Maaşla yaşama güvencesi verilse…

ABONE OL
15 Haziran 2022 16:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Olmaz demeyin! Bu yurdun yurttaşının sırtından milyarları götüren, götürürken de çevreyi bozan/ yaşam alanlarını daraltan/ kentlerin yağmur sularının gideceği yerleri tıkayanlara/ yok edenlere “kazanç güvencesi” verilmedi mi?

Onlara kepçeyle verilen “güvence”, bu yurdu seven emekçilerin; emeklinin, işçinin, esnafın, çiftçinin cebinden alınmadı mı?

Bakan Nebati bile bunu birçok kez yineledi:

İşini bilmeyen küçük yatırımcı kazanmadı, dedi,

Bu sistemde sanayicimizin işi tıkır tıkır işliyor, dedi,

Bu ekonomik paketi parası olanlar için düzenledik, dedi…

Toprakta çalışan, sanayide çalışan, sokakta çalışan, fabrikalarda çalışan, yer altında çalışan kim; emekçi değil mi?

Hem üretim kaynaklarını çalıştıran, hem katma değerli ürün oluşturabilmek için çalışan, hem gecesini gündüzüne katarak çalışan emekçi değil mi bu yurdun asıl kazanımı?

Ama aç, ama doymuyor,  aldığı “maaşla yaşama güvencesi verilse” çok mu olur?

***

Bana kalırsa “bal gibi olur” da…

Çalışmanın karşılığı bir maaş verecekler, ancak verdikleri maaşla “yaşama güvencen” olacak…

O zaman siz görün bu yurdun güzelliğini, doğal varsıllığını, doyulamayan insan sevincini görün!

Her şeyden önce gereksiz hiçbir işle uğraşılmaz, gerekmedikçe harcama yapılmaz, gençlerin önündeki aydınlık gün gibi parlar, çocukların kiraz açar yanaklarından; demedi demeyin!

Bu saraylara, bu şatafata, bu “nereden buldunlara”, bu “bilmem kaç maaş almalara” ne gerek olacak ki; çalışabilen/ çalışacak, çalışamayan/ sosyal devlet olanaklarından yararlanacak, üstelik doyacak!

O zaman hangi baba, ya da anne eve dönerken kara kara düşünür ki?

Ne haftaya ödeyeceği kirayı dert eder, ne yaklaşan kurban için yapacağı harcamayı, ne de elektriğe/ doğalgaza/ akaryakıta gelen zamlar için dövünür!

Bilir ki “yaşama güvencesi vardır”, bilir ki “yaşamak” herkes için haktır, bilir ki “doymak/ barınmak/ sağlık/ eğitim” de temel haklardandır!

***

Olmaz mı?

Bize, yirmi yıllık “iktidar” bunun olabileceğini, yapılan iş kadar, alınacak bedelin de “güvenceli” olabileceğini bir kez, üç kez, beş kez değil; onlarca kez gösterdi! Üstelik de bu “güvence bedellerini” dar gelirlilerin sırtından ekmeğe/ şekere/ yağa/ akaryakıta/ tarımsal ilaca üst üste yaptıkları zamlarla aldılar!

Bakın, dün akşam yine mazota zam gelmiş, son on günde kaçıncı zam böyle; saymayı unuttuk!

Fabrikada on lira olan şekerin, tüketicinin eline geçene dek ikibuçuk kat artmasını da yaşıyoruz!

Yanı başımızdaki ahırlar yıkılmış, besicilik can çekişiyor, markette et/ süt/ peynir fiyatları almış yürümüş; bunların hepsi köprüleri, yolları, hastaneleri yapanlara “güvence” için, tamtakır edilen/ yüzyirmisekiz milyarı götürülen hazinedeki boşluk için kullanılıyor!

Köprülerden kaç kişi geçiyor, hastaneye aylık kaç hasta uğruyor, kuzey otoyolundan gidenlerin sayısı kaç; bilmek zorunda olmasak da, “güvence” eksiğinin oluşturduğu zam fırtınasından etkilenmeyen yok!

Yüklenicinin umurunda değil hiç biri; ne denli az müşteri ağırlarsa, ne denli az onarım işi gerekse, o denli iyi/ güzel/ hoş!

Döviz kuru yükselmiş, ulusal para en altlarda yer bulmaya çalışıyor; yüklenici için hiç önemli değil, günü geldiğinde, “müşteri güvenceli” hesaptan/ dolar üzerinden ödemesini alır!

Bunu diyorum; bu yurdun yetmiş milyonu için de böyle olamaz mı?

***

Emekçiye, maaşıyla yaşama güvencesi verildiğinde…

Kışın doğalgaz kullanmak yerine battaniye altları aramadığında, evinin oda lambalarını karartmak zorunda kalmadığında, çocuğuna şeker alabildiğinde, belediye ekmek büfelerinin önünde kış ayazında beklemediğinde, pazarda bölünmüş/ markette küçültülmüş ürünler aramadığında, mutfağında pişecek aşı olduğunda, doyabildiğinde…

Kimseye el açmayacak, yalvarmayacak, biat etmeyecek, önünde eğilmeyecek…

Örneğin ne politikacıları, ne de patronları bu denli “üstlerde” görmeyecek; yaşamın, yaşanılası yerlerini sevdikleriyle/ sevdikleri yerlerde yaşayacak…

Açlıkla/ yoklukla sınanıp, düdük sesiyle toplanıp dağılan bir toplum yerine, tüm bunları aşmış bir toplumu “sistem” ister mi ki?

Sistem, nüfusun yüz kişiden on kişisi, diyelim; daha çok değil!

Nüfusun yüz kişiden doksanı, on kişinin doyması/ saraylarda yaşaması/ üç-beş maaş alması/ şatafat içinde olması/ “müşteri güvenceli” işler yapması için çalışıyor, didiniyor, doymuyor, yaşamla sınanıyor!

Bir arkadaşım, “iktidardan dar gelirliler için ne istiyorsun” diye sormuştu! Ben de ona “maaşlarıyla yaşama güvencesi verilsin isterim” demiştim

Böyle bir “güvence” toplumda nasıl bir “bayram havası” yaşatır değil mi; yaşayınca görürsünüz…

140666

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP