Uyaran yazılar… Masal değil; gerçek bunlar…

ABONE OL
30 Mayıs 2022 13:39
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

RUSYA’DA YAŞANANLAR

2010 yazında Rusya’nın batısını kasıp, kavuran sıcak hava dalgası başlangıçta yerel bir kriz olarak algılanmış.

Haftalar boyunca sıcaklık 40 dereceye kadar çıkmış ve Moskova sanki Dubai gibi olmuş.

Çoğunluğunda klima bulunmayan nüfus, bunaltıcı sıcaklıkların sıkıntısını yaşamış. Sıcak hava dalgası, banliyo mahallelerini yok eden ve bir haftadan uzun süre yoğun bir dumanla Moskovalılar’ın nefesini kesen yaygın orman yangınlarına neden olunca durum daha da kötüleşmiş.

Felaket bitmeden önce o dönem Başbakan olan Viladimir PUTİN; hükümetin durumu kontrol altında tuttuğunu göstermek için teatral çabayla, bir yangın söndürme uçağının pilotluğunu üstlenmiş.

Dünyanın diğer bölgeleri açısından Rusya’daki bu sıra dışı hava durumu başlangıçta televizyonda izlenmesi ilginç bir durum olarak değerlendirilmiş. Ne zaman ki sıcak hava dalgasının ve beraberinde gelen kuraklığın ülkedeki buğdayları mahvettiği anlaşılmış; işte o zaman kaygılanma başlamış.

Birkaç gün içinde Rus yetkililer buğday ihracatının askıya alındığını açıklayınca dünya genelinde fiyatlar derhal üçte birden fazla artmış ve bu artışın etkileri mısıra, soya fasulyesine ve dünya gıda pazarının diğer unsurlarına da yansımış.

Dünya gıda fiyatlarında sadece iki yıl içinde yaşanan bu ani artış çok sayıda çevresel sınırlamaya ve giderek daha da istikrarsız hale gelen dünya iklimine karşın yaklaşık 6.9 milyar insanı beslemeye çabalayan dünya gıda sisteminin hassasiyetini acı bir şekilde hatırlatır olmuş.

Bu tarım krizinin öncelikle etkileyeceği, gerçekte de zaten yetersiz beslenen ve bu olumsuz koşullar nedeniyle çok daha büyük risk altına girme olasılığı olan 925 milyon insan (ki çoğunluğu Afrika ve Güney Asya’da yaşayan çocuklar olmak üzere) bulunmaktaymış.

Rusya’da yaşananlar ve dünyamıza yansıyan olumsuz dışsallıkları bağlamında denilebilir ki tarımın doğal dünya üzerinde oldukça büyük bir etkisi var. Bununla birlikte Tarımsal ekolojiyi geliştirmek için açıklanan inovasyonların çoğu; gıda üretiminin sularda, topraklarda ve hepimizin bağımlı olduğu ekosistem hizmetlerinde neden olduğu hasar tersine çevrilebilir.

Dünya gıda ekonomisi; küresel çevre sorunlarının da merkezinde yer alıyor. Fosil yakıtlara büyük ölçüde bağımlı olan günümüz tarımı; sadece küresel ısınmaya katkı sağlamakla kalmayıp (bugün atmosferde bulunan karbonun bir kısmı, bir zamanlar Kuzey Amerika ve Orta Avrupa’nın derin çayırlarındaki topraklarda gömülüydü), değişen iklimden dolayı ciddi bir tehlike altında bulunuyor.

2010 yazı kaydedilen en sıcak yaz mevsimlerinden biriydi; bilim insanlarına göre, Sanayi Devrimi’nden bu yana atmosferde biriken karbon dioksit miktarında yüzde 30’luk artış yaşanmasaydı, bu sıcakla birlikte gelen olağandışı hava olayları (Moskova’nın 2000 kilometre güneyindeki Pakistan’da yaşanan ve 565 bin dönümlük bereketli tarlayı sular altında bırakan seller de dahil) ortaya çıkmazdı.

Bu sorunlara çözüm olarak; tarımsal inovasyonların verdiği yüreklendirici mesaj; tarıma yeni yaklaşımlar sayesinde tehdit altındaki tatlı suların korunmasından, balık tarlalarının iyileştirilmesine ve iklim değişikliğinin yavaşlatılmasına kadar pek çok acil gelişme önceliğine katkıda bulunabileceğidir.

Tarımsal inovasyon; ayrıca, yalnızca dünyadaki yoksulları beslemekle değil, zengin dünyadan, yoksul dünyaya yayılmakta olan OBEZİTE salgınını azaltmakla da insan sağlığının iyileşmesine katkıda bulunur.

Ve şöyle bir soralım kendimize; insan tacirlerinin acımasızlığında sandallara doluşturulup, açık denizlerde ölüme terk edilen insanlar acaba neden göçüyorlar?

Dünya genelinde yaşanan İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ sorunu nedeniyle ülkelerinden, başka ülkelere kaçan, göçen ve İKLİM GÖÇMENLERİ olarak da tanımlanan bu insanların; bazen ve de çoğunlukla ölümle sonuçlanan bu göç yolculuklarının birinci nedeni olabilir mi yeterince beslenememe ya da hiç besine ulaşamama sorunsalı?

Ve bir yanda da Henry Kissinger’in o acımasız sözleri beynimizde yankılanırken…Ne demiş Yahudi kökenli o muhteşem Amerikalı bir zamanlar söyleşi yaptığı İtalyan gazeteci Orianna Fallaci’ye?

– Petrolü kontrol edersen; ulusları kontrol edersin… Yiyeceği kontrol edersen; insanları kontrol edersin…

Bu düşünce çevresinde birleşenlerin eliyle gıda pazarına sürülen GDO’lu tarım ürünleriyle de insanları aptal edersin, kanser edersin ve son aşamada yok edersin…

Öte yandan da yükselir çığlıklar, saygın ve namuslu bilim insanlarının ağzından:

– İnsanların en az üçte ikisini öldürmek istiyorlar…

İklim değişikliği; insanlık değer yargılarını da çoktan değiştirdi…

Doğamızla birlikte, doğanlarımız için de… Üstelik daha da artan şiddetle… Kaygılanmamızın nedenidir işte bu değişen olumsuz değer yargılarının varlığıdır…

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP