12 Kasım 2024 Salı
Temel DEMİRER
Yemen, ‘60’lı yıllarda başlayarak pek çok iç çatışma yaşadı. Aşiret yapısını koruyan toplulukların küçük çıkarlar peşinde birbirlerine düşmanlaştırılmalarının hayli kolay olduğu koşullarda, İngiltere, ülkeyi üç ayrı bölgeye ayırmıştı. “Güney Arap Emirlikleri Federasyonu” adı verilen siyasi yapı, bir yandan geleneksel “böl-yönet” politikasının uygulanmasını kolaylaştırıyordu, diğer yandan da farklı mezhepler arasında denge kurarak belli bir istikrar sağlıyordu.
Bu arada, bütün bu bölge için hayli ilginç ve aykırı sayılabilecek bir biçimde, Aden bölgesini temsilen, Halkın Sosyalist Partisi etkili bir siyasi konum kazanmıştı.
1963’te İngiltere’de İşçi Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte hükümetin Yemen’e bağımsızlık verileceğini belirtmesi üzerine Milli Kurtuluş Cephesi Güney Yemen’i ele geçirmeyi başardı. 1967 yılı sonuna doğru, Güney Yemen’de “Güney Yemen Halk Cumhuriyeti”nin kurulduğu ilan edildi. Ardından, kendilerini Marksist olarak tanımlayan bir grup, Milli Kurtuluş Cephesinin liderini devirerek, “Marksist bir rejim” kurmaya giriştiklerini açıkladılar. Ardından da, devletin adı Güney Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti olarak değiştirildi.
Yemen, bir zamanlar solun ve ulusal kurtuluş hareketlerinin en önemli merkezlerinden biriydi. Burada Yemen derken, eskiden Aden olarak da adlandırılan Güney Yemen’den bahsediyoruz. Güney Yemen 1839’da Osmanlı hâkimiyetinden çıkmasıyla İngiltere’nin sömürgesi hâline geldi. İngiltere’nin Yemen üzerindeki hâkimiyeti 30 Kasım 1967’ye kadar tam 129 yıl sürdü.
Osmanlı döneminde ortak merkezden idare edilen Yemen’de, İngiliz işgaliyle bölgesel farklılıklara yaslanan siyasi kültürün temelleri atıldı, bu da bugünü biçimlendirdi.
Güney’deki İngiliz varlığı Marksist ideolojiyi referans alan bir gerilla hareketini doğurdu. Bu hareket 1967’de sosyalist bir devlet kurarak 128 yıllık İngiliz egemenliğine son verdi.
Kuzeyde ise I. Dünya Savaşı sonrası yönetim Şiî Zeydi imamlarının yönetimine geçti.[1] 1962’deki darbeyle ise cumhuriyet rejimi ortaya çıkmıştı. Bu nedenle iki bölge arasında oluşan sınır siyasi olup, sosyal ve kültürel yapı itibariyle her iki bölge arasında ciddi farklar bulunmamaktaydı. Her iki bölgede de kabileler, aşiretler siyasal ve toplumsal hayatı yönlendiren güçler olarak karşımıza çıkmaktadır. 1990’da ise Kuzey ve Güney Yemen birleşme kararı almıştı.
Yemen’de Müslümanların yüzde 55’ini Şiî’liğin Zeydi mezhebi mensupları oluşturup, ülkenin kuzeyinde bulunmaktaydı
İngiliz işgaline karşı her ne kadar resmi olarak isyan kıvılcımının 1963’te çakıldığı ifade edilse de aslında hareket daha öncesine dayanır. 1955’te İslâmcılardan, milliyetçi Araplardan, Baasçılardan ve solculardan oluşan grupların İngiltere askerlerine yönelik saldırıları başlamıştı.
Yemen kabilelerin oldukça etkin olduğu dağınık devletçiklerin federasyonundan oluşan bir toplumsal yapıya sahipti. 60’ların başlarında “Ulusal Kurtuluş Cephesi” ve “İşgal Altındaki Güney Yemen Kurtuluş Cephesi” kuruldu. Bu iki cephe bir yandan İngiltere’ye karşı mücadele ederken diğer yandan kendi aralarında da bir rekabet mevcuttu. Bu rekabetin sonucun bağımsızlık elde edildikten sona iktidara gelen “Ulusal Kurtuluş Cephesi” oldu.
1966’da işgal altındaki Yemen sorunu için Kahire’de toplanan konferansta Mısır görüşmeleri yapacak heyette “İşgal Altındaki Güney Yemen Kurtuluş Cephesinden” birisinin bulunmasını istedi. Mısır’ın gerekçesi Yemen’deki kurtuluş hareketinin BM’de temsil edilmesiydi. Buna karşılık Ulusal Kurtuluş Cephesi, sahada silahlı mücadeleyi kendisinin yürüttüğü ve temsilin kendi hakkı olduğunu söyleyerek Mısır’ın bu önerisini reddetti.
Londra, ülkede gelişen hareketi göz önünde bulundurarak Güney Yemen’de varlığına son vermeye karar verdi. Egemenliğin 9 Ocak 1968’de tanınacağını açıkladı. İngilizlerin kurdukları federal sistem 20 Temmuz 1967’de patlak veren isyan ile parçalandı. “Ulusal Cephe”, Federasyonun bölgelerin büyük bir bölümüne ve Hadramut’a hızlı bir şekilde nüfuzunu yaymaya başladı.“İşgal Altındaki Güney Yemen Kurtuluş Cephesi” de bazı bölgelere hâkim olma girişiminde bulundu. Ama artık çok geçti. Bazı bölgelerde mücadele, kanlı bir çatışma biçimini aldı.
Kurtuluş cephesi durumu kendi lehine çevirmeyi başaramayınca önceki pozisyonunu yumuşatmak zorunda kaldı. Kendisinin Güney Yemen halkının tek temsilcisi olduğu yönündeki tutumundan vazgeçti.
2 Kasım’da İngiltere Dışişleri Bakanı bağımsızlık tarihini öne aldıklarını ve 1967 Kasım’ında çekileceklerini açıkladı. İngiltere’nin tarihi öne alınması, gerginliğin artmasına ve yeni çatışmaların ortaya çıkmasına neden oldu.
Ulusal cephenin ülkenin büyük bölümüne hâkim olması, kurtuluş cephesinin Aden’deki hayati önemdeki nüfuzunun azalmasına neden oldu. Aden’ yönelik çatışmayı kurtuluş cephesi kaybetti. Daha sonra Aden şehri, ordu ve bürokrasi üyelerinden temizlendi. 1 ile 6 Kasım arasında gerçekleşen kanlı çatışmalarda Aden tamamen ulusal cephenin eline geçti.
Bu gelişmelerden sonra İngiltere çıkarının iktidarı tamamen teslim etmekte olduğuna karar verdi. Olaylar bu yönde gelişerek 30 Kasım 1967’de Güney Yemen bağımsızlığını ilan etti. Kurulan devlet Güney Yemen Halk Cumhuriyeti adını aldı. 1969’da cumhurbaşkanının değişmesi ve sol eğilimli bir yönetimin etkisiyle Güney Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti adını alacaktı. İlk cumhurbaşkanı Gahtan Muhammed al Shaabi oldu. 1969’da yerine bu görevi 1978’ e kadar sürdürecek milliyetçi cephenin en önemli şahsiyetlerinden Salim Rubai Ali devraldı.
Arap dünyasında devletlerin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra Arap milliyetçiliğinin ortaya çıkmasındaki kritik tarih 1948’de İsrail devletinin kurulmasıydı. Arap Milliyetçi Hareketinin kurucusu Filistinli ünlü siyaset ve mücadele adamı Corc Habbaştı. Hareket Filistinlilerin “felaket (nekba)” olarak adlandırdıkları İsrail devletinin kurulmasından sonra tesis edildi. Yabrud’ta oluşturulan Harekette Filistinlilerin yanı sıra Suriyeliler, Ürdünlüler, Iraklılar ve Kuveytliler de bulunuyordu. Öz itibariyle bu hareket Arap halkının tek bir halk olduğunu ve kurtuluş için birlikte mücadelesi savunuyordu.
Yemen’de iktidar mücadelesinde galip gelen hareket Arap milliyetçi hareketinin etkisindeydi. Ama İsrail’le yapılan 1967 savaşındaki yenilgi, bir kırılma yaşamasına ve Arap dünyasında yeni arayışlara neden oldu. Bu arayışın bir parçası olarak Arap milliyetçi hareketinde ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesinde Corc Habbaş ile beraber mücadele eden Naif Havatma, milliyetçiliği eleştiri ekseninde Hareket’ten ayrılarak kendini Marksist olarak tarif eden Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesini kurdu. Havatma Yemen’deki değişimin manevî babası sayıldı.
O dönemde Yemenli gençler daha önce olmadığı kadar kitap okumaya başladı. Beyrut’ta basılan Marksist -Leninist klasikler, özellikle gençlerin arasında elden ele dolaşıyordu. 1972’de Yemen’in en ücra yerlerinden katılımların olduğu büyük bir gösteri gerçekleşti. Göstericiler her şeyin kamulaştırılmasını, devlete destek için memur maaşlarının azaltılmasını istiyorlardı. Arap milliyetçiliğinin özellikle İsrail karşısında başarısızlığı ve ortaya çıkan sol dalganın gölgesinde Ulusal Kurtuluş Cephesi 1972’de kongresini topladı. Bu kongrede Yemen Sosyalist Partisi adını alırken, kongre temel şiarı “iktidarın işçi sınıfına” verilmesiydi.
Parti 1980’de büyük bir çalkantı yaşadı. Savunma bakanı Ali Antar ile partinin sol cenahında yer alan Genel Sekreter Abdulfettah İsmail arasında yaşanan gerilimde. Güney Yemen’in en güçlü şahsiyetlerinden biri İsmail iktidar hırsı olmakla suçlandı. İsmail sağlık durumu gerekçe gösterilerek Moskova’ya gönderildi.
Yemen’de kurulan sisteminin sosyalizm olup olmadığı tartışmasını bir yana önemli değişimler oldu Güney Yemen’de; Aden, Filistin başta olmak üzere Ulusal Kurtuluş Hareketlerinin, zorda olan devrimcilerin, eğitime ihtiyacı olan mücadele insanlarının başkenti hâline geldi. Irak’tan, Lübnan’dan de diğer ülkelerden devrimcilerin sığınağı oldu.
Bir diğer önemli gelişme, kadınların toplumsal yaşamdaki yerleri ve hukuklarında yaşandı. Kadınlar üzerlerindeki çadıra benzer giysileri çıkartırken hakları anayasal güvenceye kavuştu. Sömürge döneminde serbest olan kadınlara şiddet, ikinci bir kadınla evlenme yasaklandı.
Parti 1990’da Kuzey ve Güney Yemen’in birleşmesine kadar iktidarda kaldı. Yaptığı konferanslarla bir dizi değişim geçirdi. Lakin bir döneme damgasını vuran siyaseti hâlâ zihinlerdedir.[2]
NOTLAR
[1] Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin’in oğlu İmam Zeynelâbidin’in çocuğu olan Zeyd, uğradıkları dertleri ve çektikleri sıkıntıları Emevî Halifesi Hişam’a anlatabilmek için 730’lu senelerde Irak’ın Kûfe şehrinden Şam’a gitti fakat hakarete uğrayıp kovuldu.
Zeyd, Kûfe’ye dönmesinin ardından kendisini destekleyenlerle beraber Emeviler’e isyan etti ama 739’daki savaşta alnına bir ok saplandı ve hemen orada can verdi. Yakınları cenazesini savaş meydanından kaçırıp bir nehir yatağına gömdüler, mezarı bulup cenazeyi çıkartan Emeviler cesedi çırılçıplak şekilde darağacına astılar ve cesed Hişam’ın emriyle tam dört sene asılı kaldı.
743’te Emeviler’in yeni halifesi olan Velid, darağacında hâlâ asılı duran ve kupkuru hâle gelmiş olan cesedi yaktırıp küllerini rüzgâra savurdu!
Zeyd’in isyanını devam ettiren oğlu Yahya’nın âkıbeti de aynı oldu: 743’te Gürgân’da katledildi, kesilen başı Şam’a, Halife’ye gönderildi, bedeni de Gürgân Kalesi’nin kapısına asıldı ve orada aynı şekilde senelerce asılı kaldı.
Hazreti Muhammed’in torununun torunu olan Zeyd’in yolundan gidenlere “Zeydî”, hareketin liderlerine de “İmam” dendi ve Şiî’liğin kollarından Zeydîlik “Beş İmam Şiası” diye de anıldı.
Zeydîler, sonraki asırlarda İran ile Yemen’de kendi devletlerini kurdular. İran’ın Gilân taraflarında 864’te kurulan ilk Zeydî Devleti asırlarca devam etti ama zamanla zayıfladı ve 1526’da Safevîler’e karıştı. Yemen’de 897 ile 1052 arasında hüküm süren diğer Zeydî Devleti’nden sonra 1138’de bir başka devlet daha kuruldu ve bu devlet de Osmanlılar’ın 1538’deki hâkimiyetine kadar devam etti.
Ama, Osmanlı hâkimiyeti Yemen’de tam olarak hiçbir zaman kurulamadı ve Osmanlı hilâfetini kabul etmeyen Zeydî İmamları’nın isyanları asırlar boyunca devam etti. İmamlar 1598’de Yemen’e yeniden hâkim oldular, bölge 1635’te tekrar Osmanlı idaresi altına girdi, ayaklanmalar sonraki senelerde az da olsa hep devam etti ve Yemen, İstanbul için hep bir başağrısı oldu.
Asıl büyük karışıklık XIX. asırda yaşandı ve büyük isyanlar birbirini takip etti. En büyük isyan 1902’de çıktı, isyanın lideri İmam Yahya kendi hilâfetini ilân etti ve İstanbul’dan sevkedilen askerî birlikler hiçbir başarı elde edemediler.
Yemen’de bugün “Husî İsyanı” yahut “Ensarullah Hareketi” denen ve Suudi Arabistan ile diğer bazı ülkelerin askerî müdahalesine yol açan hadiseler, geçmişi bin küsur sene öncesine dayanan bir Zeydî ayaklanmasıdır! İsyanın ilk lideri olan, harekete ismini veren ve 2004’te öldürülen Hüseyin Bedreddin el-Husî güçlü bir Zeydî ailenin mensubudur ve hareketin şimdiki liderleri Yahya ile Abdülmelik de Hüseyin’in kardeşleridir. (Murat Bardakçı, “Husî İsyanı, Yemen Türküsü’ne İlham Veren Mücadelenin Devamıdır”, Haber Türk, 27 Mart 2015, s.7.)
[2] Nasır Nazal-Demir Çalışkan-Ali Karataş, “Bir Zamanlar Devrimcilerin Hamisi Yemen”, 4 Ağustos 2017… https://www.evrensel.net/haber/328392/bir-zamanlar-devrimcilerin-hamisi-yemen