İnsan kaynağı anlamında en iyi ülke…

ABONE OL
14 Haziran 2018 11:30
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Her canlı yaşamını sürdürebilmek için önce doymak, ardından dinlenebilmek için barınmak zorundadır.

Doymak için, çalışması gerekir, emek harcaması gerekir.

Toplumsal yaşam geliştikçe, ‘kapital’ edinme düşüncesi yaygınlaştıkça; bir yanda yönetenler, diğer yanda yönetilenlerin bir araya gelerek oluşturdukları sınıflar da belirginleşti.

Üretim araçlarını elinde bulunduranlar kendilerine göre bir dünya kurmak için uğraş verirken, diğer yanda da tüm dünyanın ‘ezilenleri’ olarak kendilerini betimleyen işçiler bir araya gelmek için çaba harcamakta aynı çabayı harcadır.

Sistemin çalışan mekanizmalarını, yasalarını, yönetimlerini, korumalığını, salgın hastalığını, savaşlarını bile yönlendirme gücünü ellerinde tutanlar ‘hep’ üretim araçlarının sahipleri oldu!

İşçi olmasa, elinde bulundurduğu üretim araçlarının ne anlama geldiğini,

Tüketen çoğunluk olmasa, ürettiklerinin ne anlama geldiğini,

Tüketen çoğunluğun alım gücü olmasa, fabrikaların ne anlama geldiğini düşündüğünde de ‘istihdam’ denilen; insanın yaşamını sürdürebilmesi için zorunluluk olan ‘doyumunu’ sağlayabilmek için ‘işsizlere iş’ olanakları oluşturulması zorunluluk oldu.

Bu zorunluluk, insanın yaşamını sürdürebilmesinden daha çok, üretim araçlarını ellerinde bulunduran kapitalizmin doyumsuzluğundan olduğu da ‘hep’ gizlendi, ötelendi, üstü örtüldü!

***

Çoğu zaman kapitalizmi ‘doyumsuz’ olduğunca, ‘aptal’ bulurum…

Özellikle, bizim gibi geliştirilmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde işlenecek o denli varsıllıklar varken, üstelik açlık sınırının altında maaşla çalıştırabileceği binlerce işsizi iki saatte kapısına dizmesi olası iken, bunu yapamamasına hep şaşırırım…

Açlık sınırının, asgari ücretin ne olduğunun büyük bir katman biliyor.

İşverenin bir akşam yemeğinde yaptığı, ya da iki utandık konuğunu ağırladığında harcadığı bedelin de altında olan rakamdan söz ediyorum!

İki çocuklu bir ailenin, bir ay için ‘hangi’ gereksinmesine yeteceği bile düşünülmüyor asgari ücretin; onu bile edinmenin önünde dikenli yollar var!

İktidarın, ‘asgari ücrete yılın ikinci diliminde ödediğimiz’ diyerek başladıkları ‘gülünç’ sayılacak konuşmalarını anımsamak bile istemiyorum!

Geçtiğimiz günlerdeydi…

Altı ay süreyle geçici olarak çalışmak üzere kontenjanlar belirlendi.

Yüz kişilik yerlere ikibin kişi başvurdu!

Bunların arasında gençler var, orta yaşlılar var, kadınlar var, üniversite mezunları var…

Birkaç süreyle de olsa,

Geçici de olsa,

Açlık sınırının altında maaş da verilecek olsa razılar!

Ülkemizin görülen fotoğrafı da bu!

***

Sabah gazetelerde gördüm.

Adanalı Çalışma-Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu ‘Milli İstihdam Seferberliği Tanıtım Toplantısı’nda yaptığı konuşmada şunları söylüyor:

Bugün Türkiye, seksenbir milyon nüfusuyla, yirmisekiz milyona çıkmış istihdamıyla, otuzbir milyon iş gücüyle insan kaynağı anlamında en iyi ülke konumunda…

Peki, ya sonuç?

Sözümona, otuzbir milyon işgücüyle insan kaynağı anlamında, hangi anlamda ‘en iyi’ konumdayız?

Nitelik mi?

Nicelik mi?

Bilindiği gibi ‘nicelik’ denince; bir şeyin ya da kavramın sayılabilmesi, ölçülebilmesi, azalıp çoğalması anlaşılır…

Nitelik ise; bir şeyin ya da kavramın başkalarından ayıran özelliğini, sayılamayan-ölçülemeyen değerini, içinde insanla birlikte olması gereken her şeyi anlatır…

Bugün bile ‘araç sayısı, buzdolaplı ev, internet kullanan gençler, avm’leri dolduran kalabalık’ diye niteliği olmayan ‘niceliksel’ konularla zaman eritilmesine tanık oluyorsak eğer…

Oturup düşünmemiz gerek!

***

Adana’nın sokaklarını, o güzelim alanlara dikilmiş beton yığınlarının elden çıkarılabilmesi için hükümetin kredi faizlerinde indirim istemesini, işsizliğin artık aile içi tartışmalarda öncül olduğunu, esnafın ayakta durabilmek için didindiğini, emeklinin ‘lütfedilip de’ verilen maaşla yaşamını sürdürmekte zorlandığını…

Hadi bunları bir yana bırakalım…

Adana’nın, ülkemizin en yoksul iki kentinden biri olduğunu unutmak mı gerekiyor?

Niceliksel olarak ‘insan kaynağı anlamında en iyi ülke konumunda’ olmak değil…

Herkes gibi Adanalı da yaşamını sürdürebilmek için önce doymak, ardından dinlenebilmek için barınmak zorundadır…

110618

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP