Yurttaşın “bir içimlik” sigarasına bu denli zam…

ABONE OL
6 Ağustos 2019 19:30
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

İlyas Salman’a geçen yıl sorduklarında “Türkiye gibiyim” demişti!

Salman, bu yıl sorduklarında “Türkiye’den iyiyim” demeyi yerinde buldu!

Salman mı geçen yılkinden daha “iyi”, yoksa Türkiye mi geçen yıldan “kötü”?

Geçen yıl genel seçim yaşanmıştı!

Bu yıl önce tüm yurtta yerel seçim, ardından “kesinlikle bizim fark edemediğimiz, partilerin denetimine tabi olmayan bir takım kanunsuzluklar yapıldı, biz diyoruz ki kesinlikle bir şeyler oldu” denilerek İstanbul anakent belediye seçimi iptal edilerek yeniden yapıldı!

Seçimden önce doğalgazda indirim, elektrikte desteklemeden söz eden “iktidar”, İstanbul seçimini kazanamadığı için olmalı ki; doğalgaza da, elektriğe de zam yapmaktan uzak durmadı!

Bir ülke ekonomisini güçlendirmek için çalışanının aylığını kısıyor, yurttaşlarının “alım gücünü” azaltıyor, yurttaş iyi beslenemediğinden dolayı hastane koridorlarına yığılıyor, toplumda suç oranı arttığından cezaevleri dar gelmeye başlıyorsa eğer;

İşler iyi gitmiyor, demektir!

İlyas Salman’ın baktığı nokta da bu olmalı!

***

İnsana “zarar” vermek istiyorsanız, bunun tek yolu “evinin yolunu” kesmek değildir!

Evinin alacağı güneşi, balkonunun soluklanmasını sağlayan akımı, penceresinden göreceği dağı-ağacı-gökyüzünün de “kör” edilmesi durumunda “zarar” vermiş sayılırsınız!

Salt insanlar için değil elbette…

Doğadaki tüm canlılar için bu koşul geçerlidir…

Salda Gölü, Kaz Dağı, Şirince, Eskişehir…

Şu an ilk başta gözümün önüne gelenler! Denize kıyısı olan bölgelerde her yıl “aynı yerin” ateşe verilmesini, yüzlerce ağacın yok edilmesini, sonra bilinmeyen yerlerinden mantar gibi çıkan beton duvarları demiyorum daha…

Salda Gölü’nde, Kaz Dağı’nda, Şirince’de, Eskişehir’de “iktidarın” baskılarına-gücüne karşı koymak için binlerce yöre halkı ile birlikte doğanın yıkımına karşı duran binlerce gönüllü direniyor…

Dün sosyal medyada bir foto vardı. Bir ceylan, kesim yapılan alandan ormana kaçıyordu.

Canlıya “zarar” vermek derken; yalnız “o” ceylana iki kaşının ortasına dom dom kurşunu sıkmadan da “zarar” verirsiniz… Evinin olduğu alanı elinden alarak, besinlerini yok ederek, birlikte olduklarını kopararak…

***

Mitoloji konusunda ne düşünürsünüz bilmiyorum…

Doğa konusunda, nereden “bende” kaldığını bilmediğim bir söylenceyi sizinle paylaşacağım:

Doğadaki canlılar “bir son” olmayınca öylesine çoğalmaya başlamış ki, bu biçimde canlıların ne doyması, ne barınması, ne de birbiriyle anlaşması sorun oluşturacağından yaşamda “dengeyi” sağlayabilmek için Tanrı bir şeylerin “yok olmasına” karar vermiş!

Her katmandan “sözcüler” çağırmış. Uzun tartışmalar yaşanmış! Tanrı, “her şeyde bir son olması gerekiyor” demiş! “Bir doğuş, bir gelişme, bir son” demiş!

Canlılar bir türlü “bir sonu” istemiyorlarmış! Denizler, dağlar, gökyüzü; kendilerinin olmaması durumunda canlıların yaşamlarını sürdürmesinin olanaksız olduğunu söylemiş olsa da, Tanrı “gökyüzünün” bir bölümünü ortadan kaldırmak istemiş! Göğün yarısı kapkara olmuş, yıldızlar, güneş sistemi, ay, gezegenler karanlık olan bölgeden kaçmaya başlamış. Yeryüzünde de yaşananların benzerleri yaşayınca, Tanrı “gökyüzü olamaz” demiş!

Denizlerden birini ortadan kaldırmayı denemiş! Yok olan bölgede yaşayan ne denli canlı varsa çığlık atmış. Doğaya benzeri olmayan, tanımı yapılamayacak olan kokular yaymış! Yeryüzünde yaşayan canlılar o kokudan, o kokunun yaydığı havadan hastalıklar yaşamışlar! Tanrı “denizler de olmaz” demiş!

Dağlar ile insanlar kalmış. Önce dağlardan birini dümdüz etmiş! Şimdiki Kaz dağı örneğinde olduğu gibi, ağaçları kesmiş, kayaları parçalamış! O bölgede yaşayan karıncalar yuvalarından çıkmış olsa da istedikleri yere varamadan ezilmiş-yok olmuşlar, ceylanlar, geyikler, ayılar kesim yapılan yerden öyle kaçıyorlarmış ki; Suriyeli sığınmacıların yaşadıkları ne ki? Suriyelilerin, Türkiye gibi bir komşular var, her şeyden önce! Dümdüz olan dağdan kaçanların yakınlarında ne başka dağ, ne tanıdık bir ağaç, ne beslenebilecekleri bir doğal örtü olmayınca canlılara saldırmaya başlamışlar! Tanrı “dağları da böyle yok etmek olamaz” demiş!

Bir “canlı kalmış” denemedik! Bir aileden, ya da bir kalabalık topluluktan birinin “canını” almış! Bakmış ki, ölenin yanında birkaç kişi gözyaşı döküyor! Bir kaş kişi bir yanda ağlıyor! Diğer yanda herkes kendi yaşamında; gülüyor, eğleniyor, oynuyor! Üstelik ölene ağlayanlar da birkaç gün sonra aynı yaşamlarını sürdürüyor! Ne ailede deliye dönenler, ne de ailenin dışarıya zararı oluyor! Tanrı “zararsızlığından dolayı, tüm canlılar ölümlüdür” diyor…

***

O fotoğrafı herkes görmüştür!

Yemyeşil, uzun yılları üzerinde barındıran ağaçların bulunduğu Kaz Dağı; gür saçlı bir kafanın, orta yerinde oluşan bir “saçkıran” gibi…

“Saçkıran” nedenleri bilinmemekle birlikte, Kaz dağında yapılan “kıyımın” nedeni bellidir!

“Saçkıran” tiroite ya da strese bağlı olarak tüm kafaya, üstelik kaşa kirpiğe dek dökülmelere neden olabileceği bilgisi egemen!

Kaz dağlarına yapılacak olan altın-gümüş madeni projesinin de, diğer bölgelere “zarar” vereceği bilimsel verilere dayanarak savunuluyor!

Bu dağların, bu yeşil alanların böylesine “bozulmasının” nedeni geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası’nın düşürdüğü faizi dengelemek mi? Yoksa Kanadalı firma taşeronuna kıyak mı?

İlyas Salman, bu yıl sorduklarında “Türkiye’den iyiyim” demekle doğru mu söylüyor yoksa?

Eğer “her şey” yolunda gidiyorsa, yurttaşın “bir içimlik” sigarasına bu denli zam neden?

050819

 

 

 

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP