Biz böyle uçuyoruz!

ABONE OL
19 Ağustos 2020 18:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Her ne denli “mücadeleden” söz eden oluyorsa da; şiddet bitmiyor, her gün biraz daha güçlenerek yaşamımızda yer buluyor!

Sokak ortasında kolundan tutularak tartaklanan,

Evde tekme- tokat girilerek yaralanan,

O da yetmedi, sopayla dövülen,

Daha da ilerisi balkondan düşürülen,

Yaralanan, engelli bırakılan, öldürülen…

Bunların her birine, hiç zorlanmadan “gün içinden” örnek vermekte zorlanılmamasına karşın;

2011 yılında, “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” önerildiğinde, hiçbir “şerh” düşülmeden benimsenen “İstanbul Sözleşmesi” tartışılmaya açıldı; koca koca bilim insanları çok bol zamanları varmış gibi, koca ekranlı tevilerin yayın kuşaklarına koyacak izlenceler kalmamış gibi, politikacılar “ekonomi/ covid 19” sorunlarının üstesinden gelmişler gibi…

Deniyor ki;

Sözleşmedeki, “cinsel yönelim/ toplumsal cinsiyet kimliği”, sözlerine “şerh” konulmalıymış…

“Cinsel yönelim/ toplumsal cinsiyet kimliği”, toplumumuzun gelenek-göreneklerine aykırı gelebilecek sözlermiş…

Sözleşmenin en erken yürürlüğe girdiği ülkeler, Türkiye, Arnavutluk, Andorra, Avusturya, Bosna Hersek, Danimarka, İtalya, Karadağ, Portekiz, Sırbistan, İspanya olmuş.

Avrupa Birliği’nin 2017 yılında katılmasıyla birlikte Belçika, Hırvatistan, Kıbrıs, Estonya, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Almanya, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, Lüksemburg, Mlata, monika, Hollanda, K. Makedonya, Norveç, Polonya, Romanya, İsviçre, İsveç üye ülkeler arasına girmiş…

Bu ülkelerin hepsinin gelenekleri-görenekleri, İstanbul Sözleşmesiyle birlikte bozulmuş mu? Yaşanılırlığı yok mu olmuş? Şiddet bizden daha da mı azgın?

“Gelenek-görenek” denince neler aklınıza geliyor, neyi “geleneğiniz-göreneğiniz” sayıyorsunuz? Kadının söz hakkının olmayışını “gelenek-görenek” anlayışının neresine koyuyorsunuz, eğitimde “eti senin, kemiği benim” sözüne “gelenek-görenek” arasında nasıl bir yer buluyorsunuz, komşunun “açlık” çığlıklarını “gelenek-görenek” öğretisinde nasıl değerlendiriyorsunuz, “liyakatın”/ hukukun/ adaletin savsaklanmasına “gelenek-görenek” çerçevesinde nasıl değerlendiriyorsunuz, ya çocuk “tavizine”/ ya çocuk yaşta evliliğe zorlamalara “nasıl” bir kılıf buluyorsunz?

Biliyor musunuz, o “gelenekleri-görenekleri” olmayan ülkelerde çocuklarına eğitim aldırmak için yarışanların hiç biri Ortadoğu ülkelerini birbirine salık vermezler!

Biri “yeter ki” konuşsun; içinde ne var, ne yok, yaşamımızdaki yeri nedir düşünme gereği duyulmadan tu/ kaka saldırılıyor!

Yeter ki gündem değişsin!

Beyler! Yasalar, anlaşmalar, sözleşmeler “işletecek hukuk” olmadıkça bir işe yaramıyor!

En katı/ caydırıcı yasalarınız/ sözleşmeleriniz olsa da; şiddet uygulayana, tacizci, kadın/ çocuk/ güçsüz olana baskı kurana “hukuk” işlemediğinde kafa karıştırmaktan başka işe yaramıyor!

Duymuşsunuzdur; sokak ortasında kadına şiddet uygulayan bir maganda, gözler önünde yapmak istediğini yapıyor, polis kolundan tutup götürüyor, nasıl oluyorsa serbest kalıyor, yine nasıl oluyorsa “yanılmışız” denilip yeniden tutuklanıyor…

Asıl yapılmak istenenin şiddete son vermek, kadını/ çocuğu korumak olmadığı; asıl istenenin bu sözleşmeyle de ilgili olmadığı; asıl düşünülenin ara maddeler arsındaki “iki sözcük” de olmadığı düşüncesi egemen bende…

Bunlar konuşulurken “bizi uçuruyorlar” biliyor musunuz?

 

KURALLAR HERKES İÇİNDİR!

Belediyelerden, covid 19 için alınan önlemler kapsamında “öyle çok” söz edildi ki…

Yaptıkları mikroptan arınma “dezenfekte” çalışmalarından,

Toplu taşıma araçlarının sağlık açısından bakımından,

Pazar yerlerinde “sosyal aralık” kuralına uymak için yapılanlardan,

Maske dağıtımından,

Belirli aralıklarla konulan “arınma” noktalarından,

Zabıtaların “sıkı” denetiminden…

Diğer tüm belediyeler gibi, Seyhan Belediyesi’nin de bu ya da benzer çalışmaları olduğunu biliyorum, ancak, denetlemenin yerli- yerinde olduğunu söylemem “gördüklerimi” yok saymam anlamına gelir!

Örneğin fırınlar…

Belli bir çoğunluk sabahları ekmeğini fırından alıyor. Ne ekmeği verenin, ne yapanın, ne para üstü uzatanın, ne hamuru düzeltenin “hijyen” açısından kurallara uymadığını söylemek olası…

Rengi beyazdan dönmüş bez arasında getirilen hamur, hamurun belli el işiyle fırına atılması, tezgahında birinin hem ekmeği paketlemesi, hem de para üstünü vermesi covid 19 için ne denli uygun?

Örneğin pazar yerleri…

Belediye Zabıtası maskesini takmış…  Tezgahların önünden/ arkasından geçerken “uyarı” türünden hiçbir eylemde bulunmadığı, görüştüğü/ gülüştüğü maskesiz satıcılardan belli oluyor! Salt satıcılar değil, pazara gelenler arasında bile çokları ağız/ burun açık tezgahları dolaşıyor!

Zabıtanın maske takması yetiyor mu? Sorduğumda “uyarıyoruz” dediler. Uyarmak yetiyor mu, peki? Yanıt vermeden, geçen maskesizi durdurdular! Sanki baştan bu yana “uyarı” yapıyormuş gibi davranmaya başladılar!

Yurdun dört-bir yanından olduğu gibi, Adana’da da birçok söylentiler var! Olmasından “birileri” hoşnut” olabilir, ancak ben hoşnut değilim! Ne yakınımdan, ne tanıdığımdan, ne çevremden, ne Adana’dan olumsuz haberler almak istemiyorum!

Varsanız, denetimden kaçmayın; çünkü kurallar herkes içindir!

170820

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP