Hiçbir şey olmamış gibi…
Ya da dolar kurunun yükselmesinin yükü kaldırılmış, yurttaş zarar görmemiş gibi…
Ya da üretici ‘yine’ aynı fiyattan gübresini, ilacını alacak gibi…
Pazarda, yaz sebze-meyve fiyatları ‘turfanda’ ürün fiyatlarını aratmıyor gibi…
Hiçbir yetkili çıkıp, ülkeyi bu sıkıntıların içine salan ‘sorumluları’ yurttaşa anlatma gereği duydu mu?
Kendiliğinden mi oldu tüm bunlar?
Komşularımızdan, ya da uzaklarda bulunan bir ülkenin ‘sapkın’ başkanının dudakları arasından çıkan ‘iki sözcükle’ mi alım gücümüz azaldı?
Bu günlerde bunların yaşanacağı, ‘çatıda delik var’ dendiği gün bilinmiyor muydu, diyen nereden biliyordu, diyene neden gözdağı verildi, sussun diye neden İngiltere’ye gönderildi o günlerde?
Ya bugün yaşananlar…
Yurttaşın üzerinde krizin ‘silindir’ ezikliği varken, ‘aşıldı’ pişkinliğine kapılanlar…
Yapmayın…
***
Bir işletmenin, bir şirketin, bir holdingin, bir ülkenin ‘kriz’ yaşamamasının yolu üretimden, sözüm ona ‘ürettiğinden çoğunu tüketmemekten’ geçer!
Siz istediğinizce ‘yemiyorum’ deyin, cıcılı-bıcılı yaşamınız alır savurur sizi bir yerlere…
Köylerinde üretimle iç-içe olan köylünün gözünde, beton yığını kentleri albenili göstermek için her tür oyunu sergileyip, köylüyü üretim dışı yaşamla buluşturmanın sonucu ortada.
Destekti, yardımdı, ‘kamu alanlarını’ satarak sağlanmıştı benzeri içinden çıkılamayacak gerekçeler, krizden kurtulmak yerine daha da derin yaralar açacaktır.
Siz, seçim öncesinde, ‘zarar’ ediyor şeker fabrikalarının satışını binbir yalanlarla gerçekleştireceksiniz, şeker pancarının ekim alanlarını zora sokacaksınız, üreticiler sıkıntılar üzerinde yüzecek, fabrikalarsa çalışanlar kapı önüne konacak, tüm bunlar ‘o günlerde’ söylendiğinde yalanlanacak…
Geçmişte ülkemizin köklü kağıt fabrikası SEKA nasıl elden çıkarılmıştı öyle, bugün dolarda kur yükselişinden dolayı basılı gazetelerin, özellikle Anadolu muhalif gazetelerinin yaşadıklarının temeli atıldığı yıllarda da ‘bir şeyler olmayacak, hükümetin iş yapmasına karşı bunlar’ suçlananlar, bugün ne denli haklı oldukları ortada.
***
Kaç kez yazdım bilmiyorum…
‘Büyüdük’ diye, iktidara şaklabanlık yapanlar; Adana’nın iş alanı açtığını, çeşitli üretimlerde artışlar yaşandığını, ‘istikrar programının’ iş adamlarını rahatladığını, kendi bina alanlarına yeni ekler yaptıklarını sayarak ‘sevinçlerini’ dile getirdiklerinde ‘üretmiyor, tüketiyorsunuz’ diye yazıyorduk!
Belediyelerin kaldırım taşlarını söküp yeni taşlar dizmesini, iktidarın aynı yolu beş yılda ikinci kez yapmasını ‘yatırım’ diye adlandırdığımızda olmuyor!
Dendiğinde de bugünkü yaşananlar oluyor!
Çoğu kez örnek vermişimdir…
Çukurova’da buğdayı, portakalı, mısırı, pamuğu yetiştirip; aynı biçimde satmak kazandırmıyor!
Buğdaydan bisküvi, portakaldan şarap, mısırdan nişasta, pamuktan kumaş üretebiliyor muyuz, sözüm ona ‘ürüne’ katma değer katabiliyor muyuz?
Bu şu demek değil midir?
Salt tarladaki üretici değil, ürüne katma değer katan fabrika çalışanları, bunların pazarlama ağı, bölgende oluşan bir marka…
Bunlar ‘hep’ birer kazanım olacaktı!
Diyorum ya, odaların koltuklarını dolduranlar ‘büyüdük’ haberlerinin sıkça yinelendiği günlerde, başka yerlerin gerilerinde kalmamış ‘hükümetin istikrar paketi sayesinde büyüdük’ toplantıları yapmaya başlamışlardı.
O günde ‘üretime katma değer’ diyorduk!
***
Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz ekonomi yazarı Güngör Uras’ı izlerdim. Ekonomik gelişmeleri ‘Ayşe Teyze’ diliyle anlatması herkesi rahatlatırdı. Bir de CHP İzmir Milletvekili Seli Sayek Böke aynı rahatlıkla anlatıyor. Ekonomik terimlere takılmadan, üretilenden, tüketilenden, yitirilenlerden başlayarak her şeyi gözler önüne seriyordu!
Gerek Uras’tan, gerekse Böke’den ekonomideki ‘daralmalar’ konusundan satırlar okumuştum. Bu günlerin yaşanacağını aylar öncesinden ‘Ayşe Teyze’ diliyle duymuştum!
Sorunun tek ‘çözümünün’ üretim olduğu sonucunu yinelemelerini de…
Bugün…
Sorun aşıldı gibi gösterilerek yaşananları bir yandan yadsıyan, bir yandan da çıkış yolunun ‘üretim’ olduğunu söyleyenlere tanığız!
Zor da olsa ‘üretim’ olgusunda buluşuldu…
Ya bundan sonrası…
Her şeyi masaya yatırmak, elde olanları ‘en iyi biçimde’ değerlendirmek, gidenlere dövünmek yerine var olanı korumak zorundayız.
Savurgan, talancı, bozguncu, ben bilirimci anlayışla değil; herkes ‘ne yaparım’ demek zorunda!
***
Pazar fiyatlar…
Market fiyatları…
Kağıt fiyatları…
Tutabile aşk olsun!
Birçoğunun ülkemizde üretilmesi olası iken, zamanında peşkeş çekilerek elden çıkarılan üretim yapan fabrikaların ‘bugün’ yerliliğinden söz etmek yalan olur…
Bu bir ders olmalı; yaşam boyu unutulmayacak bir ders…
290818
EĞİTİM
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün öncePOLİTİKA
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYEREL HABER
4 gün önceDÜNYA
5 gün önce