yonetici

yonetici

27 Nisan 2024 Cumartesi

İnsan Nedir, Şimdi Bildim III – Sis Manastırı Vol.02

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sis Manastırı hakkındaki en ayrıntılı bilgiler hiç şüphesiz, İngiliz hacı ve papaz Edwin John Davis’in 1875 yılında gerçekleştirdiği Anadolu gezisinden sonra yazdığı ve 1879 yılında basılan Life in Asiatic Turkey: A journal of Travel in Cilicia (Pedias and Trachea), Isauria and Parts of Lycaonia and Cappadocia kitabındadır. Davis bu kitapta yüksek duvarlarla çevrili ve üçgen planlı manastırın bir patrik sarayı, bir bahçe ve bir kiliseden oluştuğunu yazmış ve ayrıntılı olarak anlatmıştır:

“Alt kapıdan girdik ve birçok basamakla birbirine bağlanan avlulardan geçtik. Her yer karmaşık avlular, koridorlar ve irili ufaklı odalardan oluşuyordu ve hepsi kirli ve bakımsızdı. Üçgen yapı kompleksinin en yüksek noktasında yer alan patrik evi, tepeden şehre bakmaktadır.

“Kilisenin büyük bir kısmı gibi manastır da harabeye dönmüş, bakımsız ve onarıma muhtaç. Kilise kare planlı havadar bir yapıdır ve düz çatısı kare şeklinde taş sütunlar ile taşınmaktadır.

“Kompleksin doğu ucunda, alışılagelmiş sunağın bulunduğu üçlü apsis girişi vardır. Orta sunağın üzerinde İtalyan tarzı bir sıva var, altın varakla kaplı bir baldaken var. (Baldeken: mimarlıkta bir altar ya da mezarın üzerini örten, kolonlarla taşınan, mekanı sınırlayan duvarlardan bağımsız, sundurma biçimli örtü) – ancak hepsi çok tatsız.

“Kilisenin bu tarafındaki duvarlar birkaç fit yüksekliğe kadar çinilerle kaplı; çiniler, Sultan Süleyman’ın İstanbul’daki camiindekilere benzer.

“Dik bir taş merdivenle çıkılan kilisenin kuzey tarafında başka bir sunak daha var ve burası zengin bir alçı ve altın varakla süslenmiş. Burada ve ana nefte patrik için tahtlar var.

“Kilisenin çeşitli yerlerinde farklı tarzlarda asılan resimler var. Kilisenin geri kalan kısmı, çok yüksek taban seviyesine sahip merkezi bir apsisin önünde ilginç bir şekilde yontulmuş ve iki bronz aslan bulunmaktadır. Bu aslanların üzerine büyük, zarif pirinç şamdanlar monte edilmiştir.

“Kilisedeki en çekici şey, Ermeni krallarının taç giyerken oturdukları mermer taht. Tahtın arka ve yan yüzeylerine kraliyet amblemleri, yaygın bir aslan ve çift başlı bir kartal oyulmuş.

“Kompleksin kuzeybatı köşesinde birçok patriğin mezarı var. Kilisenin batı cephesinin önündeki revak tehlikeli bir şekilde ihmal edilmiş ve her an yıkılabilir gibi duruyor. Rehberimiz patriğin dönüşünde veya bir sonraki ziyaretinde tamir edileceğini söyledi; ancak, birkaç gün bile ayakta durabileceği şüphelidir!

“Revakın altında, kilise çanı olarak kullanılan aletler duvara asılmıştır (çünkü genellikle Müslümanlar çanlardan nefret ederler). Bunlar büyük bir demir parçası, büyük ve kalın bir tahta parçası ve benzer iki küçük parçaydı. Bunlar, gerçekleşen kutsal törene bağlı olarak farklı zamanlarda çalınır.”

Buraya bir not düşmemde fayda var; ben inek otlatmak için manastıra çıktığım çocukluk yıllarımda oturduğum yerde toprağı eşelediğimde bu çinilerin kırık parçalarını bulurdum. Ama öyle az-buz değil, küçük tepeler oluşturmuş moloz yığınlarının içi binlerce çini parçası ile doluydu. Şimdi o alan düzenlenmiş, o moloz yığınları oradan kaldırılıp kim bilir nereye dökülmüş.

* * *
Yine hatırlatayım; yazının bütününü aşağıdaki adresten okuyabilirsiniz…