yonetici

yonetici

27 Nisan 2024 Cumartesi

Bütçe görüşmeler/ 1

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Bütçe görüşmeleri sürerken “tamam işte böyle olmalıydı, bunlar söylenip/ yapılmalıydı, iktidar doğru yolda olduğunu kanıtladı” diyen oldu mu bilmiyorum!

Birbirine küs ya da “düşman kardeşler” gibi davranan, kimi zaman “hayın, şahsiyetsiz, terörist” sayılan, ne denirse/ densin “dinlenmeden” doğruluğuna ya da yanlışlığına karar verilen, eleştiriye dayanılmayan, onsekiz yıldır yapılanları yurtseverlik sayan; yoksulluğu bitirmiş, işsizliği çözmüş, eğitimde yüz akı işler yapmış, çiftçiyi ayağa kaldırmış, ülkenin yurttaşını erince kavuşturmuş, üretim organlarını çalıştıran bir yönetim…

Konuşmacıları dinlerken, anlattıkları yer neresiyse, orada olmayı öyle çok istedim ki…

İnsanlar özgürce ormanlarını soluyor, ulusal değerleri korumak için uğraş veriliyor, düşünce üretiminin önündeki engeller kaldırılmış, “komşusu açken yatağa tok giren bizden değil” anlayışı gerçekleştirilmiş, “sosyal devlet” kavramı yaşama geçirilmiş, hırsızlığın/ dolandırıcılığın/ haksız kazancın/ kayırmacılığın/ yalancılığın kökü kazınmış…

Böyle bir sistemi, böyle bir yapılaşmayı istemeyenin gözü çıksın!

***

Dün, görüşmeler sırasında CHP’li Engin Altay konuşurken “millet aç, millet perişan. Evet, herkesin midesine bir şey giriyor, kuru ekmek giriyor” dedi. Karşı küs sıradan AKP’li Şahin Tin “o zaman aç değiller demek” dedi.

Eve ekmek götürebiliyorsun ya, ekmek yiyebiliyorsun ya, midene ekmek giriyor ya; doyuyorsun demek!

Bu sözü duyunca boynumu eğdim, utandım; bunları sayı ile mi koyuyorlar oraya?

Geçen günlerde “yine” bir AKP Milletvekili/ Ahmet Sorgun konuşmuş, şunları söylemişti:

“Bir işadamını arıyorum. ‘Birisini göndereceğim’ diyorum, hemen gönder diyorlar. Bize iş için gelenler sonra ‘belediye olmaz mı, hastane olmaz mı diyor’. Bu iş beğenmeme. Bizim zihniyet olarak bir değişim yaşamamız gerekiyor. ‘Ben asla tulum giyemem’ diyorlar. Ne yapacaksınız? “

“İktidarın” Diyarbakır Anakent Belediyesi’ne kayyum atadığı Münir Karaloğlu’da benzer yaklaşım içerisinde. “İş talep edene ‘Ne iş yaparsın’ diye soruyorum, ‘Her işi yaparım’ diyor. Her işi yapan adam hiçbir işi yapamaz. O zaman mesele işsizlik değil; mesele mesleksizliktir, mesele iş beğenmezliktir” diyor.

***

“İş beğenmemezlik” deniyor, başka yerden değil, “üniversite mezunlarından” istenilen sayıda işsiz bulmak olası. Üstelik çam ile/ çıra ile aramaya da gerek yok; adın attığınız, soluduğunuz, seslendiğiniz her yerde/ her zaman varlar!

Birini örnek vereceğin yalnız, şöyle:

Beş yıl ilkokul, üç yıl ortaokul, dört yıl lise, beş yıl üniversite; toplam onyedi yıl…

Onyedi yılın sonrasında, bir an önce yaşama katılmak için askerlik görevini de aradan çıkarmak…

Adı Umut. Geleceği güzel olsun, güneşli güzel günler yaşasın, yarını sevsin diye “umut” denilmişti adına. Onyediyıl okudu. Üniversite yaşamını Adana’dan dışarıda yerine getirdi. Oklunu bitirecekti, Adana’ya geri dönecekti, hem kentine/ hem sevdiklerine yararlı olmaya çalışacaktı!

Öyle de yaptı! Okul sonrasında Adana’ya döndüğünde özel sektörde iş aradı!  Organize sanayide çeşitli yerlere “özgeçmiş” bıraktı. Birçok yerden çağırdılar. Askerlik süreci sorun yapılınca, bir an gidip gelmek istedi. Borç- harç bularak “bedelli askerlik” yapanlar arasında yer aldı. Yirminci gün evine döndü…

Yeniden başvurularda bulundu! Anakent Belediyesi’nde tanıdıklara söyledi. Çukurova Belediyesi’ne, Seyhan’a, diğer belediyelere de başvuruda bulundu!

Belediyeler bir garip yer! Bir kurumda işi olana “iş” vermeyi yeğlerken, “işi olmayanları” dışarıda bırakmayı önemsiyorlar! İlle de partinin “önde gelen” bir ismini önüne takacaksın, her dönem başkalaşmaya açık olacaksın, eğileceksin, amigoluk yapacaksın; öyle çok uyulması gereken koşulları var ki… Üstelik onlardan biri olmak da o denli zor!

Umut’a belediyelerde yer yok, Umut’a özel sektörde de yer yok!

Özel sektörden yapılan her çağrının “isimleri” çoğu zaman önceden saptanmış! Umut, üçüncü yıldır iş arıyor! Bir kezinde Adana sebze Hal’inin yolunu tutmuş. Uzun, üzeri sebze dolu kamyonların olduğu bir yere varmış. “Hamallık yapacağım” dediğinde, hamalımız var” yanıtını almıştı!

Beşin- altıncı vardığı yerde, koltuğundan kalamayacak denli kilolu bir komisyoncu, “birazdan bir kamyon sebze gelecek, ötekilerle birlikte indirirsin” demiş, dışarıdan birini çağırarak da söylemişti!

O gün altı saat çalışmış, üstü-başı çamur içerisinde kalmış, yüz lira kazanmıştı! Kolları/ beli ağrımasına karşın umursamamıştı, birkaç kez yine gitmiş, sonunda da birinin “bak sen başka yerden iş bulabilirsin, ama bizim başka şansımız yok! İki çocuğum okuyor, onların masraflarını karşılamak zorundayım. Bir daha buraya gelme” demişti.

Bir daha da gitmemişti, “beğenmediğinden” değil ancak!

Sürecek

151220