Sağır İsmet… 

ABONE OL
2 Ağustos 2021 07:16
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Atatürk’e ayyaş diyen, İsmet Paşa’ya da sağır diyen bir zihniyetin oluşturduğu kitleye siz ne derseniz deyin, bu büyük devlet adamlarının yaptığı hizmetleri anlatamazsınız.

O ayyaş tayfası olmasaydı, sağır denilen bir devlet adamı olmasaydı. Sizce nice olurdu halimiz?

1923 yılında Lozan’da Lord Curzon’a üstünlük sağlamış ve Adolf Hitler’i de köşeye sıkıştırabilecek sert ve yetenekli bir devlet başkanı olarak tanırken ve  Joseph Stalin’in şu sözleri sarf ettiği bilinirken: “Rusya’nın dışında tavsiyesine saygı duyduğum tek kişi İnönü’dür”.

Ve dünya ülkelerini dize getirebilen beyin takımını herkes kabul etmişken, bizler hala nankörlük etmeye devam ediyoruz.

Peki, Lozan’da ne oldu?

“Türkiye, 1922 Eylül’ünde Yunan ordusunun işgalinden kurtulduğunda, artık takati kalmamış bir ülkeydi. Gayet fakir düşmüş; savaş değirmenini Bolşevik yardımlarıyla döndürürken acilen barışa gereksinimi vardı.

Anadolu Savaşı’nın galibi olarak Lozan’a gitse de, orada kendisine 1. Dünya Savaşı’nın mağlubu gözüyle bakan Büyük Britanya, Fransa ve İtalya’yı kapitülasyonları kaldırmaya ikna etmek gibi zor bir görev yüklenmişti. Sonunda İsviçre’nin Lausanne kentinde 20 Kasım 1922’de başlayan Lozan süreci, 24 Temmuz 1923’te atılan imzalarla sona erdi. Bağımsız Türkiye’nin ilanı kabul edilen anlaşma üzerine Misâk-ı Millî’ye sadık kalınmadığı iddiasıyla yürütülen “Zafer mi, yoksa hezimet mi?” tartışması ise halen sürüyor..

Öncelikle, Misâk-ı Millî’nin toprak konusunda gayet belirsiz olduğunu, kesin sınırlar çizmediğini hatırlatmak gerek. Metin, Mondros Bırakışması sırasındaki cephe hattından söz eder, ama o hattın ötesinin de Osmanlı topraklarından ayrı düşünülemeyeceğini ekler. Ne var ki Suriye sınırı, 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması’yla zaten saptanmıştır. Trakya sınırı ve Ege adalarından söz edilmez, çünkü Barışma imzalandığında oralarda bir cephe ve işgal yoktur. Batı Trakya’da plebisit yapılmasına ilişkin bir cümlenin varlığı ise şaşırtıcıdır. Zira bir yanda Yunanistan bu bölgeyi Osmanlı Devleti’nden değil, Bulgaristan’dan, hem de 1919’da almıştır; diğer yanda da aynı bölgeyi Bulgaristan’a bırakan, Osmanlı Devleti’yle Bulgaristan arasındaki 29 Eylül 1913 tarihli barış antlaşmasında Batı Trakya’ya ilişkin herhangi bir özel hüküm yoktur. Son olarak doğuda ise Ermenistan, Gürcistan ve İran sınırları Lozan’dan önce saptanmıştır.

Bu duruma göre Türkiye’nin Misâk-ı Millî’den verdiği ödünlerin, Kıbrıs, On iki Ada ve Irak sınırı konularında olduğu söylenebilir. Ancak, bunların ilk ikisi, 1. Dünya Savaşı’ndaki yenilginin sonuçları olarak yorumlanabilir. Üstelik bu adaların Osmanlı İmparatorluğu’nun 1914 sınırları içinde olduğu da su götürür bir iddiadır. Ayrıca, adalarda Türk çoğunluğu olmaması da dikkatten kaçmamalıdır. Irak sınırına gelince; bilindiği üzere Anadolu Savaşı; Ermenistan, Yunanistan ve Fransa’ya karşı yapılmıştı. Musul bölgesi konusunda ısrarcı davranmak ise o zamana kadar sesini çıkarmamış, ama petrol yatakları nedeniyle savaşmaya hazır olan Büyük Britanya’ya karşı savaş ilanı olurdu. Böyle bir gelişmenin bitkin haldeki Türkiye’ye vereceği zararları gayet iyi bilen Mustafa Kemal, bu olasılığın kabul edilir olmadığını daha 1923’ün Ocak ayında dile getirmişti. Bu durumda, Türkiye’nin Irak petrollerinden pay almasını başlı başına bir başarı olarak değerlendirebiliriz.”

Özetle söyleyecek olursak, Lozan’da 24 Temmuz 1923’te imzalanan antlaşma, o dönemin koşullarında başarılı sayılması gereken bir antlaşmadır.

Sağır İsmet’e gelince; İsmet İnönü sekiz yaşındayken sıtmaya yakalanmış ve bu hastalık ağır işitmesine neden olmuştu. 1912 yılında Yemen’de de koleraya yakalanması bu rahatsızlığını iyice artırmıştı ancak az duyması bir devlet başkanı olarak sahip olduğu en iyi özelliği oldu ve bugün de öyle olduğu söylenebilir.

Sadece duymak istediklerini duyuyor. Duymak istemediği bir şeyi kaçırdığında da söylediği şu sözüyle tanınır:  “Allah’a şükürler olsun ki sağırım.” Öyle de kendiyle barışık bir lidermiş.

Şimdi herkes hazıra konmuş durumda e.. hal böyle olunca üfürende çok olur. Onlar savaşlarda, barışlarda bile bu ülkenin bir karış toprağını kimseye peşkeş çekmeden Türk kimliğini, Türk Ulusunu bütün dünyaya kabul ettirmişse.

Varsınlar ayyaş olsunlar, varsınlar sağır olsunlar…

En azından “dindarım” diyerek altın tepsiyle bir karış toprağı kimseye sunmadılar.

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP