Ömer Alpdogan

Ömer Alpdogan

22 Kasım 2024 Cuma

Adanalı Puduhepa masalı/ 2

Adanalı Puduhepa masalı/ 2
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ÜNAL VE AKDOĞAN NE DİYOR?

Girginer, elinde hiçbir belge olmadan sadece Tatarlı Köyünün eski adı olarak Yedigöz veya Yedipınar adından yola çıkarak Tatarlı Höyüğünün Kizzuwatna kentlerinden Lawazantiya olduğunu söyleyip, medyaya bu yönde açıklamalar yaparken; Tatarlı Höyüğü kazıları başlangıcında kazının danışmanlığını yapan Münih Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ahmet Ünal ne diyordu.

Girginer’in 2009 yılı kazı sonucuna ait  bildirinin 17 nolu dipnotunda, “Tatarlı Höyüğünün M.Ö.2 ve 1. Binyılındaki lokalizasyonu ile ilgili düşüncelerimizi belirtmek için henüz çok erkendir. Bölgenin tarihi coğrafyasıyla Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Ünal uzun yıllardan beri uğraşmaktadır. Kazı bulgularımıza, coğrafi ve filolojik araştırmalara paralel olarak ileride Tatarlı Höyüğünün Lawazantiya/Lusanda ile eşit olup olmadığı konusunda kendisinden bilgi alınacaktır” notunu düştüğü Prof Dr. Ahmet Ünal, Hititler konusunda sayılı otoritelerden birisidir.

Daha önce Lawazantiya’nın Malatya civarlarında olacağını ifade eden Ünal, 2000 yılında Yapı Kredi Yayınları’nca yayımlanan  ve Doç. Dr. Erman Artun ve M. Sabri Koz tarafından hazırlanan “Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprübaşı” adlı kitabın “Adana’da Kizzuwatna Krallığı/ Taş Devrinden Hitit Devletinin Yıkılışına Kadar Adana ve Çukurova Tarihi” adlı bölümünde Sirkeli’de Yılankale eteklerine doğru uzanan büyükçe ve yayvan Hititlerle çağdaş bir Kizzuwatna kenti bulunduğunu; adının bilinmediğini ve  Lawazantiya (Lusanda), Sarissa, Tanakum veya Zunahara/Zunnahara veya Arusna ile eşitlemek isteyenler olduğunu ancak, bunların hiçbirinin kesin olmadığını ifade etmektedir.

Ünal, Tatarlı Höyük’te kazıların başlamasından bir yıl önce Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi- Cilt 15, Sayı 3  2006 (Arkeoloji Özel Sayısı)’nda yayımlanan “Eski Çağlarda Çukurova’nın Tarihi Coğrafyası ve Kizzuwatna (Adana) Krallığı’nın Siyasi Tarihi” adlı makalesinde, M.Ö. 2. binyılda Kizzuwatna ve M.Ö. 1. binyılda Kilikya bölgesinin, günümüz Çukurova’sının aksine daha geniş bir coğrafi alanı kapsadığını vurgulayarak, doğal güçlükler nedeniyle Kilikya’da (Kizzuwatna) batıdan doğuya uzanan işlek bir yol olmadığını belirtmektedir. Adaniya adının Kizzuwatna ile eşitlenmesi gerektiği savına da katılmayan Ünal, Kizzuwatna içinde yer aldığı kesin olan kentleri Anamuşta, Arana, Aruna, Adaniya, Azpitna, Hulaşşa Irima, Kummani, Lamiya (Lawazantiya) Luwana, Nirişa, Pauwanta, Pitura, Şaliya, Şerigga, Şinamu, Tarşa ,Taruşşa/Tiruşa, Turutma, Ura, Urauna, Urika, Uruşşa, Uda, Waşşukanna, Zaparaşna Dağı, Zazlipa, Zilapuna, Zinzuluwa ve Zunahara olarak saymaktadır.

Ünal, 3-4-5 Mayıs 2016’ta Osmaniye’de düzenlenen “Stratejik Kalkınmada Kent Değerleri Sempozyumu”nda sunduğu “Paylaşılamayan Kraliçe Puduhepa ve Memleketi Kayıp  Kent Lawazantiya” başlıklı bildirisinde, yeri belirsiz kentlerden sadece biri olan  Lawazantiya’nın ününü sadece Puduhepa’nın kentte yaşamasına borçlu olduğunu ifade ederken, bazı tarihi ve coğrafi yanılgılar sonucu olarak Lawazantiya’nın yanlışlıkla hep Adana civarında arana geldiğini vurgulamaktadır. Ünal, bu yanılgının eskiden Hititlerin Kizzuwatna dedikleri toprakların o zamanki sınırlarının hatalı belirlenmesi, yani Kizzuwatna toprakları sanki sadece bugünkü Çukurova- Kilikya (Adana Ovası) topraklarının kapsıyormuş gibi hareket edilerek, bu sınırların zaman zaman Amanos Dağlarının doğusuna, İslâhiye Ovasına, hatta Fırat Nehrine kadar uzandığının göz ardı edilmesinin yattığını belirtmektedir.

Ünal, Lawazantiya’nın Amanosların doğusunda İslâhiye Ovasında veya oraya yakın bir yerde olduğunu belirtmektedir. Kültepe metinleri ve Asur kaynaklarının Kizzuwatna adında birden çok kent olduğunu kabul etmek gerektiğini gösterdiğini kaydeden Ünal, Asur kaynaklarının Kizzuwatna kentlerinden birinin Kaneş’in doğusunda yer aldığını tüm açıklığıyla göstermesi nedeniyle Malatya ile Kızılırmak arasındaki  geniş bir bölgede, bir tali yol üzerinde aranması; Kizzuwatna kentlerinden ikincisinin ise Amanos Dağlarının ötesinde Gedikli, Narlı Ova’daki höyükler (Örneğin Araban), Elbistan Ovasındaki Karahöyük ve Tanır Höyük (Yazzıhöyük) de aranması gerektiğini belirtmektedir.

Ünal, Lawazantiya’nın, Serdar Girginer’in yanlış olarak değerlendirdiği Tatarlı’nın eski adları Yedipınar ve Yedigöz’ün gerçek anlamının belgelerdeki  “yedi pınar” ile ilgisini şöyle açıklıyor:

“Lawazantiya’nın su kültüyle yakın ilişkisi vardır ve bu durum elbette kentin kesin yeri aranırken dikkate alınmalıdır. Ancak su ile aynı kaynaktan fışkıran değişik pınarlar değil, Lawazantiya topraklarından geçen akarsuların tümü ve birbirinden ayrı yedi pınar söz konusudur, tekrar ediyorum, aynı kaynaktan fışkıran yedi su gözü değil! Su kültü Hurrilerin hastalık derecesinde düşkün oldukları bir temizlenme ayinidir ve Ortaköy’de ve Hattuşa’da hem yazılı kaynaklarda, hem de arkeolojik buluntularda vardır. Kutsal sular ülkenin tüm ırmaklarından amforalarla arınma yerine taşınır ve tanrı heykelleri bunlarla yıkanırdı. Elbette tonlarca su söz konusu değildi, parmak kadar bir tanrı figürünü bir fincan suyla bile yıkamak mümkündü. Olay aşırı semboliktir. Hacdan getirilen zemzem suyu kaç kişiye ikram edilebiliyor? Bir de yedi demek tüm ülkeyi içine alıyor ve dolayısıyla yedi pınarın birleştirici, amfiktiyonik bir özelliği vardı. Bugün bile ‘yediden yetmişe’ deriz.”

Ünal’ın Çukurova’da Lawazanta arayanlara yanıtı da var elbette:

“Tüm bunlar göz önünde tutulduğunda, bölgede Lawazantiya’ya aday olarak gösterilen o sıradan ve çok küçük boyutlu yerleşimlerin, Lawazantiya’dan beklenen anıtsal yapılardan hiçbirisine sahip olmadığı görülür. Demek ki Sirkeli, Castabala, Anavarza, Tatarlı ve Adana Ovasındaki düzlüklerde aramak beyhudedir. Zaten bunların pek çoğunda çağdaş yerleşim izleri yoktur.”

“’Size Lawazantiya nerede olabilir?’ diye sorsam, hangi cesaret ve vicdanla ‘Çukurova’da veya Adana’dadır’ diyebilirsiniz diyen Ünal’ın bu açıklamaları aslında, belgeler yerine görüşlerini dile getirerek Tatarlı Höyüğünü Lawazantiya’ya eşitleme ihtirasına kapılan Serdar Girginer’e  verilen akademik bir yanıt.

Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rukiye Akdoğan da, 8-14 Eylül 2014 tarihleri arasında Çorum’da gerçekleştirilen IX. Uluslararası Hititoloji Kongresi’nde sunduğu “Uru La(hu)wazantiya ‘La(hu)wazantiya Şehri” başlıklı bildirisinde, Hititler Devri Anadolusu’nun önemli kentlerinden Lawazantiya’nın Asur Ticaret Kolonileri döneminden itibaren Geç Hitit’e kadar yerleşim gördüğünü belirterek, Eski Asur Çağına ait belgelerde Luhuzattiya (Lawazantiya) ile Hurama kentlerinin aynı metinde 10 kez birlikte yer almalarına dikkati çekerek, bu durumun Lawazantiya ve Hurama kentleri arasında çok yakın ilişki olduğunu gösterdiğine vurgu yaparak, bir anlamda Lawazatinya’nın lokalizasyonuna da işaret etmektedir. Akdoğan, eski Asur dönemi belgelerine göre Lawazantiya’nın Hurama’nın yanısıra Hahhum, Hattum, Şalahşuwa, Şamuha, Tegerama ve Timelkiya kentleri ile ilgili yerleşim kategorisinde yer alması gerektiğini ifade ederek, Timelkiya, Hurama ve Şalahşuwa kentlerinin Fırat’ı Kaneş’e bağlayan ana güzergâh olmalarına dikkati çekmektedir. Akdoğan ve Barjamovic’e göre, bu durum, Lawazantiya’nın ana güzergâh üzerindeki genel doğrultusu hakkında fikir vermektedir. Hitit kraliçesinin bir grup Asurlu tüccarın kaçakçılık yaparken yakalanması üzerine kaçakçıları desteklememeleri için temasa geçtiği Luhuzattiya, Hurama ve Şalahşuwa kentlerinin Timelkiya ve Kaneş arasındaki bir yerde bulunduğunu da ortaya koymaktadır.

Eski Asur Çağına ait kaynakların Luhuzattiya’nın Orta Anadolu’daki bir güzergâh üzerinde, Kaneş’in doğusunda bir yerde aranması gerektiğine işaret ettiğine; söz konusu lokalizasyon önerisini Kilikya’da bir başka konumla uyuşturmanın güç olduğunu belirten Prof. Dr. Akdoğan, bu durumun daha geç dönemde ve başka bir yerde eş sesli bir yerleşim olduğu olasılığını da akla getirdiğini ifade etmektedir.

Prof. Dr. Rukiye Akdoğan, Lawazantiya’nın lokalizasyonu konusunda Prof. Dr. Ahmet Ünal ve G. Barjamovic ile benzer düşünmektedir.

“Yedipınar” konusuna Profç Dr. Akdoğan da değinmektedir. Akdoğan, KUB 46.48+KBo 17.103+KUB 54.36(+)KUB 46ç49 nolu Hitit metininde Teşup ve Hepat için kutlanılan ay festivalinin Kummani’de icra edilmesine karşın, ritüelde kullanılan temiz suyun Lawazantiya, Alta nehri ile Kalmu-x ve Zummari su kaynaklarından getirildiğinin görüldüğünü kaydetmiş ve metinden hareketle Kummani’den Lawazantiya’ya aynı gün içinde gidip dönmenin mümkün olabileceğine dikkati çekmiştir.

Bir başka metinde metinde Teşup ve Lawazantiya Tanrıçası Hepat için düzenenlenen, döneminin en önemli dinsel ritüel etkinliklerinde tanrıların Lawazantiya’da tertip edilen bir tören alayı eşliğinde Astuyara’ya nakledildiği; komşu Astuyara kentinde pişirilip daha sonra Lawazantiya kentine getirilen yemek ve hamur işi yiyeceklerden bahsedilmektedir.

KBo 21.34 nolu metinde Teşup ve Hepat için düzenlenen bayramın Kizzuwatna sınırları içindeki Lawazantiya kenti ile bu yerleşime komşu Astuyara/Aşturiya kentinde icra edildiğinden bahsedildiğini aktaran Akdoğan, Forlanini’nin Aşturiya kentinin Elbistan ovasının doğu kısmında Yukarı Ülke sınırları içinde bulunan La(hu)wazzandiya’nın kuzeyinde, bu kentten çok uzak olmayan bir mesafedeki Osdara adlı Klasik Çağ yerleşimiyle ilişkilendirmenin mümkün olabileceğinin düşündüğünü dile getirmiştir.

Akdoğan’ın bildirisinde yer verdiği Hurrive-Hititçe bir Boğazköy ritüelinde sunuda kullanılacak kutsal su için Şapinuwa’daki kaynaklara işaret edilmektedir. Şapinuwa’dan temin edilecek 7 kap suyun 3 tanesi Şapinuwa şehri ana kaynağından, 1 tanesi Şulupaşşi kenti ana kaynağından, 1 tanesi Şapinuwa şehrinin bağındaki kaynaktan, 1 tanesi x nehrinden ve 1 tanesi de Şapantalliya şehrinden getirilmektedir. Şapinuwa’dan bir ritüel tablette, kentin 2 fırtına tanrısından, Şapinuwa kentindeki 9 nehirden (alınan) kutsal suyun kutsal bir mekânda yukarıdan serpildiğinden bahsedilir.

Akdoğan’ın bildirisinin 16. sayfasında yer alan şu bilgi de çok önemlidir:

“Şapinuwa’da Ağışönü mevkiinde, kurban çukurlarının bulunduğu kutsal alanda, özellikle bina 3’ün güney duvarının dış yüzünde yan yana yatırılmış bulunan ve bir kısmının kireçli bir tıpayla kapatıldığı görülen bu kaplardan metinlerde bahsedildiği gibi 7 tanesi bir grup halinde ele geçirilmiştir. Söz konusu sivri dipli testicikler, Kutsal Su’yu oluşturan Şapinuwa, Lawazantiya vb. gibi kutsal kabul edilen şehirlerin 7 ayrı nehrinden ve kaynağından alınmış suların koyulduğu kaplar olmalıdır.

Yukarda bahsi geçen metinlere dayanarak, Şapinuwa’dan temin edilecek suyun 4 tanesi Şapinuwa’daki kaynaklardan, kalan 3 tanesinin de başka nehir ve şehirlerden getirildiği anlaşılmaktadır.”

Girginer’in Lawazantiya olarak yorumladığı “Yedi Pınar” konusunda görüldüğü üzere Prof. Dr. Rukiye Akdoğan ve Prof. Dr. Aygül Süel gibi Hititler konusunda ciddi çalışmalar yapan bilim insanları popülist bir yaklaşımla açıklamalar yapan Girginer gibi değil, 2007’lerde Tatarlı Höyük kazılarına danışmanlık yapan Prof. Dr. Ahmet Ünal gibi yaklaşmaktadırlar.