Asbest, tabiatta doğal olarak bulunan ve lifsi (iğsi) yapıda olan bir mineral grubuna verilen ortak isimdir. Asbest grubunda yer alan minerallerin temel ortak özelliği lifsi yapıda olmalarıdır.
Lifsi minerallerin boy : en oranı 3’ten fazladır. Yani boyları enlerinden en az 3 misli veya daha fazla uzundur. Asbest mineralleri bu lifsi yapısal özellikleri nedeniyle “fibröz mineraller” olarak da anılırlar. Mineraller bu yapı sayesinde ısı, sürtünme ve baskıya yani strese dayanıklıdırlar, lifsi yapıları onlara mükemmel bir yalıtım yeteneği verir. Bu özellikleri sayesinde asbest endüstride, yaklaşık 3.000 iş kolunda yaygın kullanım alanı bulmuştur.
Asbest, yeryüzünün toprak örtüsünde doğal olarak bulunur. Yerkabuğunu oluşturan kayaların yapısında da değişen oranlarda asbest mineralleri vardır. Özellikle volkanik aktivitenin yüksek olduğu alanlarda, asbest, yer yer yoğun birikimler halinde yeryüzü örtüsünde bulunur
Son yüz yılda asbest ile insan arasında yoğun bir temas yaşanmıştır. Asbest temasının gelişmiş ülkelerdeki nedeni esas olarak madencilik ve endüstri ortamlarında gelişen mesleksel ilişkilerdir. İşçiler asbest madenlerinde ve bazı iş kollarında doğrudan, bazı iş kollarında ise zaman zaman doğrudan veya dolaylı olarak asbest ile temas etmişlerdir. Yine bu maden veya iş yerlerinin çevresinde yaşayanlar ise oluşan çevre kirliliği nedeniyle, daha düşük yoğunlukta da olsa asbest ile temas etmek durumunda kalmışlardır.
Gelişmekte olan ülkelerde ise asbest teması, sanayinin gelişimine koşut olarak yavaş yavaş artmaktadır. Özel bir temas şekli olarak, bazı coğrafi bölgelerde doğal toprak örtüsünde yer yer bulunan kontaminasyon nedeniyle, özelliklerini detaylı olarak ileride aktaracağımız şekilde, asbest teması kırsal alanda da gerçekleşebilir.
Halen gelişmiş ülkelerin tümünde asbest kullanımı yasaklanmıştır. Ülkemizde de 2010 yılında asbest üretimi ve kullanımı tamamen yasaklanmıştır. Ancak bu tarihe kadar üretilen ve kullanılan asbest halen hayatımızın her anında yer almaktadır. Gelişmekte olan bazı ülkelerde, Hindistan, Rusya ve gelişmemiş ülkelerde asbestin üretimi ve endüstride kullanımı devam etmektedir.
Asbest üretimi ve kullanımının yasaklandığı ülkelerde bu iş kolları yavaş yavaş asbestten farklı maddeler kullanmaya, örneğin cam elyafı kullanmaya dönmüş, böylece iş kollarında asbestten risksiz ortamlar oluşmaya başlamıştır. Ancak daha önce kullanılan ürünler nedeniyle asbest teması devam etmektedir. Örneğin eski model arabalarda fren sistemlerinin tamiri sırasında, eski binaların yıkımında, gemi söküm atölyelerinde, eski tip kaynak ve eski tip yüksek ısı ocaklarında çalışanlarda asbest ile temas mümkündür ve hala bu iş kollarında sorun devam etmektedir.
Yukarıda sıralanan bütün bu özellikleri dikkate alarak asbest ile doğal toplumsal yaşantıda insan temasını epidemiyolojik olarak aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
Aktoprağın sahip olduğu lifsi yapısı ve esnekliği sayesinde kazandığı ısı ve su yalıtım özellikleri geleneksel hayat içinde köylüler tarafından fark edilmiş, öğrenilmiş, böylece kırsal alan yaşayanlarınca kullanılmaya başlanmıştır. Aktoprağın hemen köylerin etrafında, yakınında doğal olarak kolayca bulunması, kolay çıkarılması, kolay kullanılması ve tabii parasız olması nedeniyle kullanımı yaygın kabul görmüştür. Sosyo-ekonomik hayata kabulü ve sık kullanımı nedeniyle bu tür toprak çeşitleri yöre yaşayanları tarafından bazı bölgelerimizde “aktoprak”, bazı bölgelerimizde “çorak toprak”, “geven toprak”, “göktoprak”, “çelpek”, “höllük” veya “ceren toprağı” adıyla da adlandırılarak diğer toprak çeşitlerinden ayırt edilmiştir.
Bu toprakların rahat bulunduğu yerlerde yaşayan köylüler, geçen zaman boyunca aktoprağın -içeriğindeki asbest lifleri nedeniyle- toprağın ısı ve su yalıtımı gibi yararlı etkilerini tecrübe yoluyla öğrenmişler ve evlerinin badana-sıva işinde, çatıların ısı ve su yalıtımında, ateş yakılan ocakların yalıtımında aktoprağı yaygın olarak kullanmışlardır.
Yukarıda tanımlanan asbest karışımlı aktoprak kullanım şekli, aktoprağın bazı bölgelerde doğal olarak bulunma özelliğine bağlı olarak ülkemizin bazı yörelerinde nispeten sık, bazı yörelerinde nadir olarak bulunabilir, bazı yörelerde de yoktur.
Bugüne değin aktoprak nedenli hastalıkların sık görüldüğü iller Kütahya, Eskişehir, Diyarbakır, Sivas ve Elazığ’dır. Nispeten daha nadir olmak üzere Afyon, Konya, Isparta, Tokat, Kayseri, Gaziantep ve Hatay’da görülür. Biraz daha seyrek olarakta Denizli, Antalya, Burdur, Kahramanmaraş, Malatya, Adana, Şanlıurfa, Yozgat, Çankırı, Çorum ve Çanakkale de de bu tür hastalıklara beklenenden daha sık olarak rastlanmıştır. Resim 38’de yer alan haritada çalışacağımız iller yer almaktadır. İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa ve Samsun illerinde de ağırlıklı sorun mesleksel temastır.
Asbest ile kırsal alanda kullanılan aktoprak nedeniyle oluşan temas şekli 1980’li yılların sonuna dek bazı bölgelerimizde yoğun biçimde devam etmiştir. Ulaşım imkânlarının artması ile aktoprağın kullanımı giderek kireç ile yer değiştirmiş, 1990’larda da kullanımı azalmaya başlamış, halen kullanım oldukça azalmıştır. Ancak bugün için Türkiye’de, kırsal alanda yaşama nedeniyle asbest ile temaslı 1.000000 civarında kişi yaşadığı, yaklaşık 90.000 kişinin de temasa devam ettiği öngörülmektedir.
Türkiye Asbest Kontrolü Stratejik Planı 2012 yılında başlatılmış olup bu kapsamda asbeste bağlı gelişen hastalık vakaları illerden toplanarak olası asbest teması olan bölgeler tespit edilmiştir. Projenin ikinci aşamasında bu bölgelerden alınan örneklerden asbest analizi yapılacak ve sonucu müsbet gelen bölgelerde ıslaha yönelik planlamalara gidilecektir.
Asbestin gerek doğada serbest olarak bulunması gerekse endüstride yaygın kullanımı nedeniyle her insan asbest ile temas eder. Yaşanılan yere bağlı olarak değişmekle beraber günde ortalama 10.000 – 15.000 arası asbest lifi soluyabiliriz. Suda da asbest lifleri bulunur, lif miktarı litrede 200.000’ e ulaşabilir. Bu kaçınılmaz temas nedeniyle her insan günlük yaşamda asbest ile temas eder. Her insanın akciğerlerinde asbest lifleri belli sayılara kadar bulunabilir. Hastalık oluşturmada asbest ile artan temas süresi, çok yoğun temas ve akciğerde artan asbest yükü artan risk getirir. Kısa süreli, düşük konsantrasyonda asbest solumak zaten doğal ortamda yaşamayla temas edilen lif miktarından fazla bir riske neden olmaz.
Asbestin nefes yoluyla alındıktan sonra solunum sistemi üzerine oluşturduğu etkilenim sonucu ortaya çıkan, kesin kanıtlanarak tanımlanmış hastalıklar-patolojiler şunlardır:
Bu hastalıklar asbest ile temas etmiş topluluklarda normal insan topluluklarına göre çok daha sıktır.
Asbest’in yol açtığı hastalıkların ekonomik yükü de olukça büyüktür. Asbest’in yol açtığı hastalıkların tedavisi için Almanya’nın yıllık harcaması 290 Milyon Euro’yu bulmaktadır. Japonya’da ise bugüne değin toplam 27 Milyar Yen harcandığı belirtilmektedir.
Önümüzdeki 30 yıl boyunca sadece mezotelyoma hastalığının gelişmiş ülkelere maliyeti 300 Milyar USD’den fazla olacaktır. Halbuki asbest teması önlenebilir bir durumdur. Dolayısıyla asbest nedenli hastalıklar da tamamen önlenebilir hastalıklardır. Nitekim başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyanın bir çok bölgesinde asbest nedenli hastalıkların önlenmeleri için büyük çabalar gösterilmektedir. Türkiye Asbest Kontrolü stratejik Planı da bu tür çalışmaların en kapsamlı ve ne önemli örneklerinden birisidir.
Kanser beraberinde taşıdığı fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra sosyal, maddi ve manevi yönleri ile mücadelesi zor bir hastalıktır. Dünya genelinde de kanser hastalığının yükü her geçen gün artış göstermektedir. Yirmi birinci yüzyılda kanser konusunda en önemli kontrol stratejisinin korunma ve erken teşhis olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, kanserojen maddelerin tespiti ve gerekli önlemlerin zamanında alınması oldukça önemlidir.
Hızla ilerleyen endüstri çağında kanserojen tartışmaları her geçen gün artmakta ve kamuoyunun gündemini meşgul etmektedir. Son yıllarda kanserojen maddeler aynı zamanda global endüstriyel ürünler üzerinde de ciddi tartışmalar doğurmaktadır. Bu tartışmaların bir kısmı gerçek bilimsel veriler ışığında olmak ile beraber, bir kısmı ise kanıta dayandırılamayan ve bir takım çıkarlar doğrultusunda hizmet veren hipotezler şeklindedir.
Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi, kamuoyunun gündemini meşgul eden ve kanserojen olma ihtimali olan her konuyu, en kısa sürede gündemine alıp, yurt içi ve yurt dışı ilgili kurum, kuruluş ve bilim insanları ile birlikte değerlendirmek ve kamuoyunu bilgilendirmek ile kanunen sorumludur. Bu nedenle, tüm bilim insanlarımızın kanserojen olma ihtimalini yüksek olarak gördükleri başlıkları ellerindeki veriler ile Kanser Dairesi’ne iletmeleri durumunda ilgili konu en kısa sürede gündeme alınıp, gerekli incelemeler yapılacak ve değerlendirme sonuçları hakkında kamuoyu da bilgilendirilecektir.
Bilimsel veriler ve teknoloji her geçen gün hızla gelişme göstermektedir. Kanserojen şüphesi olan etkenler hakkında hazırlanılan raporlar, rapor hazırlanma tarihi için geçerlidir. Kanser Dairesi, ilgili bilimsel verileri düzenli takip etmek, daha önceden yayımladığı raporları tekrar güncellemek ve kamuoyuna en güncel ve en doğru bilgiyi ulaştırmakla sorumludur.
Bunun dışında her gün yüzlerce yeni molekül gerek kanserden koruma gerekse kanser tedavisi açısından gündeme gelmekte ve araştırmalara konu olmaktadır. Bu moleküller için yeterli veri olmaması, araştırmaların preklinik ve hayvan deneyleri aşamasında kısıtlı kalması veya insanlarda beklenen olumlu etkilerin gözlenmemesi dolayısıyla ancak bir veya ikisi tedavide yerini alabilmektedir. Bu nedenle bilimsel verilerde güvenilirlik ve doğruluk sağlanana kadar araştırmalar devam etmektedir. Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi de bilimsel gelişmelerin yakın takipçisi olmaya devam etmekte ve kamuoyunu bu konuda güncel verilerle bilgilendirmektedir.
kaynak: sagligim
YAZARLAR
1 saat önceYAZARLAR
3 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce