Zeki Sarıhan

Zeki Sarıhan

01 Mayıs 2024 Çarşamba

Kürtlerin özerkliği konusuna nasıl elim değdi?

Kürtlerin özerkliği konusuna nasıl elim değdi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Zeki SARIHAN

Tarih 25 Ağustos 1987. Kenan Evren cumhurbaşkanı, Turgut Özal başbakandı. Yasaklı siyasilerin yasaklarının kalkıp kalkmaması konusunda hararetli bir referandum kampanyası yapılıyordu. Bendeniz, İncesu Lisesi’nden Ankara 50. Yıl Lisesi Türkçe öğretmenliğine yeni nakledilmiştim. Kurtuluş Savaşı Günlüğü adlı kitabımın dördüncü cildi üzerinde çalışıyordum.

Aydınlık Dergisinin devamı olarak İstanbul’da yayımlanan 2000’e Doğru dergisinin Ankara bürosundan Deniz Öğüt telefon ederek Atatürk’e ait eski yazıyla tutulmuş bir konuşmanın yeni yazıya çevirme işini yapıp yapamayacağımı sordu.  “Ben eski yazının kitap harfleriyle basılmış olanlarını okuyabiliyorum ama getirin bir bakalım” yanıtını verdim. Fotokopi metin Kocatepe Binektaşı Sokak’taki evimize getirildi.

Yardım almak için Gazi Eğitim’den Türkçe öğretmenimiz Muzaffer Gürses’i aradım. Ankara’da değilmiş. 1916 doğumlu olan ve ilkokulu eski yazı ile bitirmiş Kayınbabam emekli öğretmen Hüsamettin Sölpüker’e telefon ettim. Geldi. 2000’e Doğru’nun yeni yazıya aktarılmasını istediği Kürtlere özerklikle ilgili kısmı bulduk. Dikkatle okuduk ve yazı makinesinde temize çektim.

Lozan Konferansına ara verildiği bir dönemde Gazi Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’un belli başlı gazetecilerini İzmit’e davet etmiş ve yeni Türkiye’ye verilecek biçim konusunda onların sorularını yanıtlamıştı. 16/17 Ocak 1923 gecesi yapılan bu görüşmeyi Meclis’in dört yeminli tutanak kâtibi kelimesi kelimesine yazmışlardı. Bu görüşmede İstanbul mebusu Adnan (Adıvar), Vakit başyazarı Ahmet Emin (Yalman), İleri başyazarı Suphi Nuri (İleri), İkdam yazarı Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Tanin yazarı İsmail Müştak (Mayokan), Akşam yazarı Falih Rıfkı (Atay), İleri muhabiri Kılıçzade Hakkı Bey bulunmuştu.

Görüşme yayımlanmamak üzere yapılmıştı. Gazeteciler, görüşme sonrasındaki yazılarında Mustafa Kemal Paşa’nın görüşlerine genel olarak yer vermişlerdi. Tutanak arşivde duruyordu. Bu metin daha sonraki yıllarda yayımlanmıştı ama Atatürk’ün Kürtlere özerklik verileceği ile ilgili kısım atlanarak…

Yaptığımız işin siyasi önemini kavramış olmalıyım ki o gün defterime şunları yazmışım:

 “Atatürk’ün 1923’te İzmit’te gazetecilerle bir konuşması. Arı İnan bunun kitabını çıkarmıştı ancak bazı yerleri atlamış. Kürt meselesiyle ilgili yer. Ahmet Emin’in sorusu üzerine Atatürk, Kürtlerle ilgili bir sınır çizilemeyeceğini, Türk Kürt unsurunun iç içe geçtiğini ancak Anayasa gereğince Kürtlerin çoğunlukta bulundukları yerlerde kendi kendilerini idare edeceklerini söylüyor. Bunlar Atatürk’ün ağzından Kürt meselesiyle ilgili en radikal sözler. Yayımlanınca bakalım ne etki yapacak.”

Ertesi gün (26 Ağustos 1987) 2000’e Doğru’nun yazarlarından ve büronun da başında bulunan Hasan Yalçın telefon etti. Belgeyi dergiye kapak yapmayı kararlaştırdıklarını söyleyerek benden adı geçen konuşmanın çeşitli yayımlarını incelememi istedi. Bununla yarın uğraşacağını söyledim. Ancak akşam evine giderken uğradı. Buna “galiba” gerek kalmadığını söyledi.

DERGİ MATBAADA İKEN TOPLATILIYOR!

Derginin 30 Ağustos 1987 Pazar günü piyasaya çıkması beklenirdi. Cumhuriyet gazetesinde ilanı olduğu halde bayie gelmedi. Çünkü Devlet Güvenlik mahkemesi dergi matbaada iken ona el koymuştu! Ertesi gün dergide çalışan bir arkadaş son sayıyı getirdi. Belgeyi sunuş yazısında “Eski yazıyı çözen 2000’e Doğru görevlisi, Gazi Paşa’nın söylediklerini tane tane okuyordu” diye yazılmış.

2000’e Doğru’nun kapağa koyduğu ve devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından toplatılan Atatürk’ün sözleri şunlar:

“Kürt meselesi; bizim yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi bizim millî sınırlarımız içinde bulunun Kürt unsurlar öylesine yerleşmişlerdir ki pek sınırlı yerlerde yoğun durumdadırlar. Fakat yoğunluklarını kaybede ede Türk unsurlarının içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek Türklüğü ve Kürtlüğü mahvetmek gerekir. Sözgelişi Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a, Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak gerekir.  Ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de gözden ırak tutmamak gerekir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim anayasa gereğince zaten bir tür yerel özerklik oluşacaktır. O halde hangi ilin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da birlikte ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait bir mesele çıkarmaları daima beklenir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem Türklerin yetkili vekillerinden oluşur ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz.”

Özetlenecek olursa: Mustafa Kemal Paşa, Türk ve Kürt nüfus büyük ölçüde birbirine karıştığı gerekçesiyle Kürtler için özerk bir bölge sınırı çizilmesinin imkânsız olduğunu düşünüyor. Bunun yerine bütün illerin anayasa gereğince büyük ölçüde kendi kendilerini yönetecekleri bir tür özerkliğe sahip olacaklarını belirtiyor. Türkiye halkının yalnız Türklerle anılması halinde Kürtlerin bunu sorun yapacağını da ekliyor. Türkiye’nin Türk ve Kürtlerden oluştuğuna işaret ediyor.

Basın toplantısının Türk Tarih Kurumu arşivinde bulunan tam metni, Sadık Perinçek, Erol Şadi Erdinç ve Mustafa Okan Baba tarafından okunmuş, 1993’te Kaynak Yayınları tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. Gene Kaynak Yayınlarınca 2004’te yayımlanan Atatürk’ün Bütün Eserleri 14. Cilt s. 263-306 sayfaları arasında da yer almıştır.

Atatürk’ün o konuşmada atıf yaptığı 23 maddelik 1921 Anayasasının 11 maddesine göre vilayet, mahalli işlerde manevi şahsiyete ve “muhtariyete” sahiptir, vakıflar, medreseler, eğitim, sağlık, iktisat, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi vilayet “şûra”larının yetkisi içindedir. 12. Madde, “Vilayet Şûralarının” vilayet halkı tarafından iki yıllık bir süre için seçilen üyelerden oluştuğunu, bu şûranın üyeleri arasından bir başkan ve çeşitli şubeleri idare ile görevli üyelerden oluşmak üzere bir yönetim kurulu seçeceği, icra yetkininin daimi olan bu kurula ait olduğunu hükme bağlamaktadır. Anayasanın 16-21. Maddeleri de doğrudan doğruya nahiye halkınca seçilecek nahiye şûralarının seçimi ve görevlerini düzenlemektedir.

28 yıl içinde köprülerin altından ne büyük seller akmış! Yalnız devlet köprüsünün, Kürt köprüsünün altından değil o zaman 2000’e Doğru dergisini çıkaran Aydınlık köprüsünün altından da…(25 Eylül 2015)