Dün yaşananları görmezden gelmek…  

ABONE OL
24 Ocak 2018 22:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Siyasilerin bir-kaç yıl önce dediklerini unutup ‘siyasette bunlar olur-olmalı’ gibi savunmalar yapmış olsa da; zaman zaman yıllar önce yazdıklarımı okumak, düşünmek hoşuma gider.

Siyasiler diyorum da; yalnız onlar mı? Kimi medyada köşe yazanların çoğunun, üç-beş yıl önce yazdıkları ile bugün yazdıklarını yan yana koysanız ‘şaşkına’ döndürecek ‘yalpa’ dönemi geçirdiğini rahatça göreceksiniz!

Bu denli yanılma, daha çoğuyla ‘aldatma’ anlamına gelir oysa!

Alanları dolduran, köşelerini okuyan ‘aldatılanların’ durumu üniversitelerde tez’ olacak nitelikte…

***

Yaklaşık sekiz yıl önce, Hanifi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar adlı yapıtının gündeme geldiği dönemde yazdığım Hangi Eğitim başlıklı yazıyı, o gün yaşananları biraz olsun anımsayarak yeniden okurlara sunmayı istedim…

O yazı:

Hanifi Avcı’nın olay yaratan yapıtı Haliç’te Yaşayan Simonlar’ın üçte birlik bölümünü geride bırakmama karşın, o denli ilginç bulacağım satırlara rastlamadım…

Salt yer yer yazarın uğradığı değişimleri gözlemledim.

Bazı şunlar…

Yaşamı boyunca ne ailesiyle ne de arkadaşlarıyla bir restorantta yemek yememiş! Hiçbir zaman yirmi günlük yıllık izni kullanmamış! Örgütle ile ilgili bilgilerin tamamını göreve başladıktan sonra edinmiş! Onyedi yaşındaki bir örgüt militanının bildiklerini bilmiyormuş!

Son okuduğum tümce: Bilgi için eğitim ile okumak gerekiyor…

Yapıtları konusunda medyada çıkan bolca yazılardan sonra ‘eklemek’ zorunda kalacağım ne olur, şimdilik bilmiyorum. Ancak son tümce, uzun süredir vurguladığım ‘bilgi’ konusunu kapsadığı için değinmeden edemeyeceğim…

Bilginin gerekliliğinden başka, edinilmesi için nasıl bir eylemde bulunulmasını ‘sorgulamanın’ yararına inanıyorum…

Bilgi, görmekle mi olur?

Bilgi, okumakla mı olur?

Bilgi, kavgayla mı olur?

Bilgi, yalanla mı olur?

Hanifi Avcı, yapıtında bu soruların tamamı iteleyerek şu yanıtı veriyor: Bilgi, eğitim ile okumak yan yana gelince oluşur!

Avcı bu kanıya, çeşitli örgüt üyeleriyle yaptığı bire bir söyleşilerde varıyor!

Önce okuyorlar. Sonra bir araya gelerek, bir de aralarına bir ‘bilen’ alarak tartışıyorlar.

Öyle olmalı…

Bir konu saatlerce sürüyor olmalı…

Konunun dağılmaması için de ‘bilen’ tartışmaya ‘müdahale’ edebilmeli…

Bir saat, iki saat süren tartışmalı söyleşinin ardından, katılımcılar okuduklarına ‘yenilerini’ de katarak ayrıldıklarında ‘bilgileri’ tartışılmaz olur. Bunun adı da eğitim…

Şu soruyu soralım:

Toplumun bilgilenmesi için, yapılanlar yeterli mi? Ya da… Eğitimimiz ‘bilgilenme’ konusunda yeterli mi?

Ne yazık ki, ülkemizdeki eğitim sisteminin amacı ‘bilgilendirmek’ amaçlı değil; o anı kurtarmak, abeceyi ‘yat yat uyu’ fişleriyle öğretmek, konuları ezbere dayatmak, seke seke sınıf geçmek, mezun olmak, kalabalıkta ‘diploma’ ayrıcalığını yaşamaya kurgulu…

Öncelikle, ‘buraya dek’ aynı düşünceyi mi taşıyoruz; buna karar verelim.

Eğitim de; hangi eğitim…

***

Yazıyı sekiz yıl sonra okuyup, değiştirmeden köşeye alabiliyorsam; denecek söz var mı?

Yalpalamadan, topaçlaşmadan, ışık içinde uyusun babamın deyimiyle ‘zennübe gibi kıvırmadan’ yazmayı sürdürüyorsam…

Yaşanan olaylar, halkın yapısında görülen çürümeler, yaşam alanlarımızdaki güvensizlik irdelenirken; öyle çift rakamlı değil, üç-beş yıl öncesine gidilerek, nedenler-sonuçlar üzerinde zaman harcayarak ‘asıl’ sorunlar görülebilir.

Dünler, dün yaşananlar görmezden gelinerek ‘bugün’ olanları değerlendirmek; kendi ‘aldatılmışlığından’ daha çok, yurttaşı yeniden ‘aldatmaktan’ başka bir anlam taşımaz!

230118

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP