Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ömer Alpdoğan

Bu cani TCK’ya göre yargılanmalı

Ömer ALPDOĞAN

AK Parti iktidarı, sahipsiz hayvanların katline izin veren yasa teklifini TBMM’ye sunduğu bu günlerde, Yüreğir’de bir hayvan cinayeti işlendi. Yüreğir’de bir kadının sahiplendiği köpek, komşusu tarafından katledilmiş…

www.adanahaber.net internet sitesindeki habere göre, Pınar Kartal adlı genç kadın beş ay önce sokakta bulduğu dişi köpeği sahipleniyor. Necla adının verdiği köpeği aşılarını yaptırarak beslemeye başlıyor…

Birkaç gün önce, sahiplendiği köpeğin komşusu tarafından pompalı tüfekle öldürülmesinin şokunu yaşıyor…

Necla isimli dişi köpek Pınar Kartal’ın iddiasına göre komşusu Necati Y. tarafından bahçesine girdiği gerekçesiyle ruhsatsız tüfekle öldürülüyor. N.Y ve ablası tarafından hayvanın ölüsünü kaçırdıklarını söyleyen Pınar Kartal CİMER’e yazılı başvuruda bulunarak olayın sorumlularından şikayetçi oluyor.

Olayın video kayıtlarını, şikayetine ekleyerek CİMER’e gönderen Pınar Kartal, yasalar önünde olayın peşini bırakmayacağını, sorumlular hakkında verilebilecek en ağır cezanın alınması için ısrarcı olacağını söylüyor…

Katledilen dişi köpekle sokakta arkadaşlık yapan bir başka köpek ise cinayetten sonra yemeden içmeden kesiliyor..

Pınar Kartal, adli makamlara başvurdu mu bilmiyorum..

Keşke CİMER ile birlikte adli makamlara da suç duyurunda bulunsa ya da dava dilekçesi verseydi..

Pınar Kartal’ın yaptığı ya da yapmadığı başvurulardan bağımsız, dişi köpeği katleden caninin Hayvanları Koruma Kanunu hükümlerine göre değil Türk Ceza Kanunu göre yargılanmalı..

Sonunda katledilen bir masum can..

Hayvanlara şiddet uygulayanlar, katledenler Hayvanları Koruma Kanununa göre yargılanıp mini cezalarla kurtuldukça, masum canların öldürülmesinin önüne geçmek mümkün olmayacak..

Hayvanlara yönelik cinayetleri önlemenin yolu, öldürülenlerin de birer can olduğundan yola çıkılarak, canilerin TCK’nın cinayetlerle ilgili maddeleriyle yargılanmalı ve ceza almaları, caydırıcı olacaktır..

Necla’nın katilinin TCK 49, 82 a ve c maddelerinden, ablasının da TCK 37 ve 39. maddelerinden yargılanmalı.. Böyle bir yargılama, hayvanlara yönelik cinayetler açısından bir milat olacaktır..

Adana Barosu Hayvan Hakları Komisyonu üyesi avukatların Necla’nın öldürülmesi davasının takipçisi olmalarını, TCK’dan yargılanmaları sağlamak için girişimde bulunmalarını bekliyorum..

 

 Güzel fikir ama….

Bir zamanlar sinema Adana’dan sorulurdu..

Çekilecek filmlerin konusunu, hangi artist ve aktrislerin oynayacağına Adana’daki sinema salonları sahipleri karar veriyordu..

Adana’da tutan film, bütün Türkiye’de tutuyor, Adana’nın beğenmediği film genelde beğenilmiyordu..

Son on yıllık dönemde de dizi filmlerde bir Adana ağırlığı vardı ama, son yıllarda dizi filmlerde artık ağırlığını güneydoğuya kaptırdı..

Binlerce yıllık geçmişiyle dünyanın kadim kentleri arasında yer alan aslında sinema ve dizi endüstrisi için bir doğal platformdu..

Hanımın Çiftliği, Beyaz Gelincik gibi dizi filmler Adana’nın doğal plato olduğunu net biçimde gösteren örneklerdi.

Ancak, doğal platform olmak, sinemacıları ve televizyoncuları Adana’ya çekmeye yetmediği de bir gerçek olarak kaşımızda duruyordu..

Şimdi birileri, Adana’da sinema için plato oluşturmak için harekete geçmiş..

Adana’nın sinema (ve tabii dizi filmleri) sektöründe dev bir adım atmasının sağlayacak, Türkiye’nin en  büyük film stüdyosu Plato Adana projesi için harekete geçmişler..

Adana için son derece olumlu bir proje..

Doğal plato ile bütünleşecek Plato Adana projesi, sinema sektörünün Adana’ya çekecektir..

Ancak, böylesine iyi ve devasa proje iş insanlarının bir araya gelerek gerçekleştirebilecekleri bir proje olmadığını düşünüyorum..

Projenin yaşam bulması için Büyükşehir Belediyesi’nin, ilçe belediyelerinin, Altın Koza A.Ş.’nin, STK’ların, sanat ve edebiyat derneklerinin, sanayi ve ticaret odalarının, ticaret borsasının, Çukurova ve Alparslan Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin de projenin paydaşları arasında yer almaları, taşın altına ellerini sokmaları gerektiğini düşünüyorum..

Projenin yaşam bulması durumunda Adana’ya ekonomik ve turizm açısından büyük yarar sağlamasının yanında, Adana’yı sinema sektörünün kalbi yapacaktır..

Projeyi yaşama geçirmek için kolları sıvayan iş insanlarını bu cesur hareketlerinden dolayı kutluyorum..

 

Yaşanan coğrafyaya göre cennet- cehennem algısı

Cennet ve cehennem, “İbrahim’i dinler” olarak adlandırılan Ortadoğu kökenli dinlerin çok sık kullandığı kavramlar..

Cennet güzel, cehennem ateş topu bir yer olarak anlatılır..

Cennet, insanları dinlerin isteklerinin yerine getirmeleri için teşvik; cehennem ise dini isteklerine karşı çıkan ya da kayıtsız kalan insanları korkutmak amacıyla kullanılmakta söz konusu dinler ve din adamları tarafından..

Aslında Ortadoğu kökenli dinler kadar, dünyanın başka yerlerindeki doğa dinlerinde de cennet ve cehennem kavramı bulunmakta..

Her toplumun cennet ve cehennem tasavvuru, yaşadıkları coğrafyaya göre şekillenmektedir..

Örneğin, Arap inançlarına göre Cehennem; haddinden fazla sıcak olan, insanların durmadan azap çektiği bir yerdir.

Orada kaynar yiyecek ve içeceklerden başka bir şey yoktur.

Peki, Araplar, cehennemi neden böyle anlatıyor, böyle algılıyorlar?..

Çünkü Araplar sıcak bir coğrafyada yaşayan ve sıcaktan eziyet çeken bir topluluktur.

O yüzdendir ki, onlar için en ıstırap yer böylesine sıcak bir yerdir.

Dünyanın en soğuk bölgelerinden birinde yaşayan Norveçliler ise, cehennemi, Ortadoğu’nun sıcağında yaşayan Araplardan farklı tahayyül ediyorlar..

Norveç mitolojisine göre, cehennem (Niflheim) buz gibi soğuk yeraltı dünyasıdır

ve oradaki bütün nehirler donmuş haldedir.

Çünkü Norveçliler de, soğukta yaşayan ve soğuktan eziyet çeken bir topluluktur.

Yani, yaşanan coğrafyanın iklim koşulları, insanların, toplumların cehennem anlayışını ona göre şekillendiriyor..

Sıcak iklimde yaşayanlara göre cehennem, dünyadakinden çok daha sıcak, ateşin sürekli yandığı, kaynar yiyecek ve içeceklerin bulunduğu yer..

Soğuk iklimde yaşayan, yaşamları boyunca soğuğun tüm sıkıntılarını yaşayan Norveçliler gibi toplumlar da cehennemi çok soğuk, bütün nehirleri donmuş olarak düşünmektedir..

Gerçekte cehennem neresi derseniz, onun yanıtı da Dostoyevski’de..

Dostoyevski’ye göre, “cehennem insanın kalbinde sevginin bittiği yer.”

Cennet anlayışında da durum aynı..

Aynı iklimsel koşullar geçerli..

Çölde yaşayan, su sıkıntısıyla ömür dolduran, yaşadığı yerde meyve ağaçlarının, yeşilin olmadığı Araplara göre, cennet, yemyeşil, içinde ırmaklar akan, türlü türlü meyve ağaçlarının, orman ağaçlarının bulunduğu bir yer..

Norveçliler ve komşularının göre ise cennet, Arapların cennetinden farklı olarak güneş tarafından ısıtılan sıcak bir yer.

Suya, yeşile meyveye, ağaçlara hasret Araplara göre, dünyada çektikleri bu sıkıntılardan yeşilin ve suyun bol olduğu cennetle kurtulacaklar..

Soğuktan donan kuzeyli halklar ise, dünyadaki yaşadıkları dondurucu soğuklardan güneşle ısıtılan sımsıcak cennette kurtulacaklar, özleminin duydukları sımsıcak bir ortamda yaşayacaklar..

Peki, gerçekte cennet neresidir?..

Bunun yanıtını da Osho’da alıyoruz:

“İyi insanlar cennete gider değil, iyi insanlar nereye giderse cennet orası olur.”

 

Karakoç memleketin halinin anlatmış

Geçenlerde, gazete haberleriyle uğraşmaktan sıkıldığımda, birkaç şiir okuyup kendime gelmek isterken, değerli şairlerimizden Abdurrahim Karakoç’un “Emmi” adlı şiiri karşıma çıktı..

Ozan, emmi şiirinde sanki ülkemizin içinde bulunduğu ahvali anlatmıştı..

Okurken çok etkilendim, “Ozan onlarca yıl öncesinden bugünleri ne güzel görmüş, saptamış” diye düşünmekten kendimi alamadım..

O güzel şiiri sizinle paylaşmak istedim..

“EMMİ

Dinle mezarından köyün halini,

Asfaltsız yol-sokak kalmadı emmi.

Beton yaptı torun ahşap evini,

Ardıç kiriş-direk kalmadı emmi.

 

Yandı ocaklarda dirgenle yaba,

Köşelerden kalktı teneke soba,

Herkesin altında son model araba,

At-merkepten binek kalmadı emmi.

 

Müslümanlık kaldı sadece lafta,

Camide üç-beş ihtiyar safta,

Kur an açılmıyor, bekliyor rafta,

Hadise hiç gerek kalmadı emmi.

 

Yağ-peynir marketten, ekmek fırından,

Emekliyiz, endişe yok yarından,

Erkekler korkuyor kadınlarından,

Mutfakta un- elek kalmadı emmi.

 

Traktörler eker, aletler söker,

Pekmezin yerini aldı çay-şeker,

Afgan, Suriyeli kaldı ter döker,

Saban tutan bilek kalmadı emmi.

 

Köyler şehir oldu, şehir köy oldu,

Çobanlar, çıraklar şimdi bey oldu,

Eski görenekler bilmem ney oldu,

Sizler gibi örnek kalmadı emmi.

 

Tohum melez oldu, oynandı geni,

Sebzeler, meyveler diyor albeni,

Şişirdi göbeği, ağarttı teni,

Hormonsuz bir yemek kalmadı emmi.

 

Kimimiz tansiyon, kimimiz şeker,

Yürümek yok artık, herkeste teker,

Kız-oğlan otuz beş yaşında bekar,

Eski düğün dernek kalmadı emmi.

 

Seherde horozdan başkası kalkmaz,

Eski anneler yok ocağı yakmaz,

Sabah ondan önce kahvaltı yapmaz,

Erken çıkan erkek kalmadı emmi.

 

Hasılı eski köy yeniye döndü,

O eski evlerin ışığı söndü,

Göçelim, şehirler çok rahat dendi,

Kadir kıymet, emek kalmadı emmi.”

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER