Sistemin ‘kendi’ kurgusu…

ABONE OL
2 Ocak 2019 20:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Sistemin kurgusu ‘üretim araçlarının’ sahipleri üzerine kurguludur.

Daha ‘çok’ kazanmaları için ne gerekli olan koşullar uygulamaya koyulur.

‘Üretenin’ günlük yaşamındaki gereksinmelerinden daha ‘çok’, nasıl daha ‘çok’ üretilir, nasıl daha ‘çok’ kazandırılır, nasıl daha ‘çok’ çalıştırılır onların hesabı yapılır.

‘Üretene’ verilen ücret, onun yaşamını sürdürmesi için yetiyor mu, gereksinmelerini karşılıyor mu, çocuğunun eğitimine harcama yapabiliyor mu, zamanı geldiğinde dinlenebiliyor mu?

Tüm bunlar yılda ‘bir kez’, o da günlerce ayak sürüyerek, işten çıkarma gözdağları verilerek, işverenin işin içerisinden çıkamayacağı anlatılarak, en önemlisi iktidardan da destek bularak sürdürülür.

Sonuç olarak da ‘açlık sınırı’ çizgisinde ‘ücret’ uygun bulunur.

Daha bir hafta önce, geçtiğimiz yılın son haftasında ‘asgari ücret komisyonunun’ belirlediği miktar da en son örnek…

***

Bugün ekonomistler, genel seçim ardından yaşanan ekonomik krizin ‘bir başlangıç’ olduğunu, asıl ‘sarsıntının’ yerel seçim sonuna kaldığını, söylüyor.

Şunu ‘hiç’ sorma germe duyuluyor mu acaba?

Bir ekonomik kriz neden yaşanır, ‘kriz’ neden gerek duruma gelir, ‘krizin’ nedeni kimdir, ‘kriz’ nasıl atlatılır, bunun yükünü taşıması gerekenler kim?

Buna bakmalıyız önce…

İlki, bir aile şirketinde bile harcamalarla satışlar gözden geçirilir. Yapılan gereksiz harcamalara son verilir. Kazançla masraf arasındaki denge korunur. Masrafın kazancı geçmesi değil, kazancın masrafı geçmesi erek alınır. Bilinir ki masrafın ‘fazlalığı’ şirketin krize girmesine neden olur.

İkincisi, eğer harcamalar kazancın önüne geçmişse, bu da kronikleşmişse ‘kriz’ yaşanması bir kaçınılmazlıktır. Bunun için‘çatıda çatlak’ deyimi kullananlar oldu bilindiği gibi. Asıl işin içerisinde olanlar, ‘çatının’ çatlamasına neden olanlar, bu açıklamaları doğru bulmazlar, benimsemezler, günü gelip çatı akmaya başladığında da ‘bir yerlerden’ gerekçe bulma yarışına girerler.

Üçüncüsü, ‘krizlerin’ atlatılma yolu başta üretimdir. Tükettiklerinden ‘daha’ çoğunu üreten ülkelerde bu korku, bu karabasan, bu zorluklar yaşanmaz. Anımsar mısınız, geçtiğimiz dönemde Almanya dörtyüz milyar ‘cari fazlalık’ sağladıklarını açıklamıştı. Ülkemiz yıllardır ‘cari açık’ vermeyi sürdürüyor. Bunun sağlamanın yolu da ‘üretimden’ geçtiği ‘önemsenmek’ yerine, kazanç sağladığından dolayı dışalım yolları deneniyor. Ülkenin ‘öz kaynaklarını’ kullanarak yapılacak o denli bol seçenekli olmasına karşın seçilen bu yoldan vaz geçmek gerek.

Dördüncüsü, ülkelerin ‘cari açık’ vermesinin nedeni ‘üretenler’ değil, ‘yönetenlerdir’. Her ‘kriz’ sürecinde çıkış yolları arayan sistem, ya da iktidar, ya da işverenler yaptıkları yanlışın ‘nerede’ olduğunu düşünmeden ‘başta’ emekçilerin ellerinde ne var, ne yok onları da ele geçirmenin yollarını denerler! En son ‘asgari ücret’ toplantılarından çıkan sonuç gibi…

***

Geçtiğimiz yıl bunlar yaşandı. Oniki milyon emekliden, yirmiiki milyon sigortalı çalışandan söz edildi. Yaşanan ‘ağır krizin’ faturası ortada da kalmayan, eskiden ‘orta direk’ olarak bilinen, günümüzde ‘yoksulluk sınırı’ altında yaşamını açlıkla-tokluk arasında sürdüren katmana kesildi.

Marketlerde katlanan fiyatlara, satılamayan beyaz eşyalara çeşitli ‘indirimler’ yapılarak ‘tükettirilmenin’ önü açılmasına karşın, ‘asgari ücretli’ için belirlenen maaşla bunların hangilerinin ‘öncelikli’ olabileceğinin hesabını yapamadı sistem.

Yeni yılla birlikte, bundan üç ay önce kdv-ötv ‘indirimi’ yapılan ürünlere ‘yeniden’ üç ay daha verildi.

Buradan ‘istediğimiz rakamı yapamadık, istediğimiz kadar tüketim yaptıramadık, istediğimiz kadar satamadık’ sonucu çıkar!

Çukurova’nın bölgesel varsıllığı narenciyenin durumunu merak eden, aylar öncesinden ‘narenciyeyi’ pazarlama yolları arayarak ‘krizin’ etkilerini azaltıcı çözüm yolları arayan var mıydı?

Karadeniz’in fındığı narenciyeden şanslı değil!

Ülkemizin yüzde seksenini oluşturan dar gelirliler bunların dışında değil!

***

‘Kriz, mriz yok’ denmesinden daha çok, ‘görülenler’ bağlayıcıdır!

Şu an çalışanlar bile, ‘işten çıkarılma’ korkusu yaşıyor!

Üniversiteli işsiz sayısı ile, ‘işsizliği’ meslek’ olarak ‘özgeçmişine’ ekleyen bir katmanın sürekli büyüdüğüne tanık oluyoruz!

Üretim kaynaklarının savurgan biçimde kullanılmasıyla birlikte, ülke insanının yaşamını kolaylaştırması önemsenmiyor!

Topluma ‘mal olan’ kriz gibi konular, yine toplumun her katmanına değil de ‘acı çeken’ katmanına yükleniyor!

Şu an yaşananlar bunun daha ‘şimdisi’ anlamını doğrularken, bir seçim öncesi ‘pembe düşleri’ olarak da düşünülebilir.

Sistem, kendi kurgusu içerisinde, kendi oyunları ile yerel seçimi bekliyor…

010119

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP