Selma ERDAL
Dünya’da insan hakları anlamında en çok şiddete uğrayanlar Hintli kızlar ve kadınlar. Kadınlar kendilerine yardım edilmesi için çığlık, çığlığa… Ama duyan yok.
Bir ülkede; ülkenin yarısını oluşturan kadınlar şiddete uğruyorlarsa, o ülkede uygarlıktan, çağdaşlıktan, gelişmişlikten söz edilemez ama Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde; Hindistan’dan, Hindistan’ın gelişmesinden övgüyle söz edilir genellikle… Ama Türkiye’yi görmezden gelirler; sanki Dünya Coğrafyasında Türkiye gibi bir devlet yokmuş gibi davranırlar her nedense…
Yaklaşık 200 yıl İngiltere’nin sömürgesi olan, bugün hala o sömürge ezikliğinden tam olarak kurtulamamış olan Hindistan; 1947’de bağımsızlığını kazanıyor. Ama hala bağımsız değil; Güneş Batmayan İmparatorluk diye tanımlanan İngiltere’nin gözetiminde… Ve kadınları; eziliyor, şiddete uğruyor, kimlikleri yok sayılıyor, yıkılamayan kast sistemi ve toplumsal değer yargıları bağlamında kadınlar için; neredeyse Dünya’nın en gerisinde bir ülke…
Yine de ne İngiltere’ye, ne de Amerika’ya başkaldırmadan yürüyor onların denetiminde; bu nedenle özellikle ABD ve İngiltere takdir-i şayan buluyor kutsal ineklerin ve de Çingene ırkının öz vatanı Hindistan’ı… Çünkü orada çevre sorunlarına duyarlı bir üretim yerine; hiç özen gösterilmeden, yalnızca uluslararası şirketlerin çıkarları doğrultusunda üretim yapılıyor, küresel iklim değişikliğini daha da hızlandıran sorumsuzca tutum ve davranışlar sergileniyor.
Bugün küresel iklim değişikliği bağlamında küresel ısınmanın artmasında suçlu olan ülkelerin en başında Çin, Amerika ve Hindistan geliyor.
Hindistan’ın komşusu; Endonezya… Eski bir Hollanda sömürgesi… Benim çocukluğumda diktatör Suharto denilen bir adam vardı. Şeriatın etkisinde bir ülke… Kuşkusuz Hintli kadınlar gibi kadınları feryat, figan ağlaşma durumunda değiller ama ülke çevre sorunlarıyla, özellikle de hava kirliliği ile boğuşmakta… Çünkü orman varsılı bu ülkede; palmiye ağaçları hızla katlediliyor, palm yağı elde etmek için…
Bilindiği gibi palm yağı; zararlı, kötü bir yağ değil ama elde ediliş yöntemi kötü, çirkin olunca hem yağın içeriği, hem de solunan havanın niteliği bozuluyor Endonezya’da palmiye ormanlarının durmaksızın yakılması nedeniyle…
Palm yağı için; palmiye ağaçları yakılıyor ve bu ağaçların yakılması sırasında kötü karbon açığa çıkıyor. Endonezya’da insanların soluk alması giderek olanaksızlaşıyor ama palm yağını isteyen küresel şirketlerin umurunda bile değil havanın kirlenmesi ve insanların sağlığının bozulması… Üstelik ormanların yakılması sonrasında başlayan kuraklık sonucunda da tarımsal üretim yapılamıyor. Ülkede beslenme sorunları artıyor.
Ormanların yok edilmesi yalnızca Endonezya’da değil, Dünya’nın genelinde olumsuz dışsallıklar yaratıyor. Tsunamiler, depremler, kuraklık, iklim değişikliği ve sonrasında açlık; pek çok ülke gibi Endonezya’nın da kapısını çalıyor.
Sınırlarımızın hemen ötesinde, daha dünlere kadar Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde olan bir avuç ülke; Suriye… Bugün kan ve ateşle boğuluyor. Orada yıllardır süren bir savaş var. Biz oradaki savaşı; petrol savaşı diye tanımlasak da, İsrail’in vaad edilmiş toprakları, Kenan Toprakları, Büyük Ortadoğu Projesi diye eleştirsek de… Bilim insanlarına göre burada başlayan savaşın temelinde de küresel iklim değişikliği sorunu yatıyor.
Çünkü…
Suriyeliler tarım yapabilmek için yıllar boyunca ormanlarını yok etmişler, tarım alanı açmak için ormanları yakmışlar. Sonunda geniş, geniş tarım alanları olmuş ama ormanların yok olmasının ardından yağmurlar kesilmiş, kuraklık başlamış. Bunun üzerine açlık ve yoklukla bunalan, boğuşan Suriye köylüsü başkente, Şam’a göç etmiş. Ne yazık ki Esad yönetimi halkının sorunlarıyla ilgilenmemiş, dolayısıyla ayaklanmalar ve sonrasında da iç savaş başlamış. Kuşkusuz bu savaş; yalnızca Suriyelinin değil, bizim de canımızı çok yakmış ama bu savaşın tetikleyicisi küresel iklim değişikliği sorunuymuş uzmanların ileri sürdüğüne göre…
Gerçi Amerika bir yere adım atmak isterse; nasılsa bulur bir bahane… Bir bakarsın demokrasi getirir, bir bakarsın insani yardım yapar, bir bakarsın Suriye’deki gibi sözüm ona küresel iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan kuraklık sonucu ayaklanan halka bir çözüm, bir çare arar.
Canın neye isterse inan, canın hangisini isterse o Amerikan yalanına kan! Ama Ortadoğu’da ne yazık ki durmuyor akan kan…
Savaşlarda ölenleri bir yana koyarsan… Şöyle bir bakalım ülkemiz genelinde ve yaşadığımız yer özelinde Didim’e… Keşke tarım alanları açmak için yakılmış olsaydı ormanlar desek… Elbette ki diyemeyiz, denemez ama tarımsal üretim, tohum ekim için olsaydı eğer… Ne yazık ki yapılaşma uğruna; tarım alanları ve meralardan sonra, ormanlar da yok ediliyor acımasızca, düşüncesizce, sorumsuzca… Ve ülkemiz de koşar adım gidiyor kuraklığa…
Daha düne kadar dört mevsimin yaşandığı, ılıman iklim kuşağında olan bu Coğrafya; artık tropikal iklim bölgesinden sayılmakta… Ama ormanları ateşe verip, bu iklim sorunlarına neden olan beyinsizler ne yazık ki hala ayılmamakta…
Hiç tanımadığımız iklim koşulları, iklim olayları ülkemizin sınırlarından içeriye girmekte… Denizlerimizde tsunami, kasırga ve topraklarımızda kuraklık artık sıradan iklimsel olaylardan… Oysa bizim dolaylardan sırasıyla geçerdi mevsimler ilkbahar, yaz, sonbahar, kış diye… Yeni yetişen bebeler; tek bir mevsime tutsak olacaklar bu gidişle…
Nasıl ki siyasette de tek mevsim, tek ses, tek nefes… Topraklarımızda da yazgı değişmeyecek elbet tek-lik anlamında ve kuraklık, giderek açlık bizim de olacak kapımızda…
Bizi Türk-Kürt, bizi Alevi-Sünni diye bölemeyenler; kuraklık, kıtlık, açlık nedeniyle çıkacak çatışmalar sonucunda bölündüğümüzü ve giderek öldüğümüzü gördükçe… Sevinecekler.
Eyyy ümmet-i milli ve yerli…
Gerçekten de öyleysen, gerçekten de ithal değil, yerliysen…
Ormanlarını koru! Tarım alanlarını koru! Meralarını koru! Ve elbette ki zeytin bağlarını koru!
Senin karnını; ne gökdelenler, ne villalar, ne yalılar, ne de tatil köyleri doyurmayacak. Onlardan gereğinden de çok var. Onlara yabancı gezginler gelsin, turizmden kasana para girsin yeter. Bu yapılardan daha çoğunu yaparsan sen de batarsın, ülke de batar.
Bu ülkenin doğası; dünyanın en verimli toprakları… Yapılaşma ile tarım topraklarını kirletme, ormanlarını yakma, çocuklarının geleceğini de ateşe atma!
Ve her yerel yönetim ya da genel seçimlerine aday olanlardan da seçildiklerinde ormanlarımızı, zeytinliklerimizi, makiliklerimizi, tarım alanlarımızı, meralarımızı talan ettirmeyeceklerine ilişkin söz vermelerini iste! Seçildiklerinde de boş verme, kimseden korkma, çekinme; onları hep denetle, kaptırma ormanlarını ve tarım topraklarını doyumsuz açgözlülere!
YAZARLAR
9 saat önceYAZARLAR
14 saat önceYAZARLAR
14 saat önceYAZARLAR
3 gün önceEKONOMİ
4 gün önceYAZARLAR
4 gün önceYAZARLAR
4 gün önce