Biliyor muydun?

Biliyor muydun?

ABONE OL
2 Mart 2022 11:17
Biliyor muydun?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

*8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne az kaldı.

Bugünün anlam ve önemi üzerine pek çok sözler söylenecek. Belki 8 Mart 1908’de Amerika’da yakılan 120 işçi kadının matemi tutulacak. Ve o gün ülkemiz genelinde yapılan etkinliklere katılan hiç bir kadının usuna; ATATÜRK İlke ve Devrimlerinin Türk kadınlarına altın tabakta sunduğu haklara ve özellikle de cinsiyet ayrımı yapılmaksızın ülkemizde uygulanan “eşit işe, eşit ücret” ilkesine değinmek gelmeyecek…

Oysa…

İşçi, emekçi ve hakları söz konusu olduğunda; coşkuyla komünizm muhabbetleri açan kim varsa… Evet, sen, her kim isen; biliyor muydun şu gerçeği?

Dünün komünist ülkesi SSCB’nde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ne tür etkinliğin gerçekleştirildiğini, 8 Mart gününün SSCB ile birlikte demir perde ülkelerinde bu güne ne anlam yüklendiğini biliyor muydun?

SSCB ve demir perde ülkeleri için 8 Mart günü; ANNELER GÜNÜ’dür, “emekçi kadınlar günü” değildir. 8 Mart günü; ANNELER GÜNÜ olarak kutlanır.

Hani denir ya; kısasa, kısas… Bizde de 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nın yıllarca BAHAR BAYRAMI olarak kutlandığı gibi…

Elbette ki Sovyetler Birliği dağılıp, bir bakıma kapitalist düzene geçince ve internetle birlikte iletişim ve bilgi çağı başlayınca… Dolayısıyla bilgiye ulaşmada sınırlar kalkınca… Gizli, saklı ya da yalan, yanlış ne varsa; açığa çıktı, elbette ki uluslararası alanda bilgiler paylaşıldıkça…

Hani bizim PKK sevişgeni aydın-cık-larımız var ya işte onlar;8 Mart günlerinde… İşçinin/devrimcinin/emekçinin ülkesi olarak pazarlanan SSCB’nde, kadın emekçilere “yalnızca annelik” payesi verildiğine… Bunun dışında kadın emeğinin ayrıca değerli bulunması için etkinlikler düzenlenmesine olanak tanınmadığına ilişkin açıklamaları hiç bir zaman yapmadı, halkını aydınlatmadı şu bizim aydın-baydın, antel-dantel baylar ve bayanlar…

Acaba neden?

Demek ki o muhteşem komünist ülkede de kadının, kadın emeğinin özel bir anlamı, değeri yokmuş.

Demek ki Sovyet düzeninde de kadının varlığı değersiz bulunmuş.

Bulunmuş ki sistem çökünce; önce kadınlar verdi fire, Nataşa üst başlığı altında sürüldüler Dünya Kadın Pazarı’na ne yazık ki… Amerikalılar kadınları 19.yüzyılda yakarken, Ruslar 20.yüzyılda ateşe attılar. Bizde durumlar nasıl diye sorgulanırsa… 21. yüzyılda da kadınlarımız yok ediliyor AKBABALAR eliyle…

Ah sevgili kadın, ah! ATATÜRK İlkde ve Devrimleri’ne sarılmak, sığınmak, haklarınızı korumak varken… Daha ne diyeyim ben sana? Düş bakalım yabanın; seni ülkene, ulusuna yabancılaştıran tuzaklarına…

 

* İnsanın varlığını sürdürebilmesi için en gerekli olanlar nedir diye günümüzün yeni yetmelerine sorsak… Yanıtlar kesinlikle şöyle sıralanır:

-Mobil telefon

-İnternet

-Para ama çalışmadan cebe dolacak cinsinden

Oysa “hava, su, besin” olmadan; sen kaç gün dayanabilirsin be embesilim?

Biliyor muydun?

Bu gerçeğin ayırdında olan ve bu gerçekle dünyanın efendiliğine soyunan Amerika; 1930’lardan beri gezegenimiz, küremiz üzerindeki yiyeceği kontrol eder.

Ve bu gerçeğe ilişkin en veciz, en anlamlı sözleri de 70’li yıllarda şu ünlü Henry Kissenger söyler. Üstad der ki:

-Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin!

Son on ya da on beş yıllık bir süreçte, halkımızın diline pelesenk olan GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) kavramı; 70’lerden beri Amerikan laboratuvarlarının çalışma konusu… O günlerden beri bio-teknoloji ile bitki ve diğer yaşam biçimlerinin genetik (kalıtım) olarak değiştirilmesi çalışmaları başlamış, GDO’lu ürünler pazarlara sürülmüş. Ve bu ürünler de insanların bedenine girmiştir. GDO’lu besinlerle de insanlar neredeyse mutasyona uğramıştır. Öylesine ki kadın erkekleşmeğe, erkek kadınlaşmağa… Bilinmeyen, nedeni anlaşılamayan pek çok sayrılık ortaya çıkmağa… İnsanlar saldırganlaşmağa başlamıştır.

Bu bağlamda derim ki ülkemiz genelinde artan tecavüz, cinayet vb. saldırganca tutumlar da bile GDO’lu beslenme düzeninin etkisi araştırılmalıdır.

Ne yazık ki pek çok şeyi bilmiyoruz. Ve ardından da kör, topal öğrenmeğe çalışıyoruz. Ama çok geç oluyor, çok geç kalıyoruz. Kayıplarımız büyük, geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmışız. Bu yolculuğun sonunda nereye ulaşacağımızı da bilmiyoruz.

Ve Ukrayna-Rusya savaşının ilk günlerinde Dünya liderimiz de geziyordu Afrika anakarasında… Çünkü Suriyeliler bile ondan daha kolaylıkla giriş yaparken Avrupa anakarasına… Üstelik arabuluculuk istekleri de kalırken havada… Yokluk içinde kıvranırken halk; bu gidişle bulabilecek miyiz acaba pişirecek bir şeyler tencerede, tavada? Sanki karanlık günler pek yakında gibi görünüyor.

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP