Arkaik ekonomi politiğin ve günümüzde hâlâ geçerli olan ‘ekonomi bilimi’nin ‘emek’ ve ‘emek gücü’ gibi iki ayrı terimi var.
Ancak nedense bu iki terim bir ve aynıymış gibi kullanılmaktadır.
Oysa ‘emek gücü’ kavramı, fizikteki ‘beygir gücü’ gibi, ekonomi politiğin özgül (spesifik) bir kavramı olup, neredeyse bir ‘antropolojik kategori’dir.
Son tümceden olarak, ‘emek gücü’nün, tüm zamanlar için geçerli bir kavram olmaktan çok, kapitalist üretim biçimine ‘özgü’, tarihsel ve tasarımsal bir ‘kavram’ olduğu söylenebilir.
Somutlaştırılacak olunursa, ‘değer’in, kapitalist üretim tarzı içinde ‘ölçüm’ü için düşünülmüş bir ‘kavram’dır.
‘Üretim güçleri’ kavramını oluşturmada, ‘sermayenin gücü’ kavramına karşılık bir ‘güç’.
Kapitalizm öncesi dönemde, diyelim kölelik ve ağalık dönemlerinde, üretim güçleri sahibi her kim ise, ‘emek gücü’ yerine, doğrudan emek sahibi insanı fiziksel olarak sahipleniyordu.
Kapitalizmde ise, emek sahibi, bir emekçi veya yurttaş, sözde ‘özgürleşmiş’ olarak, kendisini değil ama ‘emek gücü’nü satmak durumunda kalıyor.
Yinelersek, kendisi yerine, sadece fiziksel ve entellektüel kapasitesinin ‘kullanılan kısmı’nı ‘kullanım değeri’ olarak satmış olmaktadır.
O nedenle, kapitalizmde emekçiler ‘mal’a dönüşmüştür türü kaba yorumlardan ayrı olarak, ‘tasarımsal bir mal biçimi’ne (la forme d’une marchandise imaginaire) dönüşmüştür demek, çok daha uygun düşecektir.
Çünkü, emek gücü, ancak piyasada bir mal olarak, ve ücret karşılığında değiştirildiği zaman ortaya çıkmaktadır, bur bir.
İkinci olarak da, ona biçilen fiyat (ücret) kendi değerinin ‘tam karşılığı’ olmamaktadır.
Burada, bir ülkede geçerli olan ‘asgari ücret’in bir anlamda bu ‘fiyat’ olduğu söylenebilir, ki az ileride ona da geleceğiz.
Şimdi burada, çözümlememizin temelini oluşturan, şu ‘biçim’ (forme) terimini açmamız gerekmektedir.
Yani, ‘mal’ (marchandise) başka, ‘mal biçimi’ (forme de la marchandise) başka şeydir.
Demek ki, bir üretim biçiminde, üretim araçlarına sahip olanlar ile değişime konu olabilecek araçlara sahip olmayanlar arasında bir ayırımın ortaya çıktığı tarihsel dönemde, bu ikinciler ancak kendi ‘üretim güçleri’ni yani ‘emek güçleri’ni, piyasaya ‘mal biçiminde’ sunabileceklerdir.
Bu da toplumun, iki ana ‘sınıf’a bölündüğü anlamına gelmektedir.
Ancak, kimi ‘çokbilmişler’, sınıflar ortadan kaltı senin haberin yok diyebilirler, ama onlar da toplumsal sınıfların, bir anlamda bir ‘soyutlama’, bir ‘çözümleme aracı’ olduğundan haberdar değildirler.
Fakat, diyelim geçen günlerde belirlenen ‘asgari ücret’ görüşmelerinde, ‘işçi temsilcileri’ ile ‘işveren temsilcileri’nin ‘iki temel güç’ olarak masada yeraldığını basbayağı görmüş olmalıdırlar.
İşte ‘emek gücü’ kavramı, arkaik ve günümüz fantazi ekonomi kuramlarında, salt ‘bir fiyat belirleme ögesi’ olmaktan çok, bir ‘toplumsal güç’ olarak görülüp anlaşılmalıdır diyeceğiz.
Günümüz, ‘hukuk devleti’inde ‘hak karşılığı hak’ını arayanlar;
Ya da ‘demokrasi’lerde ‘güç karşılığı güç’ koyabilecek olanlar anlamında…
Ancak ve ne var ki, arada bir de ‘Devlet gücü’ bulunmaktadır.
İşte bu ‘Devlet gücü’, ne hukuksal olarak ‘haklı’dan yana ve ne de demokratik olarak ‘çoğunluktan yana’ bir tutum almaktan çok, genellikle ‘sermaye gücü’nden yana davranmaktadır.
Devlet gücünün böylesine egemen olması, ancak ona yüklenen ‘kutsallık’la sürdürülebilmektedir.
Oysa, o dillere pelesenk olan, ve hiçbir zaman tarihsel niteliği çözümlemeye tabi tutulmayan ‘demokrasi’ kavramı var ya; eğer bilimsel olarak masaya yatırılacak olursa; gerek ‘hak ve hukuk’, gerek ‘adalet’, gerek ‘eşitlik’ ve gerekse ‘özgürlük’ konularında sınıfta kalacaktır.
Onu gerçek ‘demokratik temellere’ oturtmak da, ancak ve sadece ‘güç’le olacak ve hem haklı ve hem de çoğunlukta olan ‘emek gücü’yle sağlanabilecektir.
Bunun için ‘sermaye’yi doğrudan karşısına almak yerine, ‘Devlet’i fethetmesinden başka çıkar yol da yoktur.
Demek ki, gerçek demokrasi ancak ‘Devlet Gücü’nü tarafsız kalmaya zorlayacak ‘emek gücü’nün, tasarımsal bir ‘çözümleme aracı’ olmaktan çıkıp, eylemiyle varlığını kanıtlamasından geçmektedir.
Kuvveden fiilie geçmek de denilebilir.
Türkiye’de, bu gücü, etnik ya da başka herhangi bir nedenle, bölmeye çalışmanın ‘demokrasi’yle ne kadar ilgili olabileceğine de okuyucu karar versin diyeceğiz.
EĞİTİM
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün öncePOLİTİKA
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYEREL HABER
4 gün önceDÜNYA
5 gün önce