Daha önceden düşünülmüş-konuşulmuş değil! Önceki dönem milletvekillerinden İbrahim Özdiş’in “şu an yoldayım, yarım saat içerisinde orada olacağım, Atatürk Caddesi ile Gazi Paşa arasında, aşure etkinlikleri var, orada görüşelim” dediğinde biçimlendi bende…
Gazeteyle arası yürüyerek on dakka; yoldayım…
Eylül ayının son günleri, Altın Koza Film Festivalinin altıncı günü, tüm yurtta yağmur-kar kaygısı yaşanırken Adana’da bungunluk olmasa da “ilkyaz havası”…
Adanalı sıcağa sıcak demediği gibi, böylesi “toplumsal” yanı edilgen olan etkinliklere “etkinlik” demediği açık! Onca sıkıntının içerisinde, onca acının ortasında sanki birileri üç-beş milyon kazansın diye yapılmış gibi; üç-beş sevinen, üç-beş ağı dalı çığlığı atan, üç-beş bir şeyler yaptığını sansın diye yapılan bir etkinlik…
“Olmasa mıydı” diyorlar ya; “olsun da, Adanalının sevdiği gibi olsun” diyorum! Bir zamanlar Adanalı “sinema filmlerinin” ölçüm merkeziymiş ya; işte öyle!
***
Temmuz-ağustos aylarının sıcağı gibi olmaz, eylül ayının son günlerinin sıcağı. On dakkalık yürümeyle terlenmez! Öyle de oldu! Aşure etkinliğindeyim…
Hemen kapıda Sayın Özdiş’le söyleşen biri vardı, yanlarımda vardığımda sözlerini kesip tanıştık…
Yer Sular Koleji…
Bir yanda aşure dağıtanlar, bir yanda aşurelerini yiyenler, bir yanda koşuşturan çocuklar, bahçenin ortasında halay çekenler…
Bahçesi, yapı, ortada görevli olarak dolaşanlar “sevimli” yüzlerdi. Kolejin ortaklarından Eser Aslangiray “iki binadan oluşuyoruz” diye söze başladı…
Derslik sayısını, üçyüz kişilik iki kütüpaneyi, etüt salonlarını, iki kapalı spor salonunu, konferans salonun, laboratuarı anlattı…
Her yerde böyle olurum nedense…
Bir yerin donanımına, boyasına, büyüklüğüne, çokluğuna değil de; önce “niteliğine” bakıyorum ben!
Gösterilen her şey son örnek, teknolojik olabilir de; onu kullananın donanımı, yaşama sunumu, öğrencilere katacağı önemli değil mi?
“Biz, diyor Eser Bey… Biz öğrencileri korkutarak disiplinize etmeyi değil, anlatarak olması gerekeni söylüyoruz. Saygı-sevgi odaklı eğitim veriyoruz” dedi.
Bunu önemsiyorum…
Bugün bile basında yer yer duyuyoruz… Nar çubuğuyla öğrencisini döven okul müdürünü, kulağını çekerek kanatan sınıf öğretmenini, öğrencinin korkarak okul bahçesinden içeri girdiğini… Bunları bilmeyen yok!
“Bir sorun varsa, öğrenciyle bire-bir görüşmeyi yeğliyoruz öncelikle. Eğer öğrenciyle de çözülemiyorsa veliyle görüşüyoruz. En son okuldan uzaklaştırıyoruz! Bu anlattığım süreçte, öğrenciyi yeniden kazanabilmenin yollarını aramaktan uzak durmuyoruz” dedikten sonra şunları söylüyor, Sular Koleji sahiplerinden Eser Bey:
“Kolejimizin öğretmenleriyle öğrencilerinin andı var. Öğretmenler Atatürk ilkelerine-devrimlerine baplı kalacaklarına, yenilikçi olacaklarına, hoşgörülü davranacaklarına, dersi en anlaşılır biçimde anlatacaklarına, öğrencilere kendilerini sevdireceklerine, öğrencilerin düşüncelerini ayırmaksızın dinleyeceklerine, velinin öğrenciye baskı uygulamasına tavır koyacakları konusunda ant içtikleri gibi, öğrenciler de benzer andı içerler.”
***
Konuşulanları dinlerken bir yandan da okul öğrencilerinin yüzlerine bakıyorum. Öğrencilerin, öğretmenlerine yaklaşımı-tutumu okul bahçesinde gözlenebiliyordu. Öğrencinin, elinden tutup öğretmenini götürdüğünü gördüm! Bu “verilebilecek” özgüven olmalı! Böyle bir öğrencinin, öğrenemediği bir konuyu, yeniden öğretmenine sorması olasılığı çok büyük!
Bunu da gereksiniyor…
Son yılların araştırmaları neleri söylüyor, görüyoruz! Fizikte, kimyada, matematikte, biyolojide dünyada sözü bile edilmiyor öğrencilerimizin! Geçtik bunu; felsefeyi yok sayarak soru sormayı bile unuturken öğrencilerimiz, kendi dilini kullanmakta da ne denli gerilediğimiz zaman zaman karşımıza çıkıyor!
Son onsekiz yıllık eğitimin sonucu açılan onlarca üniversiteyle olmadığı anlaşılmalı…
***
Koleji geziyoruz, bir yandan da söyleşiyoruz. Üst kata asansörle çıkıp, merdivenle aşağılara iniyoruz…
Laboratuar çalışmaları, robotik kodlama, yabancı dil eğitimi, satranç eğitimi, resim kulübü, tiyatro kulübü, dans kulübü, spor kulübü, yeşil yaşam-kültür kulübü…
Öğrencilerin, öğretmenler desteğiyle katılacağı etkinlikler katlarda yerini almış. Bilime, sanata, spora yönlendirici çalışmaların her an sürdüğünü söylüyor Eser Bey.
Daha önce de Adana’da gittiğim “özel okullar-kolejler” oldu; okul girişinde olsun, okul bahçesinde olsun “tedirgin” bekleşen öğrenciler görmüştüm.
Eser Bey “bu konuda rehberlik bölümümüz, çözüm odaklı etkileşim yönlü katkı sunuyor. Ortaokul-lise, bir geçiş sürecidir öğrenci için. Bunları göz önüne alarak, nerede olursa-olsun, dışarıda bile olsa bire-bir ilgileniyoruz. O öğrenciyi yeniden kazanıyoruz; örneklerimiz var” diyor…
***
Kolejden Sayın Özdiş’le ayrılmadan Eser Beye “gelecek için umudum var” dedim.
Umudumuz olmalı da…
Şarkılarımız, roman kahramanlarımız “umutsuz insan yaşamaz” derken; bilim de bunun böyle olduğunu benimsedi!
Baştan doğru iliklenecek bir düğmenin, sonunun da “doğru” olma olasılığı yüksekse eğer; baştan “doğru” eğitimi veren kurumu da seçmek “çok” önemli…
Sokakta, depremde, olaya bakışta-yorumlamada, sevişte, saygıda, gülüşte bile “eğitimin” ne denli önem taşıdığını biliyoruz artık!
Sular Koleji izlenimimin son tümcesi şu:
İyi ki “geleceği” biçimlendiren eğitim kurumları var…
300919
EĞİTİM
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün öncePOLİTİKA
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYEREL HABER
4 gün önceDÜNYA
5 gün önce