0

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Selma ERDAL

Alice Harikalar Diyarı’nda; çok bilinen, çok da okunan ve yazarlığının yanı sıra, Matematik Profesörü olan Lewis Carol’un bir romanıdır.

Ve romanda geçen kişiliklerden “Kötü Kraliçe” için de derler ki kendisine asla toz kondurmayan, kendisini eleştirenin de bedeninin üstünde baş kondurmayan Kraliçe Victoria’ya bir göndermedir.

Daha anlaşılır bir deyişle çocuk romanı olarak tanımlanan yapıt; işin gerçeği Kraliçe Victoria dönemini eleştiren bir hicivdir.

Bizler de üşenmeyip, oturup yazsak, ülkemize ilişkin böylesi ne hicivsel yapıtlar üretilebilir. Çünkü bizde malzeme, Kraliçe Victoria dönemine göre, aramadığın kadar bol, bol da şimdi konumuz bu değil.

Ama bu Kraliçe de hani bizimkilerden az değil, bir başına yapmadığı ya da dünyanın başına belalar açmadığı bir şey kalmamış. Örneğin; Hindistan’ı sömürgeleştirirken, beş çayı içmeden savaşmayan askerlerinin uğruna, Çin halkını uyuşturucu müptelası yapmaktan geri durmamış.

Neden mi?… Çayı ucuza almak için, daha doğrusu vermiş uyuşturucuyu, almış çayı… İlk çağdan beri bilinen takas yöntemiyle…Ta ki bu uyuşturucu işine “Büyük yürüyüşüyle” Mao makas atana kadar sürmüş halkın uyuşturucu alışkanlığı…Velhasıl Çinli uyuşturucuyu içince vermiş çayı, çayı içen İngiliz işgal etmiş Hindistan’ı ta ki “Mustafa Kemal İngilizler’i yenene kadar ben İngilizler’i Tanrı sanıyordum” diyen Gandhi’nin direnişine kadar sürmüş bu sömürü düzeni…

Gerçi Kraliçe Victoria’nın maceraları yazmakla bitmez ama gelelim onun yozluğuna, yobazlığına… Bizim yobazların bile şapka çıkaracağı davranışlarına…

İşte bu Kraliçe’nin döneminde öyle yasaklar varmış ki bizdeki yobazların bile aklını alır nitelikte ki bizimkilere na’mahremlik yarışında nal toplatır.

Bir de şu bizim Didim’deki İngiliz komşularımız; şapşal, şapşal sorarlar bizlere “Neden peçe takmıyorsunuz?… “Neden hicap yok?” yok diye…

Bu arada “hicap” başörtüsü, türbanın İngilizcesi, haberciğiniz olsun.

Oysa kendi kadınları, bir Kraliçe’nin yönetiminde bile ikinci sınıf, yalnızca eş veya babasının, ya da kocasının güdümünde olduğu gerçeğini unutmuşçasına…

Zavallılar kendi tarihlerini bilmezler ya da bizlerin bilmediğini sanırlar, illa ki bizlere bir kulp takacaklar.

Onların kadınlara değer vermedikleri, erkek-erkeğe her anlamda çok mutlu oldukları tüm dünyanın dilinde, elbette konumuz bu hassas konu da değil… İşte asıl sorunsal, işte asıl mesele…

Bu Kraliçe hazretlerinin döneminde; imparatorluğun merkezinde, görgü kurallarını öğreten kitapların okunması zorunluymuş. Bu kitapların en ünlüsünü de Lady Gough yazmış, ETİKET KİTABI adlı bu kitapta toplumsal emirlerden söz edilmekteymiş. O emirlerden birisi de şöyleymiş:

Örneğin kitaplık raflarında erkek yazarların kitaplarının, kadın yazarların kitaplarına çok yakın durmasından kaçınmak gerekiyormuş, kitaplar ayrı raflarda durmak zorundaymış. İki ayrı cinse ait kitaplar tek bir koşulda yan yana durabilirmiş, eğer kadın ve erkek yazar birbiriyle evliyseler. Bu arada eşcinsel yazarların kitapları vitrinlerin neresine yerleştiriliyordu acaba?

Her ne ise; kafamızı yormayalım böylesi yozluklara… Ama şu bir gerçek ki bir yolcu otobüsünde kadının ya da erkeğin kalktığı koltuğa, henüz koltuktan kalkanın vücut sıcaklığı geçmeden, karşı cinsten birisi oturursa “zina etmiş sayılır” diye yaygara koparan ülkemizdeki bağnazlar, yozlar ve yobazlar bile kitaplar üzerinden na’mahrem ilişkiyi düşünememişlerdir kanımca…

İşte Kurtuluş Savaşı sırasındaki “sünnetsiz hocaları” ve ülkemizde yayılan batıl inançları, sömürgecilik adına kullanan şu İngilizler var ya, özünde kendileri yoz, yobaz ve kesinlikle bağnaz ama kendilerini çok iyi pazarlıyorlar dünyaya ekonomik güçlerinin etkisiyle…

Diana gibi bir kızcağızı bile kuluçka makinası olarak kullanıp, sonra da yok eden günümüz kraliyet ailesinin soyunda da böylesi yobazlıklar varmış işte, ne diyelim?…

Bunları gördükçe, bizim zavallı yobazcıklara ne diyelim?…

Sonuç olarak onlarınkilerin de, bizimkilerin de ya da hepsinin aklı başında değil, belden aşağıdaymış işte!