Tam dört yıl önce şöyle yazmışım: “Sıra geldi Soysuz Süleyman’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nu görevden almasına. Alır mı alır. O da gidip

            ADD Genel Başkanı Hüsnü Bozkurt anlattı.             Dinlerken insanın tüyleri diken diken oluyordu.             Cumhuriyet’in henüz kurulduğu 1923 yılında ve henüz

Helâlleşme Diyorduk ki ; partinin programı, bir anlamda, Türkiye’de, sözde halka iniliyor gerekçesiyle, vülger, sıradan, ve kaba-saba, ve (kesinlikle ‘politikacı’ olmayan) siyasetçilerimizin

            Amaç/araç diyalektiği             Bir partinin ‘program’ı salt yapılacak seçimlerde diğer parti programlarıyla yarışmak için

Bir önceki yazıda « Nitekim eldeki istastiksel veriler ‘işçi sınıfı’nın giderek yoksullaştığını değil, hatta göreli bir ekonomik iyileşme içinde olduklarını göstermektedir”

            ‘Hedef’ mi ‘Hareket’ mi ? Bilimsel sosyalizmin temel yasalarından biri, kapitalizmin çöküşünün kendi iç yasalarının işleyişi sonunda olacağıdır. Kapital tekelleşmeye

            Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) son seçimleri yeniden önde tamamlaması, acaba dünya genelinde de yeni bir ‘sol uyanış’ın habercisi midir diye

Devletkolik diyebileceğimiz bir kesim insanımızın ‘Devlet’i bir türlü anlayamadıklarına ilișkin bir dizi yazı yazdım. Bunlar içinde en akıllı olanları bile, bin

            Herif ne demişti: ‘Keşke Yunan kazansaydı’.             Sonra ne oldu?             Genelkurmay Başkanından tutun da, Millet Meclisi Başkanına, Diyanet

            Memduh Bayraktaroğlu’nu tanıyor musunuz? Özellikle Youtube üzerinden yayımladığı videolarını ilgiyle izliyorum. Çok şey öğrendiğimi de itiraf

16 Ocak 2020 tarihinde, o günlerde HDP Eş Genel Başkanı olan Sezai Temelli’nin bir televizyon programındaki değerlendirmelerinden hareketle ‘Temelsiz Sezai’ başlıklı

Önce şu kanımı dillendirerek başlamak isterim: Son yerel seçimlerde yaşanan hukuksuzluklar ve o arada seçilmiş belediye başkanları yerine atanan kayyumlar

Sizi fazla merakta bırakmadan bu ‘tip’ sosyolojinin  Dr Hulki Cevizoğlu sosyolojisi olduğunu belirtmeliyim. Geçenlerde Meral Akşener’in Ekrem İmamoğlu’nu Fatih Sultan Mehmet’e ‘benzetmesi’ üzerine bir

            Daha önceki yazılarımızda ‘Afgan Milleti’ demenin doğru olmadığını belirtmiştik.             Denilebilirse eğer, ‘Afgan Halkı’ denilmelidir demiştik.             Şu koşulla ki,

           Geçenlerde muhalefet ‘Sınır namustur’ diye bir slogan atmıştı.             Sanıyorum çoğu ‘sözde aydın’ımız da destek çıkmıştı.

Afghanistan üzerine daha çok şey yazılacak dedim. Ancak, bu yazılacak olanların çoğunun ne bilgimize, ne Devlet olarak ‘strateji’mize ve ne de ‘bilim’in

            Bir önceki yazıda ‘jeopolitik’in ‘baba’sının Yves Lacoste olduğunu söylemiştik.             Çünkü ona göre, eğer coğrafya sadece ‘savaşa hizmet ediyorsa’ ‘jeopolitik’ olmaktadır.            

           Öyle görünüyor ki, daha uzunca bir süre Afganistan’dan sözedilecek.             Politikacısından gazetecisine, askerinden akademisyenine bir dizi jeo-politik, jeo-stratejik, stratejik-mtratejik iri iri ‘kelam’ların haddi

Son ‘Afganistan’ olayları ile birlikte, ‘şuradan buradan daha çok Afganistan lakırdısı’ duyacaksınız demiştim. Benim için en önemlisi bu lakırdılardan ‘Afgan

            Hudud-u Alâm, Alem’in ucu demek.             Ve iki ‘alêm’ var: Doğu ve Batı.             İşte Doğu ile Batı’nın sınır bölgesi, bugün Afganistan denilen coğrafyanın ta kendisi

‘Hukuk Siyasetin Nesidir?’ başlıklı yazımda, Marx’tan aşağıdaki değerlendirmeye gönderme yapmıştım. Fransız Devrimi ile, özellikle Napolyon ile birlikte, Devlet,  ‘para’ ve ‘kültür’ün iki temel ‘ölçüt’ oluşturduğu

Bilim ve bilimsellik üzerine yazacağımızı söylemiştik.             Peki ama her önüne gelen ‘bilim ve bilimsellik’ üzerine söz söyleyebilir mi?             Bence, 80

 Çekiçli ya da tokmaklı delgi aletine Fransızca marto-pikör deniyor ve Türkçe’deki karşılığı da ‘darbeli-matkap’.

Birkaç gün önce 27 Mayıs Devrimi’nin 50nci yıldönümü idi. Bu konuda yapılan yorumları dinlerken içim daraldı.