Yaşamının sürekliliği tarımdan geçer  

ABONE OL
5 Haziran 2017 20:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Bizdeki sivil toplum kuruluşlarının çoğunun toplantılarını izlerken zaman zaman ‘ayrı’ yerlerde yaşamış olduğumu düşünürüm.

Gerçekten topumun ‘sivil toplum’ kuruluşu mudur, yoksa iktidarların çizgisini çıkmadan koltuklarında bir ‘iradeyi temsil’ ettiklerine inanan bir topluluk mu?

Seksen öncesinde ‘işçi sendikaları’ duruşlarına göre ‘sarı’ gibi renklerle adlandırılırdı.

‘Sarı’ renk; o sendikanın işçinin değil de patronun çıkarını düşündüğü, işçiyi oyaladığı, yine de işçiden aldığı aidat topladığı biçiminde tanımlanırdı.

Öyle değil miydi ki? Örneğin bir ‘asgari ücret’ olayında, ücretlere gelebilecek bir zamda ‘hiç’ çalışanın sevindiği, açıklanan ‘açlık sınırı’, ‘yoksulluk sınırı’ gibi belirlenen miktarlarla karşılaştırıldığında ‘yeterli’ bulunmamıştır!

Sonuç mu; o sivil toplum kuruluşu ‘başarılı’ bulunmuştur. Patronun ‘biraz’ daha büyümesi sağlanırken, emekçinin yaşamda kalabilme çabası ‘şansa’ bırakılmıştır…

***

Adana coğrafi yapısı, konumu, değerleri bakımından önem taşıyor.

İkibin öncesinde Adana, bölgenin birçok illerine göre albenisi yüksek bir ildi. Merkezden Mersin ya da Ceyhan’a döndüğünüzde tüten bacalardan çıkan kent canlılığını görmeden edemezdiniz.

Sabah, öğle ya da akşam saatlerinde kentin salt merkezi değil, tüm kent kaynardı. İnsanların yüzlerinde yaptıkları işin verdiği hoşnutluk, yaşamlarına kattığı umut vardı…

Çarşı, mağazalar; o dönem daha şimdiki gibi ünlü ‘alış veriş merkezleri’ olmamış olsa da Küçük Saat, Büyük Saat, Kızılay Caddesi, Atatürk Caddesi, Sular denildiğinde cıvıl cıvıl renkler gelirdi insanın aklına.

Şimdi ki gibi lüks olmayabilirdi…

Şimdiki gibi rengarenk olmayabilirdi…

Şimdiki gibi adı söylenemeyen markalar olmayabilirdi…

Şimdiki gibi yasaklar da olmayabilirdi…

Ancak Adanalı üretiyor, ürettiriyor, ekonomisine katkı yapabiliyordu…

Yapılan yanlışlar, zamanla üretim ‘mekanizmalarını’ Adana’dan kopardı. Sistem işleyişi ‘o’ koparılmalar üzerine kuruldu.

Yıllar önce Kozan’da katıldığım bir sempozyumda Turgut Özal’ a yakınlığı ile bilinen yazar Nazif Gürdoğan şunları söylemişti: : T. Özal dönemi. Özal başbakan. Sabancı şirketler grubuna derki, ‘Adana’da kalmakla yalnız Türkiye’ye açılabilirsiniz. Ancak İstanbul’a kayacak olursanız Avrupa’ya da açılabilirsiniz. Dünyaya açılmak istiyorsanız da Londra’yı seçmek zorundasınız.’ Sabancılar önce İstanbul’a taşınarak Avrupa’ya, sonra Londra’ya taşınarak da dünyaya açılmışlardır. Global dünya bunu gerektirmektedir…

Salonda bulunanlar bu söyleneni anladılar mı, anladılarsa içinde bulundukları koşullarla değerlendirmesini yaptılar mı bilmiyorum. Ancak sorduğun birkaç kişinin o an başka şeyler düşündüğünü, bazılarının da öyle bir şeyler duyduklarını ama anlamadıklarını öğrendim. Öğrenmekle birlikte de üzüldüm…

Küreselciler ne denli çok sevinmişlerdi oysa; Sabancıları dünya tanıyacaktı! Adana’dan Sabancılarla birlikte, birçok fabrika patronu koptu gitti! O gün sempozyuma dinlemeden ‘destek’ verenlerin çalışanları işsiz kaldı, Adana üretmez oldu, ekonomisi büyümez oldu, işsizlik ‘inşaat’ sektörünün dışında günden güne eridi…

***

Adana’nın ekonomide ‘geri bıraktırılışına’ sivil toplum kuruluşları el atmış olmalı…

Ticaret Odası Başkanı Atilla Menevşe ‘dünyanın büyüklük, verimlilik bakımından üç büyük ovasından biri olan Çukurova; yerli, yabancı yatırımcılara parlak vizyonuyla son derece elverişli koşullar sunmakta’ diyor.

Hacı Sabancı Organize Sanayi bölgesi Başkanı Bekir sütçü ‘havaalanı, demiryolu, uluslararsı karayolu, otoyol ile limanlara yakınlığı gibi lojistik üstünlüğüyle yatırımcıya birçok avantaj sağlayan AOSB, yeni yatırımlarıyla her geçen gün daha da büyüyor, daha da güçleniyor’ diyor.

Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç ‘aynı anda birçok farklı sanayinin gelişimine imkan vermesinin yanı sıra küresel, konjonktürel, değişimlere uyum sağlayabilmesi kent sanayisine dinamik-esnek yapı kazandırmaktadır’ diyor.

Oda Başkanlarının bu sözlerinin benzerlerini, daha önce de çokça duydum. Hep Adana’nın büyüyen ekonomisinden, ülke ekonomisine yaptığı katkıdan, kimi firmaların büyüyen anaparalarından, yeni kurulacak firmaların Adana’ya kazandıracaklarından…

Burada şu soru sormak aklıma geliyor: Bu denli büyüyen ekonomide işsizliğe nasıl bir katkı olmuştur? Diğerlerini bir yana bırakalım; tarımsal alanların bilimsel ölçütlerde kullanılması için, Çukurova Ziraat Fakültesi mezunlarından ne denli yararlanıldı? ‘Milli istihdam seferberliği’ denilen yapının içerisinde ne denli yer alabildi?

***

Adana her yönüyle önemli bir kent.

Ancak ekonomisi denildiği gibi ‘rahat’ değil! Açılan yollar, yapılan havalimanı,  inşaat üzerine yoğunlaşma, enerji santralleri Adana’ya ekonomik büyüme, erinç, gönenç kazandırmadı.

Canlı yaşamının sürekliliği tarımdan geçer; tarım olmayınca yaşamın diğer birimleri de zamanla önemini yitirir. Doğayı, toprağı, suyu cömertçe kullanarak geleceğin kurulamayacağını herkes gibi sivil toplum kuruluşları da bilmeli. Bunları korumanın yolu da üniversitelerin ilgili bölüm mezunlarının ‘ilgili alanlarına’ yönlendirilmesiyle olacaktır. Çıkışı ‘yabancı sermayede’ aramaya gerek yok!

040617

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP