“Ulusal” değerler arasında olan “dil” bir kez kıyısından-köşesinden çalınmaya başlamışsa;
Birlikte yaşamak da,
Olanı üleşmek de,
Yaşananları anlatmak da,
Sorunlara karşı koymak da “günden güne” ayrı “söylem” içerisinde yer buluyor!
Hangi dilin etkisi altında kalınmış, hangi dilin içerisinde yitip gidilmişse;
Oralardan esen yeller,
Oralardan gelen sesler,
Oralardan yükselen anlayışların “etkileşim” bulunağı olmuştur…
***
Dünkü yazıda Arapça “milli” sözcüğünü kullanmanın bile “ulusal değere” zarar verdiğinden söz etmiştim…
Yazıyı sorgulayan, eğitimli bir tanıdığım “ikinci ‘i’de inceltme olmalı” dedi.
Yazım kılavuzu “inceltme “olmadan yer vermişti…
Bir “milli” sözcüğünü yazarken bu denli zorlanıyorsak, “inkilap mı, inkılap mı, şapkalı mı, şapkasız mı” soruları ile karşı-karşıya geliniyorsa…
Tüm bunların “önünde” kendimizden olan bir “değerimiz” de varken;
Onun için bu ülkenin “dil, tarih, insan, gelenek, eğitim, sosyal yaşam” gibi değerlerini ortaya korken “milliciliği” öne çıkaran bir bakışın, “ulusal değerler” anlayışı aynı olmak durumunda değil!
Bunu birçok alanda gördüğümüz gibi, her gün yeni birine de tanık olmaktayız!
Dilden eğitime, sosyal yaşamdan ekonomiye, bilimsel anlayıştan yazınsal çalışmalara değin…
Tüm bunlar “üzücü” olmalı…
***
Bir şeyi önemsiyorum:
Düşünür “insan kabına göre insandır” derken, her şeyin var-olduğu koşullardan izler taşıyacağı gerçeğinden söz etmiş olmalı…
Kabın, ya da “toplumun” şekli-anlayışı “neyse”, içerisinde bulunan da “büyük” benzerlik göstereceği belirtilmeli…
Kap, ya da toplum her ikisi için de bir “korunak” olduğunca, “kendini” gösterme-kanıtlama yeridir de…
Tanıdığı, bildiği, gördüğü, yaşadığı, var olduğu, biçimini aldığı “yer” o alan olunca “tersini” ileri sürmek olanak dışı olmalı…
“Kabın” ya da toplumun dışı üzerine konuşmak, ancak “dışarı” ile işbirliği yapmakla olası olmalı…
Yapılacak “işbirliği”, kendi değerlerini “yabancılaştırmak” olsa da,
Yapılacak “işbirliği”, kendi dilinden “uzaklaştıracak” olsa da,
Yapılacak “işbirliği”, kendi kazanımlarını “ufalayacak” olsa bile…
“Değerlerimiz” denilenleri yan yana, üst üste getirerek irdeleyip sorduğumuzda “kendimize” bile “yabancılaşmayı” nereye koyacağız ki?
***
Arapçanın “zorlukları-zorlamaları” var da, diğerlerinin yok mu bizde…
Her tümceye göre ayrı okunuşu olan ‘c’, çoğu yerde işkence olmaz mı?
Bilgisayar, ülkemize geleli ne oldu daha?
O günlerde iyi ki birileri çıkmışta, “bilgisayar” demiş doğrusu! Yoksa “computer” yazıp, “kompütür” diye okuyacaktık!
Sonra ard arda gelen yıllarda bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, derin dondurucu, yazıcı denerek “değerlerimizden” izler bırakılmış içerisine…
Bunların yerine okunuşu “dişvaşer”, “depfiriz”, “printer” kullanılmış olsaydı…
Sonradan olmuyor…
“Faks” için “belgegeçer”, klima için “iklimleme” denmesine karşın benimsenememesi “dilin zamanlı” kullanılması açısından iyi bir örnek…
***
“Ulusal” değerlerden biri olan “dilin” kıyısından-köşesinden çalınmaya başlanması “bilimden-ekonomiden” ayrı düşünülemez!
Eğitim konusunda ne denli başarılı olunmuşsa, bilimde de ona koşut başarılar kazanılacağı bilinir.
Bilimde başarıyı yakalayınca da, “değerlerin” öne çıkarabileceğini…
Eğitim yoluyla “günün” kuşağına karabasanlar yaşarak, sabah öncesi karanlığında uykularını bölerek, öğrenci ailelerini “açlığa” tutsak ederek, “milli seferlik” adı altında söylem geliştirmek…
“Ulusal” değer, böyle düşünülmemeli…
210120
YAZARLAR
13 saat önceTARİH
14 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
18 saat öncePOLİTİKA
19 saat önceYAZARLAR
2 gün önce