Aldınız, bedelini ödediniz, sonrada öldürdünüz. Neden?’

Adam oldukça sakin ‘çünkü kendi cinsine hayınlık yapacaktı, ondan’ der.

* * *

Bu öyküyü ilk duyduğumda ‘neler’ düşünmedim ki…

İlk başta, en çok ‘insanın, insan cinsini yok etme planları’ abandı beynime.

Dünyayı düşündüm…

Sonra ülkeleri…

Sonra ülke içerindeki ‘siyasal’ duruşların birbirlerine karşı tutumları…

Londra’daki G20 ya da, en büyük ekonomisi olan 20 ülke toplantısının ‘nedeninin’ başında yine, ‘kendi cinsine’ karşı yapılacak olan bir ‘hayınlıklar’ yok muydu?

Dünyanın ‘en’ varlıklıları; varsıllıklarını tütsülemek, içinde bulundukları çıkmazları başkalarına, dünyanın ‘en’ güçsüzlerine, ‘en’ güçsüzleri yok etme bedeline, ‘aynı’ cinsliliği hiçe sayarak bir arada olmadılar mı?

İnsanın insana hayınlığı…

* * *

Bilinir…

Dünyanın ‘en’ güzel, ‘en’ temiz, ‘en’ dürüst, ‘en’ verimli’, ‘en’ bilgili…

Tümceyi daha da uzatmak olası!

İlk başta anımsayacağınız, ya da düşündükçe beyin süzgecinden geçen ‘en’ güzel, ‘en’ iyi, ‘en’ olağanüstü neler varsa hepsini sayıp, arkasına da ‘yaratık insandır’ getirilir…

İnsanız ya…

‘En’ olmanın ‘gururuyla’ ciğerimizi yırtarken, bir yandan da ‘kim, nasıl’ yok edilecek onların planı yapılır!

Yapılmaz mı?

‘En’ olmanın verdiği erk, bir de egemenlik; canlı soyunu da ‘en’ duruşlarımızla harmanlayınca, ne soy, ne cins kalmayacak evrende birbirine ‘hayınlık’ etmeyen!

Horoz dövüşü…

Avcı keklik…

Karıncaları da birbirine kırdırmıştık değil mi ya; hani bir de arıları!

Bu öykü ne verebilir ‘en’ liğimize?