İzninizle yeniden…

ABONE OL
27 Ağustos 2018 18:38
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dinlenmek nasıl bir şey ki?

‘En çok da kendimi dinlemek’ diyerek ayrılmıştım yanınızdan; biriken kitapları okuyacaktım, bir ceviz ya da çınar ağacı altında, belki de bir pınar başında olacaktım…

Üç gün, beş gün, on gün, onbeş gün…

Salt bu belirtilenleri yapmak…

Olan-bitenlerden kopmak, yan komşunun ağlayan çocuğunu duymamak, pazar sonrası atıkları toplarken ‘gören olmasın’ diye kendini gizleyenleri bilmemek, ekmeğe yapılan zammı anlamamak,’bu sistemle krizin üstesinden geldik’ yalanına aldırmamak, insanla alay edilen haberlere kızmamak olası mı?

Bunlarında mı olmadığı bir yer olmalı ‘kendini dinlemek’ için?

Komşunun, iletişimin, elektriğin olmadığı ‘yaban’ bir yer…

İnsandan, gülüşten, sevişten ırak bir yerde dinlenmek mi?

Okyanusta minicik bir ada gibi, dilini bilmediğimiz birçoklukta bir başına kalmak gibi…

Ne acı?

‘Kendini dinlemek’ ne acı…

***

Birikmiş kitaplardan ilkini üç günde okudum. İkincisini beş günde okudum. Üçüncüsünü üç günde…

Bir de yarım kalan kitaplardan…

Televizyonda tartışmalar; tartışma mı denmeli, yanlışa payanda olmak mı denmeli, eldekini yitirmemek için oyalama yöntemlerinden biri mi denmeli, doğruyu söylersem kulağımdan çeker korkusu mu demeli, yine doğruyu söylersem koltuğum elden gider savunması mı denmeli…

Ne denmeliyse artık?

En yalan, en aldatma yüklü savunmaları yapabilmek için sırada beklemeler…

Yalanlarını, yanlışlarını, aldanmışlıklarını, aldatışlarını bir bir söylemek için karşılarında oturanların ‘utangaç komünist’ benzere bocalama içerisinde olmaları…

Yaşananı anlatmak o denli zor!

Yaşananların üzerini ‘balçıkla sıvamak’ o denli kolay!

Ne güzel şey ‘kendimi dinlemek’ böyle…

***

Bu ülkede yaz aylarında beş liranın üzerinde bedelle soğan satıldı, patates satıldı!

Bu ülkede, Adana’nın her yerinde kolayca üretimi yapılabilecek olan domatesin fiyatı ağustos ayında altı liradan satıldı!

Dolardaki ‘alım gücü’ artışına tepki göstermek için, kamera karşısında çıkıp ‘dolar’ yakanlar…

Yine ABD malıdır diyerek ayakkabı ökçesiyle iphone marka cep telefonunu ezmeye çalışanlar…

Yine ABD malıdır diyerek kimi malları protesto edenler…

Şarlatanlar, diyorum…

Yakmakla, kırmakla, ezmekle sorun çözülecek!

Üretimin sürekli önünü kes, ezilen halkın sayısını her gün artır, anaparadarların kapı dışarı ettiği emekçileri görmezden gel, ülkede mutlu azınlık oluşturmak için didin, ekim alanlarının ekilemez duruma gelmesi için emperyal ülkelerle işbirliği içerisinde ol, ülkenin büyük çoğunluğunu açlık sınırı altında belirlenen maaşla ‘terbiye’ et, bal-kaymaklı bir katman yap, bal-kaymaklı katmana her türlü savurganlığı hoş gör, devlet kasasının yola-köprüye yatır, insan yaşamını sağlıklı kılacak çalışmalardan uzak dur…

İphone telefon üzerinde tvist yap…

‘Kendimi’ dinliyorum da…

***

Biraz beyin egzersizi…

Bir canlının yaşamını sürdürmesi için gerekli koşullar nelerdir, dendiğinde şunları düşünmüyor muyuz?

Öncelikle soluyacağı havaya, içeceği suya gereksinimi vardır.

Sonra yemeye…

Sonraya giyinmeye-barınmaya…

Bireyin ‘tüm’ bunları yapabilmesi için de ‘üretmesi’, ‘üretmek’ için de ‘çalışması’ zorunludur;

Bu ‘temel’ gereksinmeleri insanların edinmeleri ‘neden’ sorunlu olur öyleyse?

Üretmek isteyen ‘biri’ neden ‘sorunlu’ bilinir de; o ‘bireye’ ürettirmemek için takla atanlar sistemin sahibi sayılır, yöneten sayılır, güçlü sayılır, söz sahibi sayılır?

Her yerde yaşamın ‘böyle’ olduğu yinelenir!

Bunda bir yanlışlık olması gerekmiyor mu?

Duydunuz mu bilmiyorum, Almanya’da bu yıl üçyüz milyar dolar ‘carı’ fazlalık varmış! Bizde bilindiği gibi elliyedi milyar dolar açık var! Almanya ‘heyyyt’ diye bağırdığımız bir ülke… Peki, Almanya’yı bir kriz nasıl etkiler? Ya da Almanya bu denli ‘fazlalığı’ nasıl sağlamış? Bizde olmayan ne var? Bizden fazlası ne? Doğal yapısı, iklimi daha mı elverişli? Altmış-yetmiş yıllık geçmişi var şurada, ikinci dünya savaşı ile yerle bir edildiğini anımsayacak olursak!

Daha mı çok çalışıyorlar, daha mı dürüstler, geleneklerine daha mı bağlılar, eğitime daha mı çok önem veriyorlar, daha mı insanlar, daha mı çok ‘bilim’ diyorlar, daha mı çok inançlılar…

‘Kendimi dinliyorum’ acı reçeteli…

***

Dinlenmek, aslında kalabalığın arasında duyamadığın sesleri de duymak!

Daha can alıcı…

Daha içten…

Üç tam, üç de yarım kalan kitaplardan okumaya zaman bulabildim ‘kendimi’ dinlerken…

260818

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP