Temel DEMİRER

Temel DEMİRER

12 Kasım 2024 Salı

Körfez’in kilidi Yemen

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Temel DEMİRER

Nikolay Gogol’ün, “Bu dünya en çirkin saçmalıklarla dolu. Bazen pek mümkün olmadığını düşündüğünüz şeyler olur” ya da Johann Wolfgang von Goethe’nin, “Ne acayip bir dünyada yaşıyoruz İnsanlar, cehaletin kalın perdesi arkasından, gerçeği göremiyorlar. Katillerine kucak açıp onları alkışlıyorlar,” notunu düştüğü yerkürenin uluslararası ilişkiler labirentinde Sokrates’in, “Bir şeyi gerçekten bilmek, onu anlamakla olur,” uyarısını unutmamak elzemdir; tıpkı Yemen için olduğu gibi…

Orası yani Saba Melikesi’nin ülkesi, Sinbad’ın “gezip dolaştığı” memleket, Yahudi tarihinde müstesna yeri olan diyar veya Afrika Boynuzu’nun stratejik konumundan doğrudan etkilenen Arap ülkesi…

Soğuk Savaş’ta Kuzey/ Güney diye bölünmüş, benzersiz bir mimarinin gölgesinde, herkesin ‘gat’ denilen bir uyuşturucu ot çiğnediği, erkeklerin belde hançerle dolaştığı egzotik, biraz ürkütücü coğrafya ve şimdilerde korkunç bir altüst oluş girdabında…

Siz kulak asmayın “Yemen’de devlet başkanı Mansur Hadi’nin ‘meşru’ sayılan yönetimiyle ona karşı başkaldıran Husiler arasındaki ihtilafın, bölgesel, hatta küresel bir kriz hâline gelmeden kendi sınırları içinde hâlledilmesi gerektiği,”[3] yolundaki vaazlara ya da “Yemenliler Türkiye’yi tek umut olarak görüyor,”[4] palavralarına!

Yemen bölgesel ve uluslararası güçlerin kapışmasına sahne oluyorken; olan bitene sadece Suudi-İran rekabeti veya mezhep çatışması diye bakmak yanıltıcı. Aslında küresel güçler stratejik önemdeki yoksul bir ülkede egemenlik kavgası veriyor, olan bu ve çözüm de kolay değil.[5]

İlk bakışta bir yandan Şiî Zeydiler ve Sünnîler arası çatışma, diğer yandan Şiîleri arkalayan İran ve Sünnîleri destekleyen Suudi Arabistan’ın vekâlet savaşı gibi görünen sahne aslında fazlasıyla karmaşık…

Zeydilik ile Husiler arasındaki fark da, teolojik bir mevzu değil, siyasal bir çatışmanın eseri. İsimlerini Ensarullah örgütünün, 2004’de öldürülen lideri Hüseyin Bedrettin Husi’den alan Husilerin, Şiî kimliğini öne çıkardıkları doğru, İran ile bağlantılı oldukları da.

Ancak, bu gelişme doksanlı yıllardan itibaren Yemen’de yükselen dini-siyasal radikalleşmenin sonuçlarından biri. Afganistan cihadının bir parçası ve sonra Kaide’nin temel unsurlarının başında gelen Yemenli radikaller Sünnî siyasal radikalleşmesinin, Husiler ise, Şiî siyasal radikalleşmesinin tezahürleri. Onun ötesinde, 2011’de Arap Baharı hareketlenmesinin Yemen’e sıçraması sonucu otuz yılı aşkın iktidarını kaybeden, Ali Abdullah Salih idaresine karşı ülkenin kuzeyinde gelişen tepkiler, aşiret rekabetleri gibi etkenler de var.

Dahası, “Yemen Baharı”, Müslüman Kardeşler’in Yemen uzantısı olan Islah Partisi öncülüğünde olmuştu. 2004’te ayaklanan ve Sadaa Savaşları diye bilinen isyanlar serisine karşı Husilere sınır güvenliği gerekçesi ile askeri müdahalede bulunan Suudi Arabistan, tüm bölgede olduğu gibi Yemen’de de Müslüman Kardeşler’in yükselişinden de rahatsızdı.

Ve daha birçok faktör…

Kolay mı?! Yemen’de Suudi Arabistan, ABD, Katar, Ürdün, Sudan, Kuveyt, Bahreyn, Fas, İran, Mısır var. Suudilerin safında çatışan Eriteli, Somalili askerler de mevcut…

Hem küresel hem bölgesel etkinliğe sahip güçlerin katılımı Yemen’deki savaşı bir hesaplaşma coğrafyasına çevirdi. Bu elbette “vekalet savaşı” tanımına uygun bir hâl. Ancak tanımı kullanmak, gerçeğin sadece bir kısmını ifade ediyor.

Söz konusu tanımla yetinilirse yerel dinamiklerin, ülkenin iç çelişkilerinin farkına varılamamış olur. Çünkü Yemen’deki savaşın nedenleri arasında adı geçen ülkelerin Yemen üzerindeki çıkarları nedeniyle kapışmaları kadar ülkenin iç sorunları da var. Coğrafyanın kuzeyi ile güneyi arasında derin kültürel farklılıklar,[6] dolayısıyla çatışmalar mevcut. Yaşanan aynı zamanda uzatmalı bir iç savaş.

Savaşın uzun süreli olmasının muhtelif sebepleri var. Suudi Arabistan ve İran’ın Yemen’de “vekâleten savaş” yürütmesi; devlet kurumlarının çöküşü; toplumun her yönüyle bölünmesi ve coğrafyanın jeopolitiği.

Yemen’de, sadece yerel unsurlar değil, Suudi Arabistan’ın başını çektiği “Sünnî cephe” ile Şiî İran savaşın tarafıyken; Yemen’in jeopolitik konumu iç savaşı uzatacak özelliklerle dolu.

Suudi Arabistan ile 1458 km, Umman ile 288 km kara sınırı var. Deniz ulaşımı ise bir yandan Kızıldeniz’e, öte yandan Hint Okyanusu’na açılıyor. Bab’ül Mendep Boğazı stratejik öneme sahip. Her yıl yirmi bin gemi geçiyor. Ülkenin geniş toprakları, dağınık yerleşim yerleri, savaşı uzatacak nedenlerin başında geliyor. Böyle bir ortamda Yemen uzun yıllardır iç savaşla yüzleşmekte.

NOTLAR:

[2] Jean Luc Godard.

[3] Sami Kohen, “Yemen Krizi Yemen’de Çözmeli”, Milliyet, 28 Mart 2015, s.26.

[4] Yusuf Kaplan, “Yemen Ziyaretimiz de Türkiye’nin ‘Tek Umut’ Olduğunu Gösterdi”, Yeni Şafak, 23 Mart 2014, s.12.

[5] Yemen ordusu, İran destekli Husileri, BM tarafından ilan edilen iki aylık ateşkesi ihlâl etmekle suçladı. (“Husiler Çeşitli Bölgelerde Ateşkesi İhlâl Etti”, Cumhuriyet, 5 Nisan 2022, s.7.)

[6] “Duyduğumuz tek şey sahip olduğumuz farklar. Bütün medyanın ve tüm politikacıların sürekli bahsettikleri şey bu. Bizi birbirimizden ayıran, birbirimizden farklı kılan şeylerden bahsediyorlar. Egemen sınıf işlerini her toplumda bu şekilde yürütür. Kendi sınıflarından olmayan insanları bölerler. Orta ve alt gelir grubunun sürekli birbirleriyle kavga etmesini sağlarlar ki onlar, yani zengin sınıf, ülkedeki tüm parayı yönetebilsin. Çok basit bir mantığı olmakla birlikte, çok etkili bir yöntem. Görüyorsunuz, farklı olan ne varsa, ondan bahsediyorlar: Irk, din, etnik ve milli köken, meslekler, gelir, eğitim, sosyal statü, cinsel tercihler, bizim üzerinde ihtilafa düşüp kavgaya tutuşacağımız her ne varsa ondan konuşuyorlar ki, onlar o arada bankaya gitmeyi sürdürebilsin.” (George Carlin, “Farklarımız”, 1 Ağustos 2010… http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/08/george-carlin-farklarimiz.html)