02 Aralık 2024 Pazartesi
Zeki SARIHAN
Bir rejimin baskıcı olduğunu anlatmak için ona “faşist” demek yaygın bir anlayıştır. “Faşizan” sözcüğü de “faşizmi andıran” “faşistçe” anlamına gelir ki ne dediğimizin anlaşılması için kullanılır.
Bununla birlikte, her baskıcı rejim faşist değildir. Tarih sayılamayacak kadar çok diktatörlükler gördü. Bir kişinin, elinde ailenin, sülalenin veya bir çıkar grubunun yönettiği, başkalarına acımasızca saldıran, katliamlar yapan, en ufak bir muhalefete nefes alma imkânı vermeyen rejimler geldi geçti. Bunlar için de faşist ifadesi kullanılmıyor. Onları tanımlayan ifadeler farklıdır.
Faşizm, 20. Yüzyılda orta çıkmış, yaşanmış ve dünya halklarında derin bir nefret bırakmış rejimlerin adıdır. İtalya’da Mussolini’nin başında olduğu rejimin resmi adı olmakla birlikte, insanlığa en büyük felaketleri Hitlerin başında bulunduğu Nasyonal Sosyalist Parti tarafından yaşatıldı. Onu adı NAZİZM olmakla birlikte, Faşizm her ikisini ifadeye yetiyor. Bu iki rejim layık oldukları nefret ve tiksinti nedeniyle artık itibar sahibi olamaz. Dünyada hiçbir topluluk bu adları kullanmaya, onları övmeye cesaret edemez.
Bununla birlikte farklı adlar ve uygulamalar nedeniyle faşizmin ideolojisini taşıyan partiler ve gruplar eksik değildir. Her baskıcı rejimde veya ideolojide, faşizm unsurlarından bazılarını bulmak mümkündür.
Faşizmin ortak özelliği nelerdir?
Bir ideolojinin faşist olarak nitelenebilmesi için onun aşağıdaki özelliklerin tamamını veya çoğunu taşıması gerekir:
Irkçılık: Faşizmin en belirgin özelliği, ırkçılıktır. Faşist ideolojiye göre, İtalyan, Alman veya Türk olsun, onu temsil etme iddiasında bulunulan millet, dünyanın en köklü, en büyük, en temiz milletidir. Bu millet diğer milletleri yönetme yeteneğine sahiptir. Faşizm, milletler arasında hak eşitliğini kabul etmez. Üstünlük iddiası bazen dünyanın bütün milletlerine, bazen aynı vatanda yaşayan diğer unsurlara karşı ileri sürülür.
Saldırganlık: Faşist ideoloji saldırgandır. Onun için öteki milletlerin bağımsız yaşama isteğinin bir değeri yoktur. Faşizm, uluslararası hukuka saygısızdır. Gücünün yettiğini düşündüğü anda başka milletlere, devletlere saldırır ve onları egemenlik altına almak ister. Bunun için saldırgan maceralara girişebilir. Böylece kendi milletinin de felaketine sebep olur.
Demokrasi düşmanlığı: Faşizmin programında demokrasi yoktur. Onlara göre demokrasi, her kafadan bir ses çıkması demektir. Demokrasi, toplumları parçalar ve faşizmin hedefine ulaşmasına engel olur. Bu nedenle faşizm liberalizme de düşmandır.
Emekçi düşmanlığı: Faşizm, büyük sermayenin tümünün değil, en azılı kesiminin ideolojisidir. Onun sosyalizm düşmanlığı emekçi düşmanlığından kaynaklanır. 20. Yüzyıl faşizm uygulamaları, faşistlerin önce kendi ülkelerindeki sosyalistleri yok etmekle işe başladıklarını ardından sosyalist ülkelere yöneldiğini gösterdi.
İstismarcılık: Faşist rejimler halkın sorunlarını istismar ederek kendi iktidarları için kullanırlar. Hitler, Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanların uğradığı yıkımı, toprak kaybını ustaca kullanmış, o yıllarda Almanya’da geniş kitlelerin kurtuluş yolu olarak gördükleri sosyalizmi de istismar etmiştir. Onun üye olduğu Alman Sosyalist Partisinin nasıl faşist bir parti haline geldiği ibret alınacak bir durumdur. Fakat partinin adındaki “Sosyalist” sözcüğünü atmak yoluna gitmemiştir.
Kişisel diktatörlük: Faşizmde parti diktatörlüğü aynı zamanda ve gerçekte bir tek adam diktatörlüğüdür. Partide ve toplumda ona kimsenin rakip olmasına izin verilmez ve böyleleri ortadan kaldırılır.
Beyinleri yıkama: Faşistler, bütün propaganda araçlarını kullanarak halkın, özellikle gençliğin beyinlerini yıkamada ustadırlar. Onlar için yalan söylemenin, halkı yanıltmak için çeşitli tertiplere başvurmanın bir sakıncası yoktur.
TÜRKİYE’DE FAŞİZM
Türkiye’de geçmişte faşist akımlar oldu. Özellikle İkinci Dünya savaşı yıllarında Alman işbirlikçiliği biçiminde baş gösteren faşizm, Türklüğü istismar ediyor ve Alman faşistleriyle Sovyetler Birliğini yıkmak, bir Turan devleti kurmak gibi niyetler besliyorlardı.
Günümüz Türkiye’sinde faşizm unsurlarını barındıran oluşumlar vardır. Bunların iktidara gelme ihtimali yok değildir. Bu tehlikeye karşı ideolojik bir seferberlik yürütülmelidir.
Türkiye faşizminin söylemleri, anlayanlar için kendini ele vermektedir. Bu söylemlerin başlıcaları, devletin kutsallığı, Türklerin başka milletlere ve unsurlara üstünlüğü, tek adamlığa hayranlıktır. Günümüzde bazı çevrelerin Enver ve Talat Paşa’ya hayranlıkları nedensiz değildir. Bunun başlıca nedeni, İttihat ve Terakki’nin Türkçü kanadının azınlıklara karşı kullandığı yok etme politikasıdır.
1940’larda Türkiye’deki faşist akım, baş düşman olarak gördüğü Sovyetlere karşı Alman taraftarıydı. Almanya yıkıldıktan sonra Amerikancılığı benimsedi. Türk devrimcilerine karşı da Amerika’nın bir sopası olarak kullanıldı.
Ancak günümüzdeki dikkat edilmesi gereken başka faşist bir akım bu gelenekten gelmiyor. Bu akım, Amerika’ya (ve Avrupa’ya) karşı bir başka hegemonyacı devlet olan Rusya’nın hararetli müttefikidir.
Türkiye’de faşist eğilimler taşıyan akımların arasında bazı farklar bulunuyor. Bunlardan bir kısmı İslam’ı, bir kısmı Türklüğü kullanmaktadır. Bazıları Atatürk düşmanı iken, diğer bazıları Atatürk’ü tabulaştırıyor. Tek parti ve tek adam eğilimleri ikisinde de ortaktır.
Faşist bir ideoloji, bir süre geçmiş aydınlanma ve devrimci birikimi kullanmaya devam etse de sonunda bunlara karşı olumsuz tutum almak zorunda kalacaktır. İnce Memed romanına karşı tutum bunun habercisidir. On yıllarca devrimci Türk edebiyatının başyapıtlarından biri olarak tanınan İnce Memed’in “devlete başkaldırmış bir eşkıyayı olumlayan” olumsuz bir örnek olarak ifade edilmesi bunun habercisidir. İşin içine “devlete başkaldırma kavramı girince Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi Eylemlerinin lanetlenmesi de yakındır. Çünkü “devlet” kutsaldır. Kendisi devlet tarafından mahkûm edildiği halde Osmanlı dönemi için “Kerim Devlet” kavramını kullanan ve kuruluş dönemi için “Devlet Ana” romanını yazan Kemal Tahir de bu çevrenin adamı sayılmaya başlamıştır.
Sosyalist bir hareket faşizme evrilebilir mi? Mussolini ve Hitler örnekleri bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Ülkemiz, insanlar arasında ideolojik geçişlerin sık yaşandığı ülkelerden biridir. İktidara karşı en keskin söylemleriyle tanınmış bazı şahsiyetler, bir sabah iktidarın müttefiki olarak güne başlayabiliyorlar. Çeşitli renkler taşıyan bu çizginin bir ucu kırmızı (sosyalizm) bir ucu siyahtır (faşizm) Geçişler, dünyadaki ve ülkedeki durumdan ötürü siyahtan kırmızıya doğru değil, kırmızıdan siyaha doğrudur. 50-60 yıl önce sosyalizmi yalnız kendisinin temsil ettiğini ileri süren ve bunun için keskin bir ideolojik kavga yürüten, “proletarya diktatörlüğü” kuracağını ileri süren, Marks’tan başlayarak Mao’ya kadar sosyalizm teorisi ve uygulayıcılarını önder kabul eden bir hareketin, günümüzde Türk milliyetçilerinin önderliğine soyunmasına hayret edilse de bunun Türkiye demokrasisi için bir tehlike olduğunu görmek gerekir.
Böyle bir gelişme, eskinin sosyalistleri olan, hatta bu uğurda yıllarca bedel ödemiş olanların siyasi karakterleri hakkında da bir gerçeğe işaret ediyor. Bazıları girdiği yolda mezara kadar, bazıları ise pazara kadar yürürler. Siyasetin pazarı, onlar için vaatkârdır. Orada sosyalizmi satmak ve faşizmi satın almak mümkündür.
Faşizmin ayak sesleri: Çoğu insan ihtimal vermeyebilir veya faşizmi klasik devletçi ve milliyetçilerden bekleyebilir. Ben ise başka bir örgütlü hareketin ayak seslerini işitiyorum. Bu hareketi birçokları, seçimlerde aldığı oyların hiç derecesinde olmasına, eski taraftarlarının çoğunu kaybetmesine bakarak küçümseyebilir. Oysa bu hareketin öncüleri, siyasi mücadelede 60-70 yıllık bir birikime sahiptir. Neleri terk etmeleri ve neleri kabullenmeleri gerektiği konusunda deneyim sahibidirler. Gazeteleri ve televizyonları, yayınevleri vardır. Toplumun gidişinin nereye doğru olduğunu okuma yetenekleri vardır.
Faşizme benzer bir yönetimin adı “faşizm” olmayacağına göre, Türkiye’de uzaktan ayak sesleri duyulan faşizmin toplumsal çalkantıları fırsat bileceği, halkın yoksulluğunu kullanacağını, Atatürk’ü yerleşik bir figür olarak kullanmaya çalışacağını unutmamak gerekir. Onun da devlet gücünü ele geçirmek için ordu ve halk desteğine ihtiyacı vardır. Kürt sorunu da Türk unsurunu avlamak için kullanılacak malzemelerden biridir.
Bu tehlikeye fırsat vermemek için yapılacak şeylerin başında faşizmin niteliği ve iktidara geliş biçimleri hakkında ideolojik bir mücadele geliyor. Ne yazık ki, bu yapılmadığı gibi, kullanılan zehirli dil, faşizmin değirmenine su taşıyor. Bu hareketin şimdilik yaklaştığı milliyetçi hatta kitleselliğinden ötürü İslami partiler varsa da herhangi bir müttefiki yoktur. Kendini onlara henüz sevdirememiştir. Fakat bu partilerin de yaslandığı ideolojilerden nemalanmaktadır.