15 Eylül 2024 Pazar
*Ünleme:
Türkler sessiz olmaya, sessiz kalmaya koşullandırıldığı için…
Söz gümüşse; sükut altınmış ya…
Altın da çok değerli sayıldığından; yastık altlarına atılmış ya…
ÜNLEME diye azarlandıkça da Türk…
Sesli harfler kalmış boynu bükük…
*Kitapsız:
Kitapsız bir benlik; benzinsiz bir araç gibidir…
Benzinsiz bir araç nasıl ki trafiğe çıkamaz…
Donanımsız beyin de internette gerçek bilgiye ulaşamaz…
Ancak gönlüne oyuncak arayışıyla ona, buna bulaşır…
*İkoncan:
VAR olmaktansa, VARLIKLI olmak sorunsalına takılıp kalınca bir tür insan;
Ona denir İKONCAN…
Olunca da İKONCAN; tüketim toplumunun piyasaya sürdüğü her türlü uyuşturucuyla yaşadığını sanırken, gerçekte ayakta uyuyacan…
*Sadri Alışık filmleri:
Hiç düşündünüz mü geçmiş yıllara göre; neden Sadri Alışık filmlerinin gösterilmediğini?…
Çünkü dudakta sigara (Redkit bile çoktan bıraktı)…
Elinde bardak; ya şarap dolu ya da rakı…
Ya sözleri?…
Ne varmış ki sözlerinde denirse;
Derim ki; Turist Ömer garibanı “Şişenin üzerine yemin eder” abi…
Ve ekler sözlerinin gerisini;
“Ne demiş James Bond ?…Şişede durduğu gibi durmaz”
Şişede durmayınca da, şişe de elinde durmaz…
RTÜK hazretleri hemencecik dumanlattırır havayı,
Raki, şarap Sadri abimizin kafasını dumanlamadan önce…
Hey gidinin memleketi; hey !…
80’lerde kitaplardan korkuyla, kitaplar yakılır, kitaplar dumanlara karışırdı…
2000’li yıllara doğru çıktığımızdan beri yolculuğa; kafalardan önce, rakı, şarap şişeleri duman, duman…
Kitaplardan korkunuzu anladık da; arpa suyundan, üzüm suyundan korkulur mu be agam?…
* Yerleşke seceresi:
Üşenmesin kimsecikler; herkes şöyle bir döksün seceresini ortaya…
Ve belgelesin; şöyle bir geriye doğru en az 50 yıla ilişkin yerleşim yerini, yerleşkesinin yerini…
Ve de gerçekler çıksın ortaya;
Görelim bakalım en öncesinde kim sarılmış baltaya ?…
Bugün kentin “soylulaştırılması” girişimleri karşısında yeşil-kırmızı bayraklarıyla sokaklara çıkanların öğrenelim neresiymiş yerleşkelerinin yerleri, yurtları ve de soyları, sopları ?…
Şunun şurasında 30 yıl öncesinde; olsa da karşılarında zabıtanın yasakları, belediyenin copları…
Talan etmediler mi İstanbul’un, Bursa’nın; İzmir’in, Ankara’nın topraklarını?…
Henüz daha bir nesil öncesinde;
Yaşananlar nasıl da canlı; belleğimin güncesinde…
Anadolu’nun bağrından, tarım topraklarından kaçıp da OCCUPY durumunun ilk örneğini gerçekleştirmediler mi bugün kentlerle ilgili kararlarda, en çok gürültü çıkaranlar ?…
*Feminist olmak:
Bir kadın, anne olduğunda; kızını düşünmüyorsa…
Kendi yanlışlarını, yanılgılarını; kızının da yinelemesine göz yumuyorsa…
Bana ne onun kızından…Bana ne gelecekte onun kızının;
Sömürülecek olmasından…Aşağılanacak olmasından…Yok sayılacak olmasından…Bana ne…
Toplum; değişiyorsa, dönüşüyorsa, evriliyorsa, devriliyorsa…
Ve yalnızca karanlığa geriliyorsa…
Ve kadın her geçen gün; kazanımlarından yitiriyorsa…
Kızlarını düşünmeyen annelerin bu yaşananlar karşısında da suskunluğu sürüyorsa;
Nasıl ki oğulları terör belasına nedeniyle; ya dağlara kaçmış, ya da dağdakinin kurşunlarıyla kanlar içinde toprağa düşmüşken suskun kaldığı gibi…
İşte o anneler kızlarının geleceğine karanlık bir yazgı biçilirken; böyle tepkisiz, böyle suskun aldırışsız kaldıkça…
Üstelik de “kadına yakışan kariyer yalnızca anneliktir” kolaycılığıyla kandırılırken kızları…
Üstelik de bunları dindarlık adına yapıyorsa buyrukçular ve peşlerindeki kuyrukçular ve onların peşine takılıyorsa anneler; öyleyse bana ne onların kızlarından…
Onlar nasıl ki böylesine üşengeççesine, böylesine sorumluluktan kaçmacasına bir kolaycılıkla kendilerine dindarsa…Ben de yalnızca kendime feministim, bilginize sunarım sorumsuz analar…